Kayıtlar

Kasım, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gelecek Nesiller Neden İslâm’dan Nefret Edecekler?

İslâm yanlış bir şekilde tanıtıldıkça müslümanların çocukları giderek bu dinden uzaklaşacak, dünyadaki diğer din mensupları İslâm’dan daha çok nefret edecek ve İslâm düşmanlığı katlanarak artacaktır. Zira görünen köy kılavuz istememektedir. Bizi bu kanaate götüren pek çok sebep vardır ve bunlardan bir tanesi de medyada rastladığımız şu haberde aktarılan saçmalıklardır: “Yaklaşık 400 bin nüfuslu Brunei Devleti’nin lideri Sultan Hassanal Bolkiah, Şeriat yasalarına geçeceklerine dair açıklamalarda bulundu. Ailesi 600 yıldır Brunei’yi yöneten Sultan Hassanal Bolkiah, Şeriat yasalarının aşama aşama devreye gireceğini söyledi. KNA Ajansı’nın Brunei Times gazetesinden aktardığı bilgilere göre, Brunei Sultanı Şeriata geçişte üç aşamalı bir plan öngörüyor. Yürürlüğe giren ilk aşamada “Ramazanda oruç tutmayan ve cuma namazına katılmayanlara para ya da hapis cezası” öngörülüyor. Kırbaç ya da uzuv kesme cezaları ikinci aşamada uygulanacak. Üçüncü aşamada ise şeriat kapsamında ölüm cezaları veril

Kur’ân Neyi Tasdik Ediyor?

Bazı kimseler Mâide Suresi 48. âyeti yanlış anlamakta, tek bir âyete bakarak karar vermekte, konuyla ilgili diğer âyetleri hiç hesaba katmamakta, “sanki Kitab-ı Mukaddes tahrif edilmemiş ve tamamı doğruymuş” gibi bir algı/izlenim oluşturmakta, ciddi anlamda yanılmakta, böylece hem Kur’ân’ı hem de İslâm’ı yanlış tanıtmaktadır. Bu bakımdan öncelikle söz konusu âyete doğru mananın verilmesi gerekmektedir. Kanaatimizce Mâide Suresi 5/48. ayette Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “(Ey Muhammed!) Şüphesiz Biz sana kendisinden önceki kitapların (doğrularını/ Yüce Allah tarafından gönderildiğini) tasdik edici ve (o kitaplardan) geriye kalanların da doğruluğunu denetleyici (kontrol edici/güvenilirliğini test edici) bu kitabı (Kur’an’ı) gerçekleri ortaya koymak için indirdik. Öyleyse, onların aralarında sadece Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen hakikati terk ederek onların arzularına (mesnetsiz/ çarpıtılmış/ saptırılmış görüşlerine) uyma. (Ey insanlar!) Biz her biriniz için birer şir’a/ ş

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!

Hz. Peygamber, bir mevki, makam, rütbe, ihale vs. elde etmek için rüşvet alan ve veren kişinin melun olduğunu söylemiştir. Nitekim Hz. Muhammed, “Allah’ın lâneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir” (İbn Mâce, Ahkâm, 2) ve “Mahkemede görüşülecek bir konu/dava için rüşvet verene de alana da lânet olsun” (Tirmizî, Ahkâm, 9) buyurmuşlardır. Nasıl ki rüşvet alıp vermek, haram ve münker (dünyadaki tüm insanların çirkin/ yanlış/ kötü gördüğü ve asla onaylamadığı) bir davranış ise, hak etmediği konuma gelmek için kendisine torpil yapılmasını istemek de aynı şekilde haram ve münker bir davranıştır. Böyle yapanlar, kul hakkını ihlal ettiği için Allah’ın lanetini ve ebedi cehennemi hak etmişlerdir. Zira birine torpil yapıp işe yerleştirmek, işsiz milyonlarca gencin hakkını gasp etmek demektir. Gerekli şartları taşıyan insanlar işe girmek için yıllarca beklerken, kurslara giderken, zor imtihanlara hazırlanırken, kendi yandaşlarını “şartlarını taşımadığı halde” torpil yaparak işe alan ki

