Kayıtlar

Şubat, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hz. Peygamber Hangi Âlemlere Rahmettir? (310)

  Hz. Peygamber’in “âlemlere” rahmet olarak gönderildiğinde hiçbir şüphe yoktur. Onun “âlemlere” rahmet olarak gönderildiğini belirten âyeti birlikte okuyalım.   “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. De ki: “Bana yalnızca,   tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyedildi; o halde artık O'na boyun eğecek misiniz?” Eğer yüz çevirirlerse, de ki: “(Bana emrolunan Kur’ân’ı ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum.” [1] Görüldüğü üzere Hz. Peygamber son elçidir ve onun getirdiği ilahî mesaj tüm insanlığa “bir rahmet olmayı” hâlâ beklemektedir. İslam âlimleri arasında tartışılan konulardan biri de bu “âlemler” kelimesiyle kast edilenin “hangi âlemler” olduğu hususudur. Acaba Hz. Peygamber “insanlar âleminin” mi yoksa “cinler âleminin” mi peygamberidir? Yoksa her iki âleme birlikte gönderilen ve her iki tarafa da “üsve-i hasene” olmayı “bir şekilde” başaran bir elçi midir? Kur’ân’a bakıldığında yeryü

Keyfi Olarak Namazı Kazaya Bırakmak Yoktur! (309)

  “Kaza namazı yoktur” ile “Keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yoktur” cümleleri arasındaki “bariz farkı” bir türlü anlamak istemeyen “süfehaya” tekrar tekrar anlatmak, hatırlatmak, bıkmadan usanmadan söylemek İslâm’ın bir emri olduğu için bu köşe yazısını yazmamız farz olmuştur. Çünkü hâlâ bu gerçeği görmek istemeyen, “keyfi olarak terkedilen namazın da kazası olduğu algısını” insanların zihinlerine yerleştirmeye devam eden, böyle bir anlayışı sahiplenip savunan, İslam’ı bir bütün olarak anlamak ve anlatmaktan aciz olan, İslam’ı yanlış tanıtmaktan korkmayan ve fakihlerin içtihatlarını bile yanlış yorumlayarak müçtehitlerin kul haklarını ihlal eden yarım hoca/sahte şeyh/cahil molla/çakma ilahiyatçılar bulunmaktadır. Dolayısıyla “Kaza namazı yoktur” ile “Keyfi olarak namazı kazaya bırakmak yoktur” arasındaki farkı çok iyi anlamak/idrak etmek lazımdır. Bu farkı anlamak istemeyenler vesvâsi’l-hannâs’ın yoldaşıdır ve hem kendilerine hem de saptırdıklarına yazık etmektedir. Tekrar

Hz. Peygamber’in Sünneti Deyince Anlaşılması Gereken Nedir? (308)

  Sünnet, Hz. Peygamber’in yaşam tarzı ve onun sürekli yaptığı davranışlardır. Nitekim sünnet kelimesi sözlükte “yol” ve “gidişat” anlamlarına gelmektedir. Yani sünnet, “ara sıra ve gelişigüzel yapılan davranışları değil, âdet niteliğinde, devamlı ve sürekli, aynı zamanda bilinçli davranışları” ifade eder. Bununla birlikte her İslâmî disiplin kendi açısından bir sünnet tanımı yapmış ve bunu yaparken de kendi döneminin şart ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuştur. Hadisçilere göre sünnet “ Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleri ”; Fıkıhçılara göre “ Hz. Peygamber’in farz ve vacip dışında yaptığı şeyler ”; Usûl-ü fıkıhçılara göre “ Hz. Peygamber’in Kur’ân dışında getirdiği hükümler ”; Kelâmcılara göre ise “ bid’atin karşıtı olan şeyler ”dir. Oysa Hz. Peygamber’in sünneti bu tanımlamalara sığmayacak kadar önemli bir kavramdır ve hayatın her alanını kuşatır. Çünkü sünnet doğru tanımlanamadığı takdirde mü’minlerin Hz. Peygamber’i doğru anlaması ve onu örnek alması imkânsız hâle ge

“Bu Zamana Kadar Kimse Bilemedi de Sen mi Bildin?” Safsatasına Cevap (307)

