Kör Ölünce Neden Badem Gözlü Olur? (326)
Ölüleri hayırlı yâd etmek gerektiği doğrudur; ancak yalan söylemenin de
aynı ölçüde büyük bir günah olduğu kesindir. İkisi arasındaki dengeye
gözetemeyenler maalesef ölçüyü kaçırmakta, “hainleri kahraman”, “zalimleri
masum”, “sahtekârları doğruluk abidesi”, “ateistleri kâmil mü’min”,
“hedonistleri iyilik meleği” ve “narsistleri mükemmel insan” olarak takdim
edebilmektedir.
“O öldü, artık kendini savunamaz, dolayısıyla ölünün arkasından
konuşmak doğru değildir” gibi masum bir cümlenin arkasına saklanarak
kendilerine ve başkalarına zulmetmiş alçak adamların “alçaklıklarının
bilinmesini ve bunun gibi zalimlere karşı dikkatli ve tedbirli olunmasını
engellemek” ne kadar doğrudur acaba?
Çok uzun yıllar yaşadığı halde Yüce Allah’ı arayıp bulmayan, O’na iyi bir
kul olmaya yanaşmayan ve sürekli din düşmanlığı yapan bir adam öldüğünde onu; “Kâmil
bir müslüman idi” diye tanıtmak resmen yalan söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca İslam’a hakaretler yağdıran, müslümanlarla alay eden bir
adam/kadın öldüğünde arkasından; “Ne iyi adamdı/kadındı! Dini bütün bir müslümandı”
demek yalan söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca dinin sembollerden olan Kur’ân’a, camiye, ezana, minareye,
Kâbe’ye, başörtüsüne küfreden, başörtülü kadınlara düşmanlık yapan bir adam/kadın
öldüğünde arkasından; “Ne iyi adamdı/kadındı! Allah ona rahmet etsin, kâmil
bir mü’mindi” demek yalan söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca bir kez olsun camiye gelmeyen, cemaatle Cuma ve Bayram
namazlarına katılmayan ve İslam ile arasına ciddi mesafeler koyan, cesedi
musalla taşına “âdet yerini bulsun
kabilinden getirilen” bir adam/kadın hakkında yalancı şahitlik yaparak “Ne
iyi adamdı/kadındı! Dini bütün bir müslümandı” demek resmen yalan yere
şahitlik etmek değilse nedir?
Böyle yapanların kendilerini kandırdığını haykırmak ve bu tür
gösterilere/tiyatrolara alet olmamak gerektiğini söylemek aklı başında her müslümanın
görevi değil midir?
Elinde her türlü maddî imkân varken, hac veya umreye gitmek yerine Cannes
film festivallerinde çıplak kadınlarla poz veren bir adam geberdiğinde
arkasından; “Ne iyi adamdı! Allah’ı çok seven samimi bir müslümandı, reklamı
değil hayır işlerini çok severdi” demek yalan söylemek değilse nedir? Madem
Yüce Allah’ı o kadar çok seviyordu da servet içinde yüzerken, özel uçakları
varken neden Yüce Allah’ın emri olan Hac ve umre ibadetini yapmaktan şiddetle kaçındı?
Bu nasıl sevgiymiş böyle? Bunu söyleyen sahtekâr adam milletin aklı ile alay
etmiyorsa ortada bir kepazeliğin olduğu açık değil midir?
Ömrü boyunca İslam’ı yaşıyor görünen, kendini çok iyi gizleyen, lakin
dünyadaki güç/şer odaklarına hizmet eden ve müslümanları aldatan sinsi bir
münâfık/fâsık/fâcir/mücrim öldüğünde arkasından; “Ne iyi adamdı/kadındı! Tek
amacı İslam’a hizmet etmekti, hep milletini düşündü! Kendisi için değil dini ve
milleti için yaşadı” demek yalan söylemek değilse nedir? Bunlar ne büyük
laf ebeliğidir böyle! Bunlar ne büyük utanmazlıktır böyle!
Ömrü boyunca darbecilerle iş tutan, hak/hukuk/ilke/kural nedir tanımayan,
millete ve değerlerine sürekli dil uzatan bir adam/kadın öldüğünde arkasından; “Ne
demokrat bir adamdı/kadındı! Hep ileri demokrasi için çalıştı” demek yalan
söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca dün farklı bugün farklı konuşan, bir dediği bir dediğini
tutmayan, solucan gibi omurgasız bir adam/kadın öldüğünde arkasından “Ne
ilkeli bir insandı! Ne kadar da tutarlı konuşurdu! Dik, vakur ve onurlu bir
insandı” demek yalan söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca yalan söyleyen, verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan, zina
yapıp gezen, sadece kendini ve çıkarlarını düşünen hedonist bir adam/kadın
öldüğünde arkasından; “Ne iyi bir sanatçıydı! İyilik meleği idi! Çok
sevenleri vardı! Asla yeri doldurulamayacak!” demek yalan söylemek değilse
nedir? Bunlar ne utanç verici palavralardır böyle?