Kindar Adam Dindar Olamaz

Bilindiği üzere üst düzey (mukarrebûn) meleklerden olan İblis’i çileden çıkartan ve Âdemoğlunu saygıyla selamlamaktan ve onun üstün özelliklere yaratıldığını kabul etmekten alıkoyan şey, insana duyduğu kin, kıskançlık, kibir ve hasetten başkası değildir. Bu öyle bir kin ve nefrettir ki, Yüce Allah’ın emrine karşı gelmek pahasına asla geri adım atmamış, tüm insanlara vesvese vermek üzere Yüce Allah’tan müsaade istemiş, bu izni almış, sonunda cehenneme gideceğini bile bile inadından/kininden/kibrinden/kıskançlığından asla vazgeçmemiştir. İşte günümüzde de İblis’in yolundan giden böyle kıskanç ve kindar müslümanlar/ münafıklar/fasıklar/zındıklar vardır. Bu kindar adamların dindarlıkları sadece dillerindedir. Onların dinî söylemleri, içi boş bir iddia, lakırdı ve kuruntudan ibarettir. Bunlar dindar değil, aksine dinî değerleri istismar eden şeytanın yandaşı alçak ve şeref yoksunu kimselerdir. Bunlar nefislerine kodlanmış fücur programında yazılı olan ve şeytana karşı kullanmaları gereke

Anne” ile “Biyolojik Anne” Arasındaki Fark

Anne olmak, kadınlara bahşedilmiş en büyük ilahi lütuflardan birisidir. Anneliğin hakkını veren kadınlar olduğu gibi, çocuk/çocuklar dünyaya getirdiği halde “anne” olamayan, “biyolojik anne” olarak kalan şefkat ve merhamet yoksunu zavallı kadınlar da vardır ve kıyamete kadar da bu tipler hep olacaktır. Bizim kanaatimize göre gerçek anne, sevgi, şefkat ve merhametin timsalidir. Anne, çocuklarına karşı anlayış ve duygudaşlığı zirvede olandır. Anne, yavrularının geleceği için her türlü fedakârlığı yapandır. Anne, çocuklarının mutluluğuna kendini adayan ve karşılık beklemeden yardıma koşandır. Anne, kendisine emanet edilen yavrularının beden ve ruh sağlığı için saçını süpürge edendir. Anne, çocuklarını iyi yetiştirmek için doğru bilgi sahibi olma uğruna gece gündüz uykusuz kalmayı göze alandır. Anne, yavrularına vakit ayıran, onları dinleyen, onlarla konuşan, dertlerini çözmeye çalışan, onlara dini ve ahlaki değerleri aşılayandır. Anne, çocuklarının huzuru ve mutluluğu için bedel ö

Yanlış Kararlar İnsanı Mahveder

Her gün yüzlerce karar almak durumunda olan insanoğlu yanlış kararlar aldığında bunun acısını kısa, orta ve uzun vadede mutlaka çeker ve çekecektir. Zira karar alırken aklını kullanmamış, istişareye önem vermemiş, bilgiyi ve tecrübeyi önemsememiş, duygularının esiri olmuş, şeytan ve şeytanlaşmış insanların yönlendirmelerine kendini açık/hazır hale getirmiştir. Dolayısıyla aldığı her karar yanlış bir karardır ve bu da kendi yapıp ettiklerinin tabii bir sonucudur. Bu bakımdan yaşayacağı acıların sebebi kendisinin aldığı o yanlış karardır ve hiç kimseyi suçlamaya da hakkı yoktur. Örneğin böyle bir kimse müslümanlar arasında yaşayan bazı “müşriklerin” yaptıkları saçmalıklara/rezaletlere bakarak yanlış bir karar almış, bunları müslüman zannetmiş, din ile arasına mesafe koymuş ve kendi ahiretini mahvetmiştir. Aynı şekilde bir başkası müslümanlar arasında yaşayan “münafıkların” yaptıkları yanlışlıklara bakarak din ile arasına mesafe koymuş, bunların yaptıkları rezaletlerin sorumlusu olarak

Aklıma Geldikçe Lanetliyorum

Ülkemizdeki bazı müslümanlar/fasıklar/mücrimler/münafıklar, “kul hakkını ihlal etmek” veya “kul hakkı yemek” gibi kavramları sadece dillerine pelesenk etmiş, ancak bu kavramların ifade ettikleri manaları görmezlikten gelmiş ve hiçbir şekilde özümseyip içselleştirmemişlerdir. Bunlar, çıkarları söz konusu olunca din kardeşlerinin gözlerinin yaşına bakmamış, hak ve hukuk dinlememiş, her türlü iftirayı atmakta ve kul hakkını ihlal etmekte herhangi bir sakınca görmemişlerdir. Kıskançlık, kin, haset, nefret ve çekememezlikleri sebebiyle din kardeşlerine her türlü zulmü ve haksızlığı reva görmüşlerdir. Milletin büyük çoğunluğu, gücü elinde bulunduran, arkası kuvvetli böyle idarecilerin şerrinden korktukları için seslerini çıkaramamış ve mazlumlardan yana tavır takınamamışlardır. Üstelik bazıları, o zalim yöneticilere şirin görünmek için “O da hak ettiydi canım” demek suretiyle mazlumu suçlamış, zalime yağcılık/dalkavukluk yapmış, böylece olmayan vicdanını rahatlatma yoluna gitmiş ve üstel

Hak Din İslâm ve Batıl Dinler

Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar vahiy edilen bütün dinlerin ortak adı İslâm’dır. Mahşer günü “Hz. Muhammed’e tebliğ edilen İslâm’dan başka bir din” kesinlikle kabul edilmeyecek ve İslâm geldikten sonra başka bir din üzere ölenler ahiret günü hüsrana uğrayanlardan olacaktır. Dolayısıyla Kur’an’da haber verilen tüm bu hakikatlere kulak tıkayarak yalanlarla/kuruntularla kendilerini avutan ve başkalarını da yanıltanlar kesinlikle yanlış yoldadır. Tahrif edilmiş, şirke batmış ve böylece “batıl dinler sınıfına” dâhil olmuş dinlerin “bugün ki müntesiplerinin” içeriği ters yüz edilmiş malumatları uygulayarak Yüce Allah’ın rızasını kazanıp cennete girebileceklerini hayal/iddia/zan etmeleri yanlıştır. Böyle bir savı savunanlar hem kendilerine hem de İslâm’a girmesi muhtemel batıl din mensuplarına çok büyük bir kötülük/haksızlık yaptıklarını artık fark etmek zorundadır. “İlahi dinler”, “semavi dinler”, “İbrahimi dinler”, “tek Tanrılı dinler” vb. tanımlamalar yaparak “batıl din mensuplarına” s

Beyin Göçü ve Yetenekli Gençler

Beyin göçünün nedenleri üzerinde durup çözüm üretmek yerine hamasete sarılıp böyle bir şeyin olmadığını, “tersine göçün başladığını” iddia etmek gerçeklerle örtüşmemektedir. Günümüzde başarılı ve yetenekli gençler hâlâ Amerika’ya veya Almanya'ya gidip Amerikan veya Alman vatandaşı olmak istiyorsa bunun sebepleri çok iyi araştırılmalıdır. Gençlerin çoğunluğunun eğiliminin neden bu yönde olduğu sorgulanmalıdır. Şurası bir gerçek ki, birçok başarılı ve yetenekli genç fırsatını bulduğu anda gelişmiş ülkelere gitmek ve oralarda çalışmak/yaşamak istiyor. Çünkü Türkiye’de sol veya sağ kesim fark etmeksizin yetkiyi/erki/gücü/makamı eline geçiren herif, liyakati değil kayırmacılığı/yandaşlığı/sadakati esas alıyor. Çünkü Türkiye’de doğruluk ve dürüstlük değil sinsilik ve yalakalık para ediyor.  Çünkü buluş, keşif ve icatlar değil, yağcılık ve hâsılı tahsil ödüllendiriliyor. Başarılı insanlar kindar, kibirli, kıskanç, yalaka ve ebleh yöneticilere ezdiriliyor. Aslanlar kedilere boğduruluy

İslâmîlik Endeksleri ile Yapılmak İstenen Nedir?

Her fırsatta İslâm’ı ve müslümanları itibarsızlaştırmak için çalışan bazı çevreler bu amaçlarına ulaşmak için çok sinsi ve bilinçli bir şekilde İslâmîlik endeksleri hazırlamakta, bazı saf müslümanları bunlara inandırmakta ve onları kötü emellerine alet etmektedir. Oysa biz biliyoruz ki masum görünen bu tür istatistikler asla masum değildir ve çok sinsi amaçlara hizmet etmektedir. Maalesef müslümanlar kendilerine gösterilen bu tür maksatlı haberlere sorgusuz sualsiz inanmakta, bu tür algı operasyonlarına kurban gitmekte ve işin sonuçlarını hiç hesaba katmamaktadır. Bu bakımdan Batılıların ürettiği İslâmîlik endeksleri yerine kendi endekslerini/ istatistiklerini üretmeyen, oluşturulmak istenen algılara hemen inanan, dolaylı ya da doğrudan kabullenen ve onaylayan kimseler doğru bir şey yapmadıklarını bilmelidirler. Örneğin Prof. Dr. Kudret Bülbül’ün de ifade ettiği üzere Türkiye’deki ekonomistler “nüfusuna oranla dünyanın en fazla mülteci kabul eden ilk beş ülkesinin sıralamasını yapma

Hamaseti Bırak Gerçeklere Bak!

