Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!
Hz. Peygamber, bir mevki, makam, rütbe, ihale vs. elde etmek için rüşvet alan ve veren kişinin melun olduğunu söylemiştir. Nitekim Hz. Muhammed, “Allah’ın lâneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir” (İbn Mâce, Ahkâm, 2) ve “Mahkemede görüşülecek bir konu/dava için rüşvet verene de alana da lânet olsun” (Tirmizî, Ahkâm, 9) buyurmuşlardır.
Nasıl ki rüşvet alıp vermek, haram ve münker (dünyadaki tüm insanların çirkin/ yanlış/ kötü gördüğü ve asla onaylamadığı) bir davranış ise, hak etmediği konuma gelmek için kendisine torpil yapılmasını istemek de aynı şekilde haram ve münker bir davranıştır. Böyle yapanlar, kul hakkını ihlal ettiği için Allah’ın lanetini ve ebedi cehennemi hak etmişlerdir.
Zira birine torpil yapıp işe yerleştirmek, işsiz milyonlarca gencin hakkını gasp etmek demektir. Gerekli şartları taşıyan insanlar işe girmek için yıllarca beklerken, kurslara giderken, zor imtihanlara hazırlanırken, kendi yandaşlarını “şartlarını taşımadığı halde” torpil yaparak işe alan kişi/kişiler büyük bir vebali üstlenmişlerdir.
Bu nedenle hem böyle bir görevi kabul eden hem de haksız şekilde atamayı yapan kişi büyük bir suç ve günah işlemiştir. Zira rüşvet alan veya torpil yapan, hak etmeyene ayrıcalık tanımış, milyonlarca kişiyi haklarından mahrum bırakarak büyük bir zulme imza atmıştır.
Görüldüğü üzere rüşvet ve torpil, toplumsal adaleti ve huzuru dinamitleyen iki büyük bombadır. Bu bombayı patlatanlar hem kendilerine hem yakınlarına hem de topluma zarar verdikleri için ciddi vebaldedir. Zira onların yaptıkları kayırmacılık/iltimas, kamu vicdanını sızlatmış, vatandaşlık bilincine zarar vermiş, toplumun hak ve adalet duygusunun sarsılmasına yol açmış, üstelik din kardeşliğine ağır bir darbe indirmiştir.
Dolayısıyla milletten aldıkları yetkiyi kötüye kullanan, emaneti ehline vermeyen, hak ve adaletten ayrılan yönetici Hz. Peygamber’in ifadesiyle melundur.
Diğer taraftan mahkemelerin duvarlarında asılı “adalet mülkün temelidir” (el-adlu esâsü’l-mülk) ifadesiyle kast edilen “devletin/düzenin/sistemin/yönetimin esasının adalet olduğudur.” Yani burada “mülk” ile kast edilen “mal veya servet” değil, “düzen/sistem/ yönetim” demektir. (Nitekim Arapçada aynı kökten gelen “melik” kelimesi, “yönetici” anlamındadır). Çünkü devletin temel görevi, vatandaşlarına eşit davranmak, hiçbir kimseye torpil yapmamak ve adaletten ayrılmamaktır. O yüzden yönetimin temel umdesi adalettir.
Öte yandan “mülk Allah’ındır” sözüyle kast edilen dünya ve ahirette tek yönetenin/ tek belirleyici gücün/ tek otoritenin/ tek hükümranın Yüce Allah olduğudur. Nitekim Yüce Allah âdil-i mutlaktır. Bu nedenle bütün idarecilerin de adil olmaları bir zorunluluktur. Zira yöneticilerin/idarecilerin temel ilkesi/prensibi, “hukukun üstünlüğü” yani adalettir. Bu itibarla “adalet mülkün temelidir” dediği halde bunun gereğini yapmayanlar sorumludur ve ahirette hesap vereceklerdir.
Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse, hak etmediği bir konuma torpil veya rüşvetle gelmeyi düşünen birisi kişiliksiz, kimliksiz, şahsiyetsiz, vicdansız ve karaktersizin tekidir. Zira kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmakta hiçbir sakınca görmemiş ve hak etmediği göreve talip olmuştur.
Böyle bir zavallıyı “nasıl olsa bizim takımdan/gruptan” diyerek işe alan, ona torpil/ayrıcalık yapan idareci de aynı şekilde kişiliksiz, kimliksiz, şahsiyetsiz, vicdansız ve karaktersizin tekidir. Zira yetkilerini kötüye kullanmış, emanete hıyanet etmiş, milyonlarca insanın hakkını gasp etmiş ve kendi takımdaşına/grupdaşına menfaat sağlamıştır. Görevin gerektirdiği kriterleri hiçbir şekilde karşılamayan söz konusu şahsı kadroya atamış ve onu yetkilendirmiştir.
Diğer taraftan hak ettiği halde özlük hakları kendine verilmeyen, zulme maruz kalan, sürekli mağdur edilen, hakkını alamayan bir kimsenin yetkili konumdaki birilerinden yardım istemesi ve böyle bir mağdura yardım edilmesi asla torpil yapmak değildir. Zira ortada bir mağduriyet vardır. Hakkı çiğnenen şahıs hakkını ancak böyle bir yöntemle almak zorunda bırakılmıştır. Dolayısıyla böyle bir mağdura yardım elini uzatan kimse kınanamaz; tam tersine takdir edilir. Bu bakımdan ikisi birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Tekrar ifade edelim ki, hak ettiği unvanlar/rütbeler/dereceler kendisine kasıtlı olarak verilmeyen bir mağdurun araya hatırlı kişiler sokarak hakkını araması, uğrayacağı zulmü ve zararı önlemeye çalışması ve böyle birisine aracılık yapılması torpil değildir.
Torpil, hak etmediği halde başkalarının hakkını gasp ederek makam ve mevki sahibi olmaya çalışmaktır.
Dolayısıyla torpille işe girenlerin iş hayatları boyunca aldıkları maaş/ücret kesinlikle haramdır. Zira o parada mağdur edilen milyonlarca vatandaşın ahı, gözyaşı ve bedduası vardır. O ahlar ve beddualar hem dünyada hem de ahirette torpilci ve rüşvetçilerin yakasını/peşini asla bırakmayacaktır.
Sonuç olarak, herkes çalışarak, emek sarf ederek, gayret ederek, akıl ve alın teri dökerek hak ettiği yere gelmelidir. Kimse idarecilerin merhametine/insafına/inisiyatifine/keyfi uygulamalarına terk edilmemelidir. Herkes hak ettiği konuma/mesleğe/unvana/dereceye/ kademeye/mevkiye gücü elinde bulunduran zevatın kapılarında saatlerce bekletilerek, onurlarıyla oynanarak, aşağılanarak değil, tam aksine “belirlenen kriterleri tamamlayarak” şerefiyle ve haysiyetiyle gelmelidir. Torpil peşinde koşarak bir yerlere geleceğini zanneden kifayetsiz muhterislere de asla fırsat verilmemelidir. “Bunlar nasıl olsa bizden” diyerek önemli yerlere/makamlara bu zavallıları atayanlar, hem onurlu insanların haklarını gasp ettikleri hem de bu kindar ve kaprisli kişileri hak etmedikleri mevkilere taşıdıkları için sorumludurlar. Kaldı ki bu kalitesiz, kişiliksiz, kimliksiz, vicdansız ve karaktersizlerin yaptıkları bütün yanlışlarda onların da payı vardır ve onlar da bu günaha/suça ortaktır. Çünkü kendi yandaşını hak etmediği göreve getirerek ona kefil olmuş ve onun davranışlarından sorumlu olduğunu beyan etmiştir. Dolayısıyla onlar bu yaptıklarının bedelini hem bu dünyada hem de ahirette ilahi adaletin gereği olarak ödeyeceklerdir. (22.03.2019)
Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Nasıl ki rüşvet alıp vermek, haram ve münker (dünyadaki tüm insanların çirkin/ yanlış/ kötü gördüğü ve asla onaylamadığı) bir davranış ise, hak etmediği konuma gelmek için kendisine torpil yapılmasını istemek de aynı şekilde haram ve münker bir davranıştır. Böyle yapanlar, kul hakkını ihlal ettiği için Allah’ın lanetini ve ebedi cehennemi hak etmişlerdir.
Zira birine torpil yapıp işe yerleştirmek, işsiz milyonlarca gencin hakkını gasp etmek demektir. Gerekli şartları taşıyan insanlar işe girmek için yıllarca beklerken, kurslara giderken, zor imtihanlara hazırlanırken, kendi yandaşlarını “şartlarını taşımadığı halde” torpil yaparak işe alan kişi/kişiler büyük bir vebali üstlenmişlerdir.
Bu nedenle hem böyle bir görevi kabul eden hem de haksız şekilde atamayı yapan kişi büyük bir suç ve günah işlemiştir. Zira rüşvet alan veya torpil yapan, hak etmeyene ayrıcalık tanımış, milyonlarca kişiyi haklarından mahrum bırakarak büyük bir zulme imza atmıştır.
Görüldüğü üzere rüşvet ve torpil, toplumsal adaleti ve huzuru dinamitleyen iki büyük bombadır. Bu bombayı patlatanlar hem kendilerine hem yakınlarına hem de topluma zarar verdikleri için ciddi vebaldedir. Zira onların yaptıkları kayırmacılık/iltimas, kamu vicdanını sızlatmış, vatandaşlık bilincine zarar vermiş, toplumun hak ve adalet duygusunun sarsılmasına yol açmış, üstelik din kardeşliğine ağır bir darbe indirmiştir.
Dolayısıyla milletten aldıkları yetkiyi kötüye kullanan, emaneti ehline vermeyen, hak ve adaletten ayrılan yönetici Hz. Peygamber’in ifadesiyle melundur.
Diğer taraftan mahkemelerin duvarlarında asılı “adalet mülkün temelidir” (el-adlu esâsü’l-mülk) ifadesiyle kast edilen “devletin/düzenin/sistemin/yönetimin esasının adalet olduğudur.” Yani burada “mülk” ile kast edilen “mal veya servet” değil, “düzen/sistem/ yönetim” demektir. (Nitekim Arapçada aynı kökten gelen “melik” kelimesi, “yönetici” anlamındadır). Çünkü devletin temel