Kayıtlar

Ekim, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Uydurma Rivâyetler ve Mehmet Akif Ersoy’un Uyarısı (236)

  İstiklal Marşı’nın şairi büyük İslâm âlimi Mehmet Akif Ersoy ömrü boyunca İslâm’ı anlama, anlatma ve yaşama çabası içinde olmuştur. O, toplumla sürekli iç içe olması nedeniyle yaşanan sorunları birebir gözlemlemiş, insanları dinlemiş, gördüğü yanlışlara itiraz etmiş, bilgisi olduğu konularda kanaatlerini söylemiş ve çözüm önerileri sunmuştur. Mehmet Akif, mücadeleden yılmamış ve ümitsizliğe de kapılmamıştır. O, Kur’ân’ı çok iyi anladığı ve yorumladığı için din adına konuşup insanlara yalan yanlış bilgileri aktaranları iyi tanımış ve onları uyarmıştır. Ancak onun bu uyarıları o gün de gereken ilgiyi görmemiştir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, onun yaptığı ikazlar bugün de halen geçerliliğini korumakta ve maalesef gereken ilgiyi hâlâ görememektedir. Mehmet Akif Ersoy, Peygamber Efendimizin adını kullanarak hadis uyduran, uydurma rivâyetleri hadis diye anlatan kimselere karşı tepkisini sert bir dille ortaya koymuştur. Dolayısıyla bugün de anlatılan uydurma hadisleri ve mitolojiler

“Zaman Sana Uymuyorsa Sen Zamana Uy!” Saçmalığı (235)

  Zaman zaman ilahiyatçı kimliğini ön plana çıkartarak belirli medya organlarına konuşturulan bazı insanlar, “ zamanın ve şartların değişmesiyle ahkâmın da değişeceği” kaidesini keyfî şekilde yorumlamakta ve bazı gayr-i ciddi teklifler öne sürmektedir. Onların bu tekliflerinin çoğunluğu dinin temel ilkelerine taban tabana zıttır ve bilimsellikten uzaktır. Bununla birlikte onlardan bazıları zaman zaman bir takım doğrular da ifade etmektedir. Mesela, onlardan birisi “Ş ekli ve lafzı ön plana çıkartmaktan daha ziyade meselenin özüne, ruhuna ve maksadına bakmak lazım ” dediğinde bir doğruyu ifade etmektedir. Zira işin esası ve maksadı geri plana itilir, görüntü ve şekil ön plana çıkartılırsa buradan bazı yanlışlıklara gidileceği açıktır. Elbette şeklin özden ayrılmayacağı durumlar vardır. Usul de önemlidir. Ama öncelik/ağırlık her halükarda işin özünde, ruhunda, hedefinde, maksadında ve amacında olmalıdır.   Öte yandan, İslâm dininde kıyamete kadar değişmeyecek kurallar olduğu gibi z

Yanlış Görüşte Israr Eden Şeytanın Yandaşıdır (234)

  İnsanların farklı görüş ve düşüncelerde olmaları normal olmakla beraber hakikat tecelli ettikten, gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıktıktan, hata ve yanlışlar örneklerle ve delillerle vuzuha kavuşturulduktan sonra inatla yanlış ve tutarsız fikirleri savunmak doğru değildir. Böyle yapmak şeytanın yolundan gitmek ve onun yandaşı olmak anlamına gelir. Nitekim günümüzde bazı kimseler fikir ifade ettiklerini zannederek şartlandırıldıkları sloganları tekrarlamayı marifet zannetmektedirler. Beyinleri yıkanmış bireylerin eleştirel düşünceyi bir kenara bırakarak Pavlov’un köpekleri gibi hareket etmeleri yanlıştır. Örneklerle konuyu biraz daha açıklamaya çalışalım. Mesela ülkemizde işsizlik sorunu olmadığı, “kalifiye eleman sorunu” olduğu defalarca ispatlandığı halde hâlâ inatla “işsizlik problemi olduğunu söylemek” iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Zira böyle bir tavır tembelleri, uyuşukları, beleşçileri, kolaya alışmışları cesaretlendirmek ve ülkenin gelişmesine engel olmak anlamın

Engelliler ve İslâm (233)

