Nefis ve Şeytan Ayrı Ayrı Şeylerdir! (275)
Allah Teâlâ kimin daha güzel ameller yapacağını sınamak amacıyla ölümü ve
hayatı yaratmıştır.[1] Bu imtihanın bir
gereği olarak insanoğlu, dünya hayatında değişik şekillerde denenir. Başarılı olmak
ve ahiret hayatını kazanmak için sürekli mücadele gerekir. Bu mücadelede insanı
aldatmak isteyen şeytanî sesin gücü sınırlı, hile ve tuzakları zayıftır.[2] Onun
hiçbir yaptırım gücü yoktur; bütün mahareti ilginç önerilerde bulunarak kendi
yoluna çağırmaktan ibarettir. Ona uyup uymamak kişinin kendi elindedir.
Şeytanın salih kullara etkisi söz konusu değildir.[3] Dolayısıyla
insanoğlu, kendi yapıp ettiği kötülükler nedeniyle şeytanı suçlayamaz ve onu
bahane edemez. Zira böyle bir tutum gerçekçi ve inandırıcı olamaz. Çünkü şu
âyet gayet açıktır:
“Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra şeytan:
“Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! Bense [her
fırsatta] size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de
benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfûzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum;
siz de (bu çağrıya/davete) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni
suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek
durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz…”[4]
Nefis, haktan sapmaya da (fücûr),
kötü hallerden sakınmaya da (takvâ) elverişli şekilde programlanmış ve her
türlü karar insanın özgür iradesine bırakılmıştır. Aklını kullanarak nefsini
fücûrdan koruyup arındıran kimse (müzekkî) kurtuluşa ererken, onu koruma altına
almayıp takvâya yönlendirmeyen (müdessî) hüsrana uğrar.[5]
Bu itibarla, hayır ve şer yapma
kapasitesine aynı ölçüde sahip olan nefsi, kötülük yapma potansiyeline sahip
olduğu gerekçesiyle suçlu ilan etmek ve onu düşman bellemek yerine, sağlam bir
iradeyle onu hayırlı işler yapmaya sevk etmek gerekir. Özgür iradesini
“sadrındaki şeytanın çağrıları” istikametinde kullanarak nefsin kötülük yapma
potansiyelini harekete geçiren insanoğlunun bizzat kendisidir. Bu nedenle,
insanın nefsini kendi dışında bir varlık olarak görüp işlediği günahların
vebalini onun üzerine atması ve onu “günah keçisi ilan etmesi” yanlıştır. Nitekim
sağlıklı tefekküre yanaşmayan insanoğlu, aynı yanlışa “cin”, “şeytan” ve
“kader” konularında da düşmekte, kendi kabahat, hata, günah ve ihmallerini
“cin”, “şeytan” veya “kader”e yükleyerek sorumluluklarından kurtulacağını
zannetmektedir.
Oysa nefis, insanoğlunun düşmanı değildir. Nefis, bizzat her insanın
içinde işlenmeye elverişli cevher ve değerli bir hazinedir. Zira Yüce Allah
tarafından nefis üzerine yemin edilmiş,[6] ona
takvâ ve fücur programları yüklenmiş,[7]
imtihanın tabiî bir sonucu olarak onun geliştirilmesi (tezkiye) veya
karbonlaştırılması/çürütülmesi (tedsiye) insanın özgür iradesine bırakılmıştır.[8]
Dolayısıyla Hz. Âdem’den beri insanoğlunun baş düşmanı göremediği, ama
varlığını içinde hissettiği, sesini/savtını duyduğu “vesvâsi’l-hannâs” olan İblis’tir/şeytandır.
Bu “sinsî ayartıcının” “nefis”le karıştırılması ve onun yerine nefsin “düşman
bellenmesi” doğru değildir. Zira böyle bir karışıklık, Kur’ân ve sünnetin doğru
anlaşılmasını ve yorumlanmasını zorlaştırmakta, insanların “yanlış cin, kader,
şeytan ve nefis anlayışına” sürüklenmelerine neden olmaktadır.
