Kayıtlar

Kasım, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Doğruluk ve Yalancılık (103)

  Doğruluk ve Yalancılık (103) İnsanoğlunun gönül dünyasında ürettiği düşüncelerini başkalarına aktarırken, sözlerini ölçüp tartarak konuşması, hem doğru hem de güzel sözler söylemeye özen göstermesi son derece önemlidir. Bir insanın güzel ve doğru sözlü olabilmesi için çok çiddi çabalar sarf etmesi ve sürekli kendisini olumlu anlamda geliştirme gayreti içinde olması şarttır. Bunu yaparken etrafındaki kimselerin doğru sözlü kimselerden oluşmasına hassasiyet göstermesi de elzemdir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de Yüce Allah:  "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru sözlü kimselerle beraber olun" [1] buyurmaktadır. Bir başka ayeti kerimede ise:  “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” [2] buyurarak, peygamberimizin şahsında bütün mü’minlere hitap etmekte, onlara Kur’an’ın ilkelerine göre hareket etmelerini ve doğruluktan asla ayrılmamalarını tembihlemektedir.  “Dosdoğru olmak" demek; sözlerinde ve yaptığı her işte dürüst olmak demektir. Sevgili  Peygamberimiz müslüman’ı

Şefkat ve Merhamet (102)

  Şefkat ve Merhamet (102) Şefkat ve merhamet, katı kalpleri yumuşatan, nefreti sevgiye dönüştüren, düşmanlığı kardeşliğe çeviren ulvi bir duygulardır. Yüce dinimiz İslam, tüm canlılara karşı şefkatli ve merhametli olmayı tavsiye etmiştir. Peygamber Efendimizin insanlara İslam’ı anlatırken gösterdiği şefkat ve merhamet bizler için bir örnektir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de konu ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır.  “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı  yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlanma dile…” [1] Resulü Ekrem efendimizin hayatı bizlere ışık tutacak pek çok şefkat ve merhamet örnekleriyle doludur. Mesela peygamberimiz çocuklara karşı son derece merhametliydi. Birisi kendisine bir meyve ikram ederse, hemen onu yanındaki küçük çocuklara verirdi. Yolda çocuklara rastlarsa onlara selam verir, kucağına alır, öper ve sever, devesine bindirerek onları mutlu e

Kul Hakkı Ne Demektir? (101)

  Kul Hakkı Ne Demektir? (101) Allahu Teâlâ, insanoğlunu en güzel şekilde yaratmış, [1] ona pekçok nimetler vermiş ve bazı sorumluluklar da yüklemiştir. Bu sorumluluklardan birisi de hiç şüphesiz ki, kul hakkına riâyet etmektir. İnsanoğlu deruni bir anlam ve amaç üzere yaratılmış ve bu dünyada başıboş da bırakılmamıştır. [2] Allah’a ve âhiret gününe inanan bir mü’min, hayatının her anında gerek insanların ve gerekse de hayvanların haklarına  saygılı olmak durumundadır. Zira İslam dini kul hakkına çok büyük önem vermiş, insanlara renklerine, soylarına, makam-mevki ve zenginliklerine göre davranılmasını asla doğru bulmamıştır. Kul hakkına riayet etmek, her müslümanın titizlikle yerine getirmesi gereken sorumluluklarındandır. Bir mü’minin bu dünyadan ahirete göç ederken üzerinde kul hakkıyla gitmemeye çalışması onun en büyük ideali olmalıdır. Çünkü kul hakkını ihlal, mahkeme-i kübrada kişinin yaptığı ibadetlerinin sevaplarının karşı tarafa aktarılması sonucunu doğuracak ve iflas e

Gıybet ve İftira (100)

  Gıybet ve İftira (100) İnsanın dili, kimi zaman kişiyi felakete sürükler, kimi zaman da kurtuluşa erdirebilir. Dilin insanı felakete sürüklediği konulardan birisi de gıybettir. Gıybet, insanlar arasındaki sevgi bağlarını kopartan, konuşmanın güzelliğini ve tesirini yok eden kötü bir davranıştır. Hz. Peygamber’e,  “Gıybet nedir?"  diye sorulduğunda : “Kardeşini onun hoşlanmadığı bir şeyi ile hatırlayıp arkasından konuşmandır” diye cevap vermiş, "Ya söylenilen durum onda mevcut ise" denildiğinde ise: “Söylediğin şey onda var ise, zaten gıybet etmiş sayılırsın, yoksa eğer ona iftira etmiş olursun” [1]   buyurmuşlardır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de;  ”Ey iman edenler! Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! O halde (gıybet konusunda) Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir” [2]   buyurmakta

Riya ve Gösteriş (99)

  Riya ve Gösteriş (99) Yüce Allah insanoğluna sayısız nimetler bahsetmiş, ondan kendisini tanıması ve kulluk etmesini istemiştir. Bütün bunları yaparken de yalnız kendi rızasını gözetmesini emretmiştir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:  “O (Allah) diridir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O halde sadece Allah’a itaat ederek (bütün samimiyetinizle) O’na kulluk edin. Hamd, âlemlerin Rabbine mahsustur.” [1] Riya, insanın söz ve davranışlarında gösterişte bulunmasıdır. Riya, bir iyiliği Allah'ın rızasını kazanmak için değil de, insanların beğenisini kazanmak için yapmaktır. Bu nedenle özellikle maddî ve manevî çıkarlar elde etmek maksadıyla gösterişte bulunmak ve İslam’ı da buna alet etmek son derece yanlış ve çirkin bir davranıştır. Böyle insanların Allah katında hiçbir kıymetleri yoktur. Toplumda bulunan bu tür insanlara karşı da dikkatli olmak gerekir. Zira Yüce Allah’a karşı samimi olmayan, diğer insanlara karşı da samimi olmaz. Dolayısıyla böyle kişilerin söz ve davr

Büyüklere ve Yaşlılara Saygı (98)

  Büyüklere ve Yaşlılara Saygı (98) Allah'ın bizlere bahşettiği ömür, doğumla ölüm arasında gerçekleşen bir yolculuktan ibarettir. Bilindiği üzere bu yolculuk, çocukluk, gençlik, yetişkinlik gibi dönemlerden  geçer ve nihayet yaşlılık ve ihtiyarlık dönemine ulaşır. Allah’ın kendilerine ömür verdiği kimseler bütün bu dönemleri yaşarlar. İnsanoğlu ilerleyen yıllarda her ne kadar tecrübelerini artırsa da, fiziki olarak zayıflamaktadır. Allah Teâlâ:  "Kime uzun ömür verirsek,  onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz, gücünü azaltırız. Hâlâ düşünmeyecekler mi?" [1] buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir. Araştırmalar göstermiştir ki, bu dönemde yaşlılar ruhen daha hassas olmakta, ilgi ve desteğe daha çok ihtiyaç duymaktadırlar. Sevgi, saygı ve merhamet, Yüce Rabbimizin bize bahşettiği ulvi duygulardandır. İnsan, ancak bu ulvi duygular sayesinde gerçek anlamda mutlu olabilir. Bu duyguların olmadığı yerde hüzün ve keder vardır. İşte bu sebeple dinimiz, sevgi ve saygıya ö

Hz. Peygamber ve Kadınlarla İlgili Tavsiyeler (97)

  Hz. Peygamber ve Kadınlarla İlgili Tavsiyele r (97) Bilindiği üzere Peygamberimizin ashabını sadece erkekler değil kadınlar da oluşturmuş, onun tavsiyeleri erkekleri ilgilendirdiği gibi kadınları da ilgilendirmiştir. Hz. Peygamber:  "İlim talebi her Müslümana farzdır” [1] buyurarak bu konudaki mesuliyeti aile reisine yüklemiş ve herkesi güttüğü sürüden mesul tutmuştur. [2] Aynı şekilde Kur'ân-ı Kerim’de;  "Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz" [3]  buyurularak kadın veya erkek herkese eşit sorumluluk yüklenmiştir. Hz. Peygamber, kadınların eğitim ve öğretimine çok büyük önem vermiş, onların mescide gelmelerine müsaade etmiştir. Kadınlara erkeklerden ayrı olarak sohbet etmiş, bunun için onlara ayrı bir gün tahsis etmiştir.  "Bir defasında kadınlar Hz. Peygambere: ‘Ya Rasûlellah! Erkekler (seni dinleme konusunda) bizi geçiyorlar, (biz senden yeterince istifade edemiyoruz). Bize özel bir

Muharrem Ayı ve Âşûre (96)

  Muharrem Ayı ve Âşûre (96) H icrî takvimin ilk ayı olan Muharrem ayının İslâm tarihinde önemli bir yeri vardır. Bu ayın onuncu gününe “aşûre günü” denilmektedir. Sevgili Peygamberimiz, bu aya önem vermiş ve  “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan Muharrem ayında tutulan âşûre orucudur” [1] buyurarak bu ayda hem kendisi oruç tutmuş hem de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. [2] Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da Peygamberimizin tavsiyesi üzerine bu oruç sünnet olarak tutulagelmiştir. [3]  “Âşûre orucu" olarak adlandırılan bu oruç, Muharrem ayının onuncu günü tutulmakla birlikte sünnet olan, bugünü bir öncesi veya sonrası ile oruçlu geçirmektir. [4] Tarihte yaşanmış birtakım hadiselerin, Muharrem ayında gerçekleşmiş olduğuna dair bazı rivayetler, bu aya ayrı bir önem verilmesine neden olmuştur. Muharrem ayı bütün Müslümanların hafızalarında, hepimizin yüreğini yakan acı bir olayla da anılmaktadır. Peygamberimizin sevgili torunu, Hz.

Allah Rızası İçin Sevmek (95)

  Allah Rızası İçin Sevmek (95) İslâm dini, sevgiye çok büyük önem veren bir dindir. Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde sevgiden bahsedilir. Yüce Allah’ı sevmenin bir ölçüsünün bulunduğu hepimizin malumudur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:  “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” [1] Görüldüğü üzere Allah’ı seven Hz. Peygamber’e ittiba eder, onu örnek alır. Onun gibi dürüst ve erdemli olmaya çalışır. Onun güzel ahlakını kendine rehber edinir. Bilindiği üzere O’nun güzel ahlakının özelliklerinden biri de Allah için sevmektir. Yüce Allah’ı seven bir kul, Allah rızası için de sever. O’na olan bağlılığını her zaman ortaya koyar. İşte bu sevgi, gerçek sevgidir. Bu hususta Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:  “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi, imanın zevkini tatmış olur. Bunlardan birincisi: Allah ve Rasulü, kendisine başkalarından daha