Kayıtlar

Mart, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yanlış Kadın Tasavvurlarının Arka Planı (184)

  Yanlış Kadın Tasavvurlarının Arka Planı (184) Ahmed Bîcan, Envâru’l-Âşikîn adlı eserinde kadının din ve akıl yönünden eksik olduğu ve bazı kadınların “köpek ve eşeğe benzemesinin” arkasındaki nedenleri açıklarken naklettiği haberlerin sıhhatine hiç bakmamış ve bunları kitabına alıp olduğu gibi aktarmıştır. [Ahmed Bîcan, s. 34] Nitekim nakledilen rivâyette anlatıldığına göre; “Nûh Peygamber, tek bekâr kızını üç farklı kişiye vermek için ayrı ayrı söz vermiş, sonra da hangisine vereceğini bilememiş, şaşırıp kalmıştır. Daha sonra Allah’a dua ederek yardım istemiş, bunun üzerine Cebrâil gelerek “kızını, eşeğini ve köpeğini” bir odaya koymasını emretmiştir. Bunu yapan Hz. Nûh bir müddet sonra kapıyı açtığında odada birbirine benzeyen “üç kız” bulmuştur. Kendi kızının hangisi olduğunu bilememiş ve bu üç kızı söz verdiği kişilerle evlendirmiştir. Ahmed Bîcan; “İşte bu nedenledir ki, o zamandan beri bazı kadınlar hayvanlara benzemekte olup benzemenin nedeni ise yaşanan bu olaydır ” d

Yılbaşını Kutlamak Caiz midir? (183)

  Yılbaşını Kutlamak Caiz midir? (183) “Yılbaşı kutlamaları” denilince insanların aklına eski yılın sona erip yeni bir yıla girildiği 31 Aralık/1 Ocak gecesi yapılan eğlenceler gelmektedir. Ancak yılbaşı eğlenceleri ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi görünse de bunun Batı dünyasının “Noel Bayramı’yla” yakın ilgisi vardır. Nitekim hıristiyan Batı âleminde miladi takvimin başlangıcı Hz. İsâ’nın doğum günüdür. Onlar Aralık ayının son haftasını Hz. İsâ’nın doğumunun arefesini teşkil etmesi bakımından önemli bir dini bayram olarak kabul etmişlerdir. Dolayısıyla bu hafta içerisinde hıristiyanlar kiliseye gider, birbirlerini ziyaret eder ve hediyeleşirler. Dini bir atmosferde geçen Noel Bayramı sonrası yeni yıla giriş büyük bir çılgınlık, lüks ve israf içerisinde kutlanır. Binlerce çam ağacı haftalar öncesinden acımaksızın katledilir ve süslenir. (Çevrecilerin bu çam ağaçlarının kesilmesine sessiz ve seyirci kalması çifte standarda ve tutarsızlığa çok iyi bir örnektir.) B

Fetva Verenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler! (182)

  Fetva Verenlerin Dikkat Etmesi Gerekenler! (182) Bilindiği üzere ülkemizde yayın yapan yüzlerce yazılı ve görsel medya organı vardır. Buralarda dini konularla alakalı yapılan programlar çoğunlukla insanların ilgisini çekmektedir. Bu nedenle de pek çok medya organı dini konuları zaman zaman ekranlarına taşıma eğilimindedir. Zira onlarda da reyting/izlenme ve daha çok kazanma kaygısı vardır. Hal böyle olunca kendi aralarındaki rekabet nedeniyle bazen haberlerin içeriğini saptırmakta veya çok ilgisiz başlıklar atmaktadırlar. Bir haber elbette farklı dil ve başlık kullanılarak okuyucunun da dikkatini çekecek şekilde sunulabilir. Basın mensuplarının bunu yapmaya hakları vardır; ancak haberin asla saptırılmaması ve gerçeğin eğilip bükülmemesi gerekir. Zira gerçeği gizlemek, sadece bir kısmını söylemek veya söylenmemiş şeyi söylenmiş gibi aktarmak gazetecilik ilkeleriyle/ ahlakıyla bağdaşmaz. Bu itibarla, medya mensupları “ilgi çekici manşetler atacağız” derken söz konusu kuralları göz

Çocukları Camiden Kovmak Yanlıştır (181)

  Çocukları Camiden Kovmak Yanlıştır (181) Yaklaşık altı asır önce Ahmed Bican tarafından yazılan Envâru’l-Âşikîn adlı kitap halk arasında bilinen, din adamları tarafından en çok okunan ve toplumun din algısını şekillendiren önemli bir eserdir. Bu kitapta camiye gelen küçük çocuklara bakışı yansıtan menfî örnekler vardır. Bu örneklerden birisi de “ çocuklar ile delileri camiye sokmayı küçük günah sayan” anlayıştır. [Ahmed Bîcan, s. 309; Hz. Peygamber’in söylemesinin düşünülemeyeceği ve kuşkuyla karşılanması gereken bu hadis İbn Mâce’nin Sünen ’inde yer almaktadır. Bkz. İbn Mâce, 4/Mesâcid, 5 (I, 247)]. Oysa s ahih hadiste ifade edildiği üzere [Müslim, 5/Mesâcid, 9 (I, 385-386)] kızı Zeynep’in çocuğu Umâme’yi secdede iken yere bırakan, ayağa kalkarken de tekrar kucağına alan ve bu şekilde insanlara namaz kıldıran bir peygamberin çocuklar ile delilerin camiye sokulmasına karşı çıkması düşünülemez. Ama bu hadise bakılmaksızın zayıf veya uydurma rivayetleri esas alarak Hz. Peygamber