Elbette insanlara ümit aşılamak ve motive etmek için zaman zaman hamasî nutuklar atılabilir. İnsanların toparlanıp kendilerine gelmelerini sağlayan hamasî sözler söylenebilir. Ancak doz aşımı gerçekleşir, geçmişe öykünülür, şimdi ve gelecek adına doğru ve yararlı işler yapılmazsa o takdirde hamaset hiçbir işe yaramaz, insanı uyutur ve zehirler. Nasıl her şeyin aşırısı zararlı ise hamasetin de aşırısı zararlıdır. Dolayısıyla bu ölçünün/dengenin çok iyi sağlanması şarttır. Nitekim Atasoy Müftüoğlu, “Hamaset, yüksek değerleri, derin anlamları, büyük fikirleri yok sayar. Hamasete dayalı iyimserlikler iradesizlikle sonuçlanır” demekte ve hamasette aşırıya kaçılmasının zararlarına dikkat çekmektedir. Yine Müftüoğlu, “Hamaset sahte umutlar üretir, sahte umutlar bilinç körlüğüne ve felç edici yanılsamalara neden olur” derken de hamasetin insanı sahte hayallere sürüklediğini ve alması gereken kararları zamanında, doğru ve etkin şekilde almasını engellediğini ifade etmektedir. Bu bakımdan ata

Akademisyen ve Siyasetçi İlişkisi Üzerine

Bir ülkede herkes kendi işini sorumluluk, farkındalık ve duyarlılık bilinciyle yaparsa, o ülke kısa sürede kalkınır ve rakiplerine fark atar. Ancak ne acıdır ki geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde kendi işini doğru dürüst yapmayan bazı kimseler hep başkalarına akıl vermekte, kendileri baştan savma işler yapmakta ve görevlerini ihmal etmektedirler. Örneğin Üniversitelerde görev yapan bazı akademisyenler işlerini iyi yapmak yerine işi gücü bırakıp siyasi konularda ahkâm kesmeyi marifet zannetmektedirler. Oysa “siyaseti takip edip bir kenara koymayan ve kendi işine odaklanmayan” bir akademisyen, siyasilerin diliyle konuşmaya ve tahrik edici bir dil kullanmaya başlarsa, ister istemez hem iktidardakilerin hem de onları destekleyenlerin tepkisini çeker. Her ne kadar muhalif kesim, o akademisyeni kullanarak hasımlarını yıpratmak istese, o akademisyen topluma iyilik yaptığı zannıyla bunların oyuncağı olsa, her ağzına geleni söylese, art niyetli kişilerin ellerine malzeme verse, onların

“Vasatiyye Hareketi” Bir Tuzaktır

Günümüzde gayri müslimler, müslümanlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynamakta, bir taşla birkaç kuş vurmakta (hatta kuş katliamı yapmakta), buna rağmen müslümanlar hiç akıllanmamakta, aynı delikten defalarca ısırılmakta, herhangi bir ders almamakta ve maalesef bu kısır döngü böyle devam edip gitmektedir. Arap ülkelerinde son yıllarda Batılı şer odaklarının finanse ettiği birtakım sefih adamlar neye alet olduklarının farkına varmadan “Vasatiyye Hareketi” adı altında örgütlenmekte ve “İslâm’ın ılımlı yolunu/orta yolunu” temsil ettiklerini iddia etmektedirler. Oysa bu adamlar, Batılılar tarafından kullanıldıklarını anlayamayacak kadar akıllarını kiraya vermiş, gaflet içindeki zavallılardan başkası değildir. Zira Batılılar, Türklerin yaşadığı coğrafyalarda da “ılımlı İslâm, hoşgörü hareketi” diyerek “dinlerarası diyalog” faaliyetleri başlatmış, devşirdikleri adamlar vasıtasıyla genç nesillerin beynini yıkamış, hıristiyanların emellerine hizmet eden “mülayim görünümlü vahşi adamlar” ye

Din Sömürüsünün Kullanışlı Aparatı Putlar!

Putlar, din tüccarları tarafından insanlık tarihi boyunca kullanılagelmiş ve hâlen de kullanılmaktadır. Günümüzde bazı gençler; “putların insanlara fayda verdiğini, nitekim Hz İbrahim’in putperestlerin delillerini çürütürken ‘büyük putu’ kullandığını, aynı şekilde cahiliye dönemi Araplarının geçim kaynaklarından birinin de putlar olduğunu” söyleyerek tuzak sorular sormakta ve kafaları karıştırmaktadır. Şurası bir gerçektir ki, putları yapan ve kutsalın onda tecelli ettiğini iddia ederek insanları bu somut objeyle aldatan alçaklar, insanlık tarihi boyunca hep olmuştur ve kıyamete kadar da olacaktır. Bu itibarla taştan/tunçtan/çamurdan/ağaçtan yapılmış putlar insana fayda vermez. Put simsarları/tüccarları putları istismar eder, onları kendi çıkarlarına alet eder ve bu sömürüyü putlar üzerinden yaparlar. Bu çıkarcılar, bazen de resim, heykel ve ikonları kullanarak insanların dini duygularını istismar ederler. Dolayısıyla fayda veren “put/resim/ikon/heykel veya başka bir obje” değildir.