  Rabbimizin hikmeti ve imtihanın bir gereği olarak dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de engelli insanlar vardır. Engelli olmak kınanacak bir hal değildir. Çünkü herkes her an engelli olmaya adaydır. Engelliyi ya da engelli ailesini çeşitli gerekçelerle kınamak veya suçlamak çok büyük konuşmaktır. Şurası bir gerçek ki, doğuştan veya sonradan ortaya çıkan engellilik hali çalışmaya, üretmeye, başarılı işler yapmaya ve nihai hedefe ulaşmaya asla ama asla mani değildir. Engelli olduğu halde azimle, inançla, kararlılıkla çabalayan ve tarihe adını altın harflerle yazdıran nice insan vardır. Yeter ki bu insanların önüne bariyerler konulmasın. Yeter ki gönüller engelli olmasın. Yeter ki gönüller engel tanımasın. Engelli olmak hor görülmek, itilip kakılmak, küçümsenmek sebebi de değildir ve olamaz. Zira insanlar kendi tercihi olmayan durumlardan dolayı asla kınanamaz. Engellileri kınamak, İslâmî ve ahlâkî değerlerden yoksun olmak anlamına gelir. Öte yandan erdemli insan şekle v

İki Müslüman Kavgaya Tutuşursa Yapılması Gereken Nedir? (232)

  İnsanlar zaman zaman menfaatleri söz konusu olduğunda, adaletin önemini tam olarak kavrayamadıklarında, şeytanî sesin esiri olup keyfi ve hissi kararlar aldıklarında, öfkelerini kontrol edemediklerinde, empatiyi gerçek anlamda içselleştiremediklerinde, kendilerini çok önceden bazı söz, tavır ve davranışlarla olumsuz anlamda şartlandırdıklarında, şeytanın yönlendirmelerine kendilerini açık hale getirdiklerinde derhal kavgaya tutuşabilir ve kendileri için tehlike gördükleri kimselere sözlü veya fiilî saldırıda bulunabilirler. Böyle durumlarda bir tarafın haksız olduğu ve tamamen keyfi karar alarak diğer tarafı ezmeye kalkıştığı açıktır. Zira her iki tarafında haklı olduğu durumlar çok nadirdir/istisnaîdir. Genellikle bir taraf saldırgandır ve zalimdir. Diğer taraf ise zulme maruz kalmıştır ve mazlumdur; kendini savunma çabası içindedir. Böyle bir durumda mü’mine düşen görev, araştırdıktan sonra mutlaka haklı olan tarafın yanında yer almak ve adaletin gereğini yerine getirmektir. Zira

Anne Babaya İtaat mi, Yoksa İhsan İle Muamele mi? (231)

  Ülkemizin ve İslâm coğrafyasının büyük bir kesiminde “anne babaya itaat” kavramı maalesef yanlış anlaşılmakta, bu yaklaşıma dayanarak toplumumuzda çok büyük hatalar işlenmekte, eşler sürekli kavga etmekte, mutsuz evliliklerin sayısı her geçen gün artmakta, aileler dağılmakta ve kaliteli nesillerin yetişmesi her geçen gün zorlaşmaktadır. Oysa durum çok farklı olmak zorundadır. Her alanda Kur’ân-ı Kerîm ve sahih sünnetin öngördüğü bir İslâm toplumu olmayı başaramayanların başkalarını suçlamaya ve bu iki kaynağı yanlış anlamaya ve anlatmaya hakları yoktur. Toplumun temel taşı aileyi parçalayan, boşanmaların artmasında büyük rol oynayan meselelerin başında “anne babaya itaat” kavramının yanlış anlaşılması, anlatılması ve uygulanması gelmektedir. Anne ya da babaların çok küçük meselelerde, evlendirdikleri evlatlarının iç işlerine karışmaları, kaynanaların sürekli gelinle sürtüşmeleri, onları kendilerine rakip olarak görmeleri ve ezmeye kalkışmaları, kayınpederlerin tüm bu adaletsizl

Arkadaş Sen Kendine Bak! (230)

  Toplumumuzun büyük bir kesimi kendi yanlışlarına dayanak ve gerekçe ararken bazı cahil ve günahkâr müslümanların yaptıkları kötü davranışları doğrudan İslâm ile ilişkilendirip kendilerini temize çıkarma gayretindedir. Bu kimseler, müslümanlarla bir arada yaşayan fasık ve münafıkların yaptıkları bilinçli ve art niyetli bazı eylemlerin faturasını tüm müslümanlara kesmekte ve kendilerini aklamaya çalışmaktadır. Oysa durum hiç de onların zannettiği gibi değildir. Müslümanların tamamını aynı kategoride değerlendirmek ve suçun hepsini onlara yahut İslâm’a yüklemek yanlıştır. Zira herkesin aldığı eğitim farklıdır, bilgi düzeyi farklıdır. Ayrıca insanların tamamının zeka seviyesi bir değildir ve toplumda farklı düşünce, görüş, inanış ve yaklaşımların olması da gayet normaldir. İslâm hakkında hüküm verilecekse y apılması gereken Kur’ân-ı Kerîm’in ve sahih sünnetin ortaya koyduğu sağlam ve şaşmaz temel ilkelere bakmaktır . Bir eleştiri yapılacaksa müslümanlara değil bunlara yapılmalıdır. K