Naipaul, Sömürge Aydınları ve İfade Özgürlüğü (180)

  Naipaul, Sömürge Aydınları ve İfade Özgürlüğü (180) 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteklediği, 25-27 Kasım 2010 tarihleri arasında İstanbul'da yapılan Avrupa Yazarlar Parlamentosu toplantısına “onur konuğu” olarak V.S. Naipaul’un davet edilmesi son derece yanlış bir karar olmuştur. Çünkü Mr. Naipaul, İslam’ı aşağılayan (eleştiren değil) ve müslümanlara nefret dolu ifadelerle hakaret eden bir zavallıdır. Ona göre İslam “ bütünüyle yararsız coşku uyandıran bir bağnazlık dini dir.” İslamiyet'te yalnızca olumsuzluklar ve kötülükler vardır. Müslümanlar ise “ geri zekalı”, “aptal”, “yaratıcı özellikleri olmayan”, “ geri kalmış insan türünün en utanç verici örneği” ve “hiçbir şeyi başaramayan beceriksiz bir güruhtur.” Bu sözde aydın 17. yüzyılda Hindistan'da gerçekleşen ve sayısız müslümanın ölmesine sebep olan Babür Camii’nin bombalanması katliamından “ yaratıcı tutku” (creative passion) diye bahsedecek kadar İslam’dan ve müslümanlardan nefret eden aşağılık

Şiddetin Çeşitleri ve Kadınlara Düşen Görev (179)

  Ş iddetin Çeşitleri ve Kadınlara Düşen Görev (179) Bilindiği üzere şiddetin de çeşitleri vardır. Uzmanlar şiddeti, “direkt şiddet”, “yapısal şiddet” ve “kültürel şiddet” olmak üzere üçe ayırmaktadır. “Direkt şiddet”, insanlara fiziksel olarak zarar vermektir. “Yapısal şiddet”, sosyal eşitsizlikler, baskılar, toplumdaki güç dengesizliğinden kaynaklanan sosyal adaletsizlikler, baskıcı kurumların yanlış uygulamaları, kurumsallaşmış ve klişeleşmiş önyargılar olarak ortaya çıkmakta ve insanları etkilemektedir. “Kültürel şiddet” ise, ilk bakışta görünmeyen şiddet türü olup genellikle sembollerle ortaya konulmakta, yazılı ve görsel medya aracılığıyla da insanlara çeşitli şekillerde empoze edilmektedir. Doğrudan şiddet görünürken, “kültürel ve yapısal şiddet” ise genellikle tam olarak görünmemekte ve fark edilememektedir. İlki bedene zarar verirken diğer ikisi, insan ruhunda kalıcı iz ve yaralara yol açmaktadır. Yapısal şiddeti sona erdirmek yapısal adaletsizlikleri ortadan kaldırm

Gıybet ve Eleştiri Ayrı Şeylerdir (178)

  Gıybet ve Eleştiri Ayrı Şeylerdir (178) Yazımızın başında belirtelim ki, “gıybet” ve “eleştiri” kesinlikle aynı şeyler değildir. Zira “haklı eleştiri” gıybet etmeden de mümkündür ve bunun da yapılması elzemdir. Çünkü mü’minlerin birbirlerini eleştirmeleri ve gerçeğe dâvet etmeleri bir ödevdir. Tenkit, bir şeyin gerçek değerini tespit edip ortaya çıkarmak ve gerçek olmayanını ayırt etmek için derinlemesine yapılan faaliyettir. Tenkit, her asırda olmuştur günümüzde de yapılmaktadır. Çünkü gelişip ilerlemenin ve en güzel modeller ortaya koyabilmenin yolu yapıcı eleştiriden geçer. Öyleyse “gıybet” ile “eleştiri” birbirinden ayrı tutulmalı ve aradaki fark doğru anlaşılmalıdır. Aradaki farka rağmen günümüzde hâlâ “gıybet” ile “haklı tenkidi” anlamamakta ısrar edenler vardır ve maalesef bundan sonra da hep böyle zavallılar olacaktır. Bilindiği üzere “gıybet” insanın kişiliğini hedefler. Ama “haklı eleştiri” insanın eylemlerine, sözlerine, tavırlarına veya ortaya koyduğu ürün ve hizm

Şeytan Taşlamak Ne Demektir? (177)