  Bir sahanın uzmanının uzun yıllar üzerinde kafa patlatarak ulaştığı özgün bir fikri değersizleştirmek için art niyetli bazı müslümanların kullandığı yöntemler vardır. Bunlardan birisi de hiç kuşkusuz o görüş sahibini susturmak ve toplum nezdinde itibarsızlaştırmak için “Bu zamana kadar kimse bilemedi de sen mi bildin?” söylemidir. İlk bakışta kulağa hoş gelen ve oldukça da etkileyici olan bu retorik aslında içi boş bir söylemdir. Bu sözü söyleyenlerin tamamı kıskançlık ve haset duygularıyla hareket ettikleri, cahilce bir tavır sergiledikleri, dünyadaki gerçeklerin ve değişimin farkında olmadıkları ve Hz. Peygamber’in şu uyarısını göz ardı ettikleri için böyle konuşmaktadır: “Allah, benim sözümü işitip kavrayan, sonra da işittiği gibi başkalarına aktaran kimsenin yüzünü ak etsin (onu cennetine koysun!) Kendisine sözlerim ulaştırılan niceleri vardır ki, sözlerimi dinleyenlerden daha kavrayışlıdırlar. Yine niceleri vardır ki, derin bilgili ve anlayış sahibi olmadıkları halde kendi

Hakaret Etmeyi Bırak! Varsa Fikrini Söyle! (306)

  Karşısındaki insanı dinlemeden, ne söylediğini anlamadan, kendi kafasındaki mevcut şablona göre hareket ederek hakaretlere başlayan aklı kıt insanlar her dönemde olmuştur. Bu tür fanatikler (cemaat/tarikat/parti/takım/ideoloji mensubiyetiyle hareket eden zavallılar) aklı, mantığı, evrensel hukuk ve ahlak ilkelerini bir kenara koyup duygularıyla hareket etmişlerdir. Kur’ân ve sünnetin ilke ve esaslarına uygun farklı görüş ve düşünceleri “İslam ümmeti için bir rahmet” olarak değerlendiren Hz. Muhammed’in uyarısını dikkate almayan böyle ham ve kaba müslümanların İslâm’ı hakkıyla temsil edebilmelerine imkân ve ihtimal yoktur. Çünkü dinî ve ahlâkî değerleri tam olarak anladığı, uyguladığı ve savunduğu iddiasındaki bu kimseler karşıt fikri tenkit edip çürütmek yerine hemen hakareti, nefret söylemini, itibarsızlaştırma ve değersizleştirme gibi basit ve ucuz şeyleri tercih etmişlerdir. Dindar olduğunu iddia eden bu kimseler muhataplarına cevap veremeyince halkı yanlarına çekebilmek içi

Uçak Fobisi Aslında Bir Duyarlılığın Sonucudur! (305)

  Bilindiği üzere korku, normal insanî duygudur ve tehlike anında korku veren o durumdan uzaklaşmayı ve kurtulmayı sağlayacak “koruyucu bir işlev” üstlenir. Fakat korkunun düzeyi artarsa kişi paniğe kapılır ve vermesi gereken tepkiyi vermesi zorlaşır. Tehlikeli bir durumla karşılaşan insan otomatik olarak devreye giren "Kaç ya da savaş" tepkisiyle kendisini koruyacak tedbirleri alır, ancak paniğe kapılırsa bunu gerçekleştiremez ve olduğu yerde donup kalabilir. Eğer kişinin korkusu aşırı, anlamsız ve sürekliyse, korku anında yoğun sıkıntı yaşıyorsa, bu durum günlük hayatını ve aktivitelerini olumsuz etkiliyorsa böyle bir korkuya "fobi" adı verilir. Benzer şekilde kişi uçaktan aşırı derecede korkuyor, binemiyor, binmesi gerektiğinde ya kaçıyor ya da çok sıkıntıyla uçak yolculuğuna katlanabiliyorsa o kişide uçak fobisi var demektir. Ancak uçak fobisi bir “korkaklık” durumu değildir. Çünkü uçak fobisi olan pek çok kişi günlük yaşamında cesur, atik ve başarılıdır.