Ömrü boyunca her türlü kötü alışkanlığı sergileyen, gazetelerin magazin
sayfalarından düşmeyen, sonra da uyuşturucu komasına girerek geberen bir adam/kadın
öldüğünde arkasından “Ne iyi insandı/kadındı! İçki, sigara, kumar, alkol,
uyuşturucu nedir bilmezdi!” demek resmen yalan söylemek değilse nedir? Bu
ne büyük sahtekârlıktır böyle?
Ömrü boyunca işçilerinin hakkını yiyen, devletten vergi kaçıran, rüşvet
alıp veren, sadece kendi menfaatlerini düşünen bir adam/kadın öldüğünde
arkasından; “Ne iyi bir iş adamıydı!
Binlerce kişiye iş imkânı sundu! İşçilerini hakkını her zaman ödedi!
Onların sırtından servet edinmedi” demek yalan söylemek değilse nedir? Oysa
bu ve benzeri kodamanlar işçileri köle gibi çalıştırmış, asgarî ücrete mahkûm
etmiş ve onların sırtından mal, mülk ve servet sahibi olmuşlardır. Tüm bu
hakikatleri gizleyen ve gerçeği çarpıtan kimse söylediği bu yalanın yanına
kalacağını mı zannetmektedir? Herkesi kör, âlemi sersem, kendini akıllı mı
sanmaktadır?
Ömrü boyunca tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen, “devletin malı deniz
yemeyen domuz” sakat mantığını savunan, haksız hibe ve kredilerle palazlanan ve
her türlü yolsuzluğu utanmadan yapan bir adam/kadın öldüğünde arkasından; “Ne
iyi bir girişimciydi! Binlerce kişiye
istihdam sağladı! Bir kere olsun devletten kredi almadı” demek yalan
söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca zihin konforunu bozmadan yaşayan, sadece bireysel ibadetler
yapmakla İslam’ı yaşadığını zanneden, ubudiyeti terk eden, İslam’ın toplumsal
ve evrensel emir ve yasaklarını ciddiye almayan, bu görevlerini ihmal eden,
kendisine yaptığının eksik ve yanlış olduğu hatırlatıldığında ise her türlü
hakareti savuran ham, kaba, yobaz ve cahil bir adam/kadın öldüğünde arkasından “Ne
takva adamdı, fakiri görüp gözetirdi, îlâ-i kelimetullah için çok çalışırdı!
Dini bütün bir müslümandı!” demek yalan söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca bulunduğu koltukta/makamda
kendi yandaşlarını görüp gözeten, torpil ve adam kayırma dışında bir iş bilmeyen,
kifayetsiz muhteris adam/kadın öldüğünde arkasından “Ne iyi adamdı/kadındı!
Herkese hakkını vermek için çırpınırdı, asla kul hakkı yemezdi! İyi bir
politikacıydı! İyi bir bürokrattı!” demek yalan söylemek değilse nedir?
Ömrü boyunca terör örgütleri kurup yöneten, gençlerin ölümüne sebep olan,
ülkenin gelirlerinin silah tüccarlarına akmasına neden olan bir terör örgütü
lideri adam/kadın öldüğünde arkasından; “Ne barışsever bir insandı! Evrensel
demokrasi için çalıştı! Binlerce kişinin hayatını kurtardı, milletine hizmet
etti, yeri asla doldurulamayacak!” demek yalan söylemek değil midir?
Sonuç olarak, bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Dolayısıyla her zaman
doğru sözlü olmak, her türlü yalandan ve yalan yere şahitlikten sakınmak
gerekir. Ömrü boyunca hidayet peşinde koşmayıp dalaleti satın alan, şeytan ve
taraftarlarıyla kol kola yürüyen, dinden ve dinî değerlerden nefret eden, her
türlü kötü alışkanlığı sergilemekten zevk duyan ahlaksız adamları/kadınları
“kâmil insanlarmış gibi” takdim etmek kesinlikle doğru değildir. Zira yalan
söylemek ve yalan yere şahitlik etmek en büyük günahlardandır. Bu günahları
bile isteye irtikâp eden, sonra da tövbe etmeden ve samimi olduğunu
ispatlamadan ölen kimsenin affedilmeyeceği Kur’ân ve sünnetin apaçık bir
ifadesidir. Bütün bunlara rağmen hâlâ gidip yalancı şahitlikte bulunmak, “Rahmetliyi
iyi bilirdik” nutukları atmak İslam’ın temel kaynaklarını ciddiye
almamaktır. Dolayısıyla kör ölünce badem gözlü olmamalı, ne yapmışsa o
söylenmeli, söylenemiyorsa da hiç olmazsa en azından o tiyatro sahnesinde
bulunmaktan kaçınılmalıdır. (17.04.2015)
Yorumlar
Yorum Gönder