  Şeytan Taşlamak Ne Demektir? (177) Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde şeytanın insanoğlunun apaçık düşmanı olduğunu , [Bakara, 2/168, 208; En’âm, 6/142; Fâtır, 35/6; Yâsîn, 36/60; Zuhruf, 43/62; Mümtehine, 60/1] kendisiyle birlikte insanları da cehenneme götürmeyi amaçladığını belirtmekte ve bütün insanlığı uyarmaktadır. İblis’in yanlış yönlendirmelerine kanılmaması, gündemi onun ve yandaşlarının belirlemesine fırsat verilmemesi ve onların söylediklerine hiçbir şekilde itibar edilmemesini tembihlemektedir. Ayrıca Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de ; “Şeytan sizi Allah’ın affı ve bağışlaması boldur diyerek aldatmasın” [Lokmân, 31/33; Fâtır, 35/5. Ayrıca bkz. En’âm, 6/70, 130; A’râf, 7/51, 56; Nisâ, 4/17-18] demek suretiyle de onun vesveselerine karşı önceden uyarı yapmakta ve günahta ısrar etmenin yanlış olduğuna dikkat çekmektedir. Kısaca, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların   [Mücâdele, 58/19. Ayrıca bkz. En’âm, 6/112, 121; A’râf, 7/27, 30] kötü telkinlerinden uzak k

Kur’an’ı Doğru Okumak ve Anlamak (176)

  Kur’an’ı Doğru Okumak ve Anlamak (176) Kur’an-ı Kerim, insanlığa dünya ve ahiret saadetinin yollarını gösteren son ilahi kelamdır. Müslümanlar tıpkı Hz. Peygamber ve sahâbenin yaptığı gibi Kur’an’ı doğru anlamak ve dünyaya model/tanık/şahit olmak zorundadırlar. Aksi takdirde anlaşılmadan okunan, s ayfaları ve kabı kutsallaştırılan, öğüt alınmasının önüne engeller çıkartılan bu kitap insanlık için bir hidayet kaynağı olamayacaktır. Günümüzde müslümanların büyük bir kısmı çeşitli aşırılıklara kapılmış, Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnetin öğrettiğinin dışında yollara girmişlerdir. Nitekim "Allah'ın ayetleri sana indirildikten sonra artık sakın onlar seni bu ayetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!” (Kasas, 28/87) ayetine rağmen müslümanlar bu uyarıyı göz ardı etmiş ve Kur’an’ın verdiği mesaja yoğunlaşmamışlardır. Onlar, Kur’an’ı yüzünden okumuş, ancak onu anlamak için yeterince gayret göstermemişlerdir. Zira kutsal kitabı doğru anlamak beraberinde

Töre Cinayetleri Nasıl Engellenir? (175)

  Töre Cinayetleri Nasıl Engellenir? (175) Dini sunum yapanların en çok okuduğu ve içindekileri topluma İslam diye anlattığı eserlerden birisi de  Ahmed Bican’ın yazdığı Envâru'l-Âşikin adlı kitaptır. Bu kitaptaki bir rivayette Arap beylerinden bir bey olan Dihye isminde birinden söz edilmektedir. Dihye, yedi (7) kızını evlendirmekten utanmış ve kızlarının tamamını kendi elleriyle öldürmüştür. Sonra pişman olmuş ve Hz. Peygamber’e gelmiş ve “Bana bir af ve rahmet var mıdır?” diye sormuştur. Hz. Peygamber bir müddet şaşırıp kalmış, hiçbir cevap verememiş, bunun üzerine Cebrâil Hz. Muhammed’e gelerek Allah Teâlâ’nın o kişiye şöyle demesini emrettiğini haber vermiştir: “Benim izzetim hakkı için ol vakit ki Lâ İlâhe İllallah Muhammedü’r-Rasûlullah dedi, (Müslüman oldu) yetmiş yıllık küfrünü affettim. Kızlar hûd (zaten) onun idi. Onlar için af etmez miyim?” (Ahmed Bîcan, Envâru'l-Âşikin, s. 235) Burada Yüce Allah’a söylettirilen; “Kızlar zaten onundu, istediğini yapab

Organ Nakli Caiz midir? (174)

    Organ Nakli Caiz midir? (174) Bu satırların yazarı Yozgat Devlet Hastanesi’nde dünyaya geldikten üç gün sonra Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından alınan 19.01.1968 gün ve 3 sayılı gerekçeli kararında;  “Yalnız hayatı kurtarmak için değil, bir organı tedavi etmek, hastalığın tedavisini çabuklaştırmak için de kan naklinin caiz olduğu, tıbbi ve hukuki kaidelere riayet edilmek şartıyla kalp naklinin de caiz olacağı...” şeklindeki ifadelerle organ nakline cevaz verilmiştir. Ancak ne acıdır ki o günden bugüne insanlar organ nakline ilgisiz kalmıştır. Dolayısıyla bu duyarsızlığın nedenleri mutlaka araştırılmalı, sonuçları ortaya konulmalı ve çözüm önerileri geliştirilmelidir. Organ naklinin cevazı konusunda verilen fetvanın üzerinden yaklaşık yarım asır geçmesine rağmen bu konuda halkı doğru bilgilerle aydınlatması gerekenler görevlerini hakkıyla yerine getirememişlerdir. Zira konuyla ilgili sorumlukları bulunan kimselerin vazifelerini doğru yapmadıkları