Aspirin mi Ameliyat mı? (312)

 

İnsanların çoğunluğu genellikle sorumluluk almaya yanaşmaz, her zaman işin kolayına kaçar ve bir köşeye çekilip “kendine kendine söylenmeyi” marifet zanneder. Oysa böyle bir mantık sakat bir mantıktır; sığ, basit, düzeysiz ve seviyesiz bir yaklaşımdır. Zira böyle tipler sorumluluk almaktan kaçarak hem dünyada hem de ahirette rahat edeceklerini zanneder. Oysa bu tür düşünceler/hezeyanlar, şeytanın ayartmasından ya da insanın hüsnü kuruntusundan/kendini kandırmasından başka bir şey değildir.

Çünkü kafasını toprağa gömen sonra da her yerin karanlık olduğunu iddia eden kişi zavallının tekidir. Nitekim böyle yapan birisi her yeri kendine karanlık etmiştir; zira kafasını toprağa gömmüştür. Oysa dışarıda güneş parıldamaya ve etrafa ışık saçmaya devam etmektedir. Dolayısıyla gerçekleri görmezlikten gelen, hakikate karşı kör, sağır ve dilsiz kesilen birisi sadece kendine yazık eder.

Bir örnekle ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım. Bir insan hastalanır, uzman doktora gider, her türlü tahlil ve tetkik sonucunda teşhis konulur, kendisine iki kalp damarının tamamen tıkalı olduğu ve mutlaka ameliyat olması gerektiği söylenir, başka uzman doktorlar da gerekli incelemeleri yapar, aynı teşhisi koyar ve ameliyat önerirlerse, bu hastaya düşen görev gidip ameliyat olmak ve şifayı Yüce Allah’tan beklemektir.

Ancak bu çokbilmiş hasta, uzman doktorların tavsiyelerine kulak asmaz, gerçek anlamda uzman olmayan çakma doktorlara/yarım doktorlara gider, şikâyetlerini onlara iletir, onlar da gelişigüzel bir muayeneden sonra; “Bir aspirin yut geçer! Ameliyata gerek yok! Baksana herkes böyle yapıyor, iyileşirsin merak etme! Allah şifa verir” diyerek onu rahatlatırlarsa, o kişi de çakma doktorların bu dediğini yapar, sonra da canından olursa burada hem hasta hem de o yarım doktorlar suçlu ve sorumlu olur. Hesap gününde bunların suçu birbirlerine atarak sorumluluktan kurtulmaları asla mümkün değildir.[1]

Günümüzde de benzer şekilde müslümanların dinî meselelerini kendine dert edinen, uzun araştırmalar sonucu sağlıklı çözüm önerileri geliştiren, bunu mü’minlere anlatan/sunan uzman İslâm âlimlerinin “sorumluluğa çağıran köklü/kalıcı/sağlam önerileri/tedavileri” yerine, yarım hocalara giderek “basit çözümler peşinde koşan, klişe/hap dualarla problemlerine çare arayan, yanlış şefaat anlayışlarına sarılan, muskalardan ve muskacılardan medet uman, sahte ilahlar edinen, türbe köşelerinde sabahlayan, cinci ve üfürükçülerin kapılarını aşındıran vs.” kimseler daha en baştan kaybetmeye mahkûmdur.

Çünkü onlar, sağlam bir tevhid inancına çağıran “sahasında uzman İslâm âliminin” sağlam önerileri yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/cincinin/ üfürükçünün” “hiçbir uzmanlık gerektirmeyen aspirin tedavilerine” balıklamasına atlamayı marifet sanmışlardır.

Çünkü onlar, “tahkikî imana” çağıran uzman İslâm âliminin önerisi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin”; “Taklidi imana devam!” önerisine dört elle sarılmışlardır.

Çünkü onlar, “tek ve biricik Yüce Allah’a kul olmaya” davet eden uzman İslâm âliminin önerisi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin” “sahte ilahlara tapınma, sahte kutsallara kendini adama, ikonlardan medet umma, Yüce Allah’ı bırakıp aracılar edinme, O’na şirk koşma” önerisine bodoslama dalmışlardır.

