Sendikalar, Taksim ve İşçi Hakları (279)
Bazı sendikaların görevlerini hakkıyla yapmadıklarını anlamak için çok
acı felaketlerin yaşanmasına ve yüzlerce insanın ölmesine gerek yoktur.
İşçilerin/emekçilerin haklarını savunmak için kurulmuş örgütlerin tepe
noktalarını işgal ederek ideolojik düşüncelerinin sözcülüğünü yapan,
sendikacılıktan başka her türlü işe bulaşan/burnunu sokan, işçilerin alın
terlerini ve haklarını savunmayı unutanlar yaşanan büyük acıların sorumlusu ve suçlusudur.
İşçilerin haklarını savunduğunu
iddia eden böyle sendikacılar, eğer Taksim’de eylem yapma derdinde olmasalar,
ülkeyi kaosa sürüklemeye çalışmasalar, ucuz ve popülist söylemler peşinde
koşmasalar da “adam gibi gariban işçilerin çalışma şartlarını, iş güvenliğini
ve işçi sağlığını” gündeme taşımış olsalardı çok daha hayırlı bir iş yapmış
olurlardı. Böylece büyük felaketlerin önlenmesine katkı sağlamış, asıl işlerini
yapmış ve sorumluktan da bir nebze olsun kurtulmuş olurlardı.
Bu bakımdan yaşanan acılardan ders çıkarmayarak timsah gözyaşları döken “sözde
sendikacılar” ile “ucuz siyasetçiler” yaptıkları görevin/işin hakkını
vermedikleri için büyük bir vebali yüklenmişlerdir.
Diğer taraftan böyle sendika
yöneticilerini başlarına temsilci olarak seçen, onlara oy veren, kendilerinin
haklarını savunmalarını böyle adamlardan bekleyen işçiler de doğru tercih
yapmadıkları ve yaşanan felaketlere zemin hazırladıkları için maalesef suça
ortak olmuşlardır.
Dolayısıyla yapılması gerekenler bellidir. Sendikacılığı adam gibi yapacak
kimselere emanet teslim edilmeli, işçiler tarafından bu adamlar titizlikle
seçilmeli, iyi bir şekilde denetlenmeli ve işini yapmayanlara bir daha
kesinlikle hiçbir yetki verilmemelidir.
Öte yandan masraf olacak diye iş yerlerinde gereken tedbirleri almayan,
çok zor ve tehlikeli şartlarda işçilerini çalışmaya mahkûm eden, onların
sırtından paralar kazanıp işyerini daha güvenli hâle getirmeyen işverenler de
kesinlikle yaşanan felaketlerin sorumlusudur.
İşyerlerini denetlemekle görevli iş güvenliği uzmanları, müfettişler,
sağlıkçılar, denetçiler, sendikanın işyeri temsilcileri vs. de suçlu ve
sorumludur. Eğer bu şahıslar, görevlerini eksik yapmış, yanlış raporlar tanzim
etmiş, aksaklıklara göz yummuş, yetkili kimseleri zamanında haberdar etmemişlerse
onlar da kesinlikle suça ortak olduklarını bilmelidir. Zira denetim görevini
savsaklamak ve felaketlerin yaşanmasına dolaylı olarak katkı sunmak/destek
vermek büyük bir zulümdür ve bu eylemler de cezasız kalmamalıdır.
Diğer taraftan insanlara, “tevekkül” ve “kader” gibi dinî kavramları
yanlış anlatarak yaşanan acıları perdeleyen, gerçeklerin üzerinin örtülmesine
zemin hazırlayan, tedbir alınmasını zorlaştıran, ders alınmasının önüne “manevî barikatlar kuran” yarım
hocalar/çakma ilahiyatçılar/hoca müsveddeleri/din tüccarları da bir gün bu
yaptıklarından dolayı hesaba çekileceklerini unutmamalıdır.
Sonuç olarak, hatalardan ders almayan, yaptığı işin hakkını vermeyen,
daha çok para kazanma uğruna insanların hayatlarını tehlikeye atan işverenler
büyük bir günah işlemişlerdir ve mahşer günü bunun hesabını mutlaka
vereceklerdir. Ancak işi mahşere havale
etmeden de bu dünyada söz konusu adamlara hak ettikleri ceza neyse mutlaka ama
mutlaka verilmeli ve hiçbir işçi bir daha yetersiz önlemler sebebiyle hayatını
kaybetmemelidir. (14.05.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder