Bekâret Neden Önemlidir? (320)

 

Yüce Allah, hiçbir şeyi boş, sebepsiz ve anlamsız yere yaratmamıştır. Mutlaka O’nun yarattığı şeylerin bir anlamı, amacı ve hikmeti vardır. Dolayısıyla yaratılan her şeyi yerli yerinde ve amacına uygun olarak kullanmak gerekir. Nitekim adalet, hak edene hak ettiği şeyi vermek ve her şeyi yerli yerinde kullanmakken, zulüm ise bunun tam tersini yapmaktır.

Bu itibarla, evlilikte güveni sağlayan en önemli bir bağ olan “bekâret” İslam’a göre son derece önemlidir ve bunu hor/hakir görmek, vaktinden önce bozulmasını savunmak bizim dinî, ahlâkî ve kültürel değerlerimize ters bir durumdur.

Çünkü cinsellik “çok özel bir ilişkidir” ve ancak çok özel olanla paylaşılır. Her iki cins için de cinselliğin yaşanacağı ilk kişi “sadece ve sadece kendi eşi” olmalıdır. Bu da nikâh/düğün sonrası kurulacak yuvada “en özel ve en mutlu anda” yaşanmalıdır. Çünkü bizim kültürümüzde “gerdek gecesinin” ayrı bir yeri, anlamı ve önemi vardır.

Bu nedenle İslâm’a göre hem erkeğin hem de genç kızın cinsel duygularını evlilik öncesi başka kişilerle yaşamaları edep ve ahlak dışı bir davranıştır. Zira bunun İslam ahlâkıyla bağdaştırılabilmesi kesinlikle mümkün değildir.

Ancak müslüman olmadığını söyleyen ve bekârete kötü gözle bakanların durumları sadece kendilerini ilgilendirir. Onlar, diledikleri gibi yaşama hak ve özgürlüğüne sahiptir. Nitekim onların değerler sistemi onlara, bizim değerler sistemimiz de bize aittir.[1] Zorla, dayatma ve baskıyla başkalarını değiştirmek söz konusu değildir.[2] Herkesin istediği sistemi/dini/ideolojiyi seçme ve ona uygun yaşama hakkı vardır.[3] Zira herkes yaptıklarından hesaba çekilecektir.[4]

Bu nedenle İslam’a inanan aklı başında erkek/kız, anne ve babasıyla dahi paylaşamadığı bu “istisnaî münasebeti” kurduğu yuvada ancak kendi eşiyle paylaşabilir; ölünceye kadar da eşine sadık kalarak cinsel duygularını yaşamaya devam edebilir. Çünkü Yüce Allah’ın muradı da, ideal olan da, doğru olan da budur ve bu olmalıdır.

Cinselliği bu hassasiyete uygun bir şekilde ve sadece kendi eşiyle yaşamak isteyenlere saygı duymak yerine onları da kendilerine benzetmeye çalışanlar bağnaz ve yobazlardır.

Batıdan devşirdikleri kendi edep dışı uygulamalarını başkalarına dayatmaya kalkışanlar gericilerdir. Zira İslam öncesi Câhiliye toplumunda da aynı zırvaları savunanlar olmuştur. Bu kodamanlar, kadınları bir mal/eşya gibi görmüş, daha çok kadınla yatabilmek ve onların cinselliklerini sömürebilmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Kanaatimizce aynı zihniyetin günümüzdeki temsilcileri de “bekâret düşmanlığı” yaparak aynı sonuçları elde etmek istemektedir. Bu bakımdan söz konusu gerici, yobaz, fanatik, şeytanın yandaşı, geçmişe özlem duyan ilkel, vahşî, yabanî ve çağdışı insanlara karşı dikkatli olunması gerekir.

İşte bu tipler, özellikle son yıllarda yazılı, sesli, görsel ve sosyal medya aracılığıyla şu söylentileri yayarak gençlerin kafalarını karıştırmak ve algı oluşturmak istemektedir: “Artık erkekler, evlenecekleri kızlarda bekâret şartı aramıyorlar!”, “Bekâret o kadar da önemli değil!”, “Namus iki bacak arasında olamaz!”, “Kimse kimsenin özel hayatında ne yaptığına karışamaz, evliliğe gerek yoktur!”, “Sen özgürsün! Önemli olan cinsel duygularını canının istediği zaman istediğin kişiyle yaşamandır, nikâhın hiçbir önemi yoktur!”

Kanaatimizce bunların her biri birer zırvadır ve bu palavralara inananlar da ancak sefihlerden/budalalardan başkası değildir. Kaldı ki bu algı operasyonlarını yürütenler şeref yoksunu etki ajanlarıdır. Bu bakımdan bu zırvalara inanmak insanı felakete sürükler.

Çünkü yapılan kamuoyu araştırmaları bu söylentileri doğrular nitelikte değildir. Nitekim üniversite öğrencileri arasında yapılan kamuoyu yoklamaları bunun tam tersi sonuçlar vermektedir.

Erkeklerin çoğunluğu, evlilik bağı olmaksızın karşı cinsle gönül eğlendirmeyi ve cinsel beraberlik (zina) yaşamayı normal karşılarken, iş “evlenmeye” gelince durum birden bire değişmekte, aynı gençler “kimsenin elinin değmediği bekâr kızlar” aramaktadır.

Elbette bu tür erkeklerin yaptığı ayrı bir densizlik ve edepsizliktir. Çünkü empatiden yoksun bu tür erkek müsveddelerinin “kendi kız kardeşlerine/annelerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarının kız kardeşlerine/annelerine vicdanları sızlamadan yapmayı normal görmeleri” dinden ve ahlaktan nasiplerinin olmadığının apaçık delilidir.

Bununla beraber aynı gençlerin evlenmek için “eline erkek eli değmemiş bekâr kızlar” aramaları ve bunu da anketörlere açıkça itiraf etmeleri fıtratın tabiî bir sonucudur. Çünkü zina arızî bir durumken, evlilik söz konusu olduğunda “temiz, el değmemiş, bekâreti bozulmamış, argo tabiriyle sıfır km kız” aramak fıtrata dönüş olarak değerlendirebilir. Demek ki, doğru ve aslî olan herkesin evlendiğinde bu duyguları ilk kez ve sadece kendi eşiyle yaşamasıdır ve yaratılıştan gelen ilahî format olan fıtrat da bunu söylemektedir/emretmektedir.

Kendi bozuk ve kokuşmuş değerler sistemini müslümanlara dayatmaya kalkışanlar her devirde olmuştur ve görünen o ki bundan sonra da olmaya devam edecektir. Ancak burada asıl görev her zamanki gibi akıl sahibi genç mü’minlere düşmektedir. Onlar uyanık olmalı ve öz değerlerine ve kültürüne sahip çıkmalıdır. Çünkü dinî-ahlâkî değerlerden uzaklaşan toplumların yıkılması, çökmesi, yozlaşması veya emperyalistler tarafından sömürülmesi/köleleştirilmesi kaçınılmazdır. Böyle bir sonu kendileri hazırlayanların suçlaması gereken sadece kendileridir. Bu nedenle bekâreti savunmak her aklı başında erdemli insanın yapması gereken bir davranıştır.

Kafalarını kuma gömerek toplumun sorunlarına duyarsız kalanların, zihin konforunu bozmadan keyif içinde yaşayanların, dünyevî telaşlarla ömürlerini tüketenlerin, içinde bulundukları pozisyonu ve çıkarlarını korumaktan başka bir şey düşünmeyenlerin “erdemli mü’minler” olduklarını söyleyebilmemiz oldukça zordur.

Sonuç olarak, “kızların bekâreti” kıyamete kadar önemini koruyacak bir mevzudur. Çünkü bu mührün/zarın yaratılmasının bir hikmeti/amacı/anlamı vardır ve bekâretini eşine saklamayan erkek olsun kız olsun büyük bir yanlış yapmaktadır. Dolayısıyla söylentilere göre değil, din ve ahlak kurallarına göre hayatlarını şekillendirenler ancak dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebilir. Aksi düşünceleri savunup geçici hevesler peşinde koşanlar ise hem büyük acılar yaşamaya hem de dünya ve ahirette kaybetmeye mahkûmdur. (06.03.2015)



[1] el-Kafirûn 109/1-6. Ayrıca bk. el-Kasas 28/55; eş-Şûrâ 42/15.

[2] el-Kâf 50/45; el-Gaşiye 88/21-22.

[3] el-Bakara 2/256.

[4] Âl-i İmrân 3/185; en-Neml 27/90; Yasin 36/54; es-Saffât 37/38-39; ez-Zümer 39/70; el-Mü’min 40/70; el-Câsiye 45/28; el-Ahkâf 46/18-19; en-Necm 53/41; et-Tahrim 66/7.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlilik Kader midir? I (361)

Evlilik Kader midir? II (362)

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!