Çünkü onlar, “sağlam bir ahiret inancına” çağıran uzman âlimin tavsiyesi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin”, “hoşlarına/hevalarına giden popülist söylemlerine ve yalanlarına” kanmayı canı gönülden arzulamışlardır.

Çünkü onlar, “sağlam bir Kur’ân ve sünnet birikimine sahip olmaya” davet eden ihlaslı İslam âliminin önerisi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin” peşinden gitmeyi “onun eteğine sarılarak cennete girmeyi ve cehennemden kurtulmayı/kurtulacağını zannetmeyi” marifet zannetmişlerdir.

Çünkü onlar, “ihlasla Allah’a kulluk yapmaya” çağıran âlimin tavsiyesi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin”; “Allah büyüktür, nasıl olsa Allah affeder, çalışmak da ibadettir” şeklindeki telkinlerinin büyüleyici cazibesine kapılmışlardır.

Çünkü onlar, “güzel ahlâka, İslâm’ı tüm dünyaya tebliğe, yeryüzünde barış ve adaleti tesis görevine” çağıran İslâm âliminin önerisi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin”; “Önemli olan kalp temizliğidir; kalbin temiz olsun yeter; Allah’ın senin ibadetine ihtiyacı mı var kardeşim! Allah bütün günahları affeder! Sen dilediğin gibi hayatını yaşa! Yobazların laflarına aldanma!” şeklindeki safsatalarına kanmayı bile isteye tercih etmişlerdir.

Çünkü onlar, “Yüce Allah’a ve Hz. Peygamber’e karşı sorumluluk bilincine sahip olmaya ve İslâm’ı hakkıyla yaşamaya” çağıran muhlis İslâm âliminin önerisi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/hoca müsveddesinin”; “Onlara sadık olduklarında, emirlerine uyduklarında, grup, cemaat ve tarikatları için/içinde hizmete devam ettiklerinde ahirette kurtulacakları ve şefaatlerine nail olacakları yalanına/zırvasına/palavrasına” dört elle sarılmışlardır.

Çünkü onlar, “sâlih amel işlemeye” çağıran İslâm âliminin önerisi yerine “sahte şeyhin/yarım hocanın/çakma ilahiyatçının/menfaatine düşkün âlim müsveddesinin; “Dua edin yeter, duada bir ibadettir canım! Namaza, oruca, hacca ne gerek var! Arabistan’a gidip Araplara para mı yedireceksiniz!” palavralarına kanmışlardır.

Özetle, İslâm’ı dosdoğru tanıtan, mü’minleri görev ve sorumlululuğa çağıran, uzman İslâm âlimlerinin “hayata anlam katan sağlam, mantıklı, tutarlı ve ilkeli önerilerine” kulak vermek, bunlara sarılmak ve uygulamak gerekir. Yarım hocalara, sahte şeyhlere, çakma ilahiyatçılara, cincilere, üfürükçülere, din tüccarlarına, hoca müsveddelerine giderek “aspirin çözümler peşinde koşan insanoğlu” dünya ve ahiret hayatında kaybeder ve sadece kendine yazık eder. Çünkü gerektiğinde uykusuz ve aç kalmak, bedel ödemek, ter dökmek, yorulmak, canıyla ve malıyla Allah yolunda mücadele etmek yerine hoşlarına giden şeyleri yaparak ve yarım hocaların yalanlarına aldanarak kısa yoldan cennete girivereceklerini zannedenler kaybeder. Dolayısıyla böyle yapanların ahiret günü hiçbir kimseyi suçlamaya hakları yoktur. Zra suçlamaları gereken yalnızca kendileridir. (09.01.2015)



[1] Kıyamet günü suçu birbirlerine atanların ibretlik halleriyle ilgili şu âyetlere bk. İbrâhim 14/21-22; el-Ahzâb 33/66-68; es-Saffât 37/27-39. Ayrıca bk. el-A’râf 7/38-41.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlilik Kader midir? I (361)

Evlilik Kader midir? II (362)

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!