Öte yandan beden, ruhun mekânı değil, geçici
süre kaldığı bir yerdir. Ruh, vakit gelince Rabbine geri dönecektir. Ruhun
maddî âlemle alakası bedeni bir alet olarak kullanmasından ibarettir. Ruhun
tatmini, Yüce Allah’ı bilmek, O’na inanmak, hamd ve şükür etmek ve O’nu daima
anmakla mümkündür. Maddî unsurların ve geçici zevklerin beşerî ruhu uzun vadede
tatmin edebilmesi mümkün değildir.
Nitekim beşerî ruh, işlenen günahlar ve
kötülükler sebebiyle manen kirletildiğinde hakikati algılayamaz hâle gelir.
Ancak tövbe ile temizlenirse gerçekleri idrak etmeye başlar. Zira beşerî ruh hakikatleri
bilme, tanıma ve kabul etme özelliğine sahiptir. Dolayısıyla hakikatleri özümseyen/içselleştiren
beşerî ruh, doğru hüküm/karar verir ve sahibini huzura/itminana erdirir.
İnsanın bedeni/nefsi, maddî ihtiyaçlarını temin
etmek için yaratılmıştır. Ancak insanı insan yapan Yüce Allah’tan gelen o beşerî
ruhtur. Beden, binek hayvanı gibidir. Ruh ise üstündeki süvariye benzer. Maksat
süvariyi yaratmaktır. Binek araçtır. Çünkü binek hayvanı ona binen içindir.
Aklını doğru işletmeyen ve nefsin içindeki
fücûr programını harekete geçiren insan kendine yazık eder. Kötülüklere dalan
kimse ilâhî ilhamlardan ve ikramlardan mahrum kalır. Ancak takva programını
aktif hale getirirse beşerî ruhu iyi yöne sevk eder ve Yüce Allah ile bağını
sağlamlaştırır.
Ruhun boyutlarından
biri olan melekânî ses/vicdanî ses, insana yardım ederek onu hayra çağırırken
şeytani ses, vesvese vererek şerre davet eder. Şeytan, sadece vaatlerde bulunur.[9]
Beşerî ruhun enstrümanlarından biri olan akıl,
sağlıklı tefekkür yaparak doğru karar verirse insanoğlu manevî gelişme
kaydeder. Ancak yanlış bilgilere dayalı sağlıksız karar verirse, fücûr
programının etkin olmasına yol açar ve sahibini hayvandan daha aşağı derekeye
sürükler.[10]
Sürekli Yüce Allah ile olduğunu bilen, O’nun
verdiği nimetlere şükreden ve istikamet üzere olan bir kula şeytanî ses etki
edemez; dolayısıyla fücûr programı devreye giremez. İlâhî ilhamla/manevî
yardımla desteklenen o salih kul basiret, feraset ve hikmet sahibi olur.
Sonuç olarak, “nefis” ve “şeytan” ayrı ayrı şeylerdir.
Kendisinde fücur programı yüklü olduğu için nefsi haksız yere suçlamak yerine, insanoğlunu
günaha düşürmek için uğraşan “şeytanî sese” kulak vererek “fucûr programını
tetikleyip çalıştırmak” doğru değildir. Yapılması gereken şeytanı düşman bilmek
ve onunla adamakıllı mücade etmektir. Eğer “nefis” ve “şeytan” doğru tanınmazsa
insanoğlunun yaşadığı bunalımlar/psikolojik rahatsızlıklar katlanarak artar, mutlu
olamaz ve kendi kendine yazık etmeye devam eder. Çare, sağlam muhakeme ışığında
sağlıklı tefekkürün hakkını vermek, İslâmî kavramların içini sahih ve güvenilir
dinî bilgilerle doldurmak, söz konusu bilgilere dayalı tutarlı ve mantıklı İslam
anlayışı geliştirmek ve buna uygun bir hayat yaşamaktır. (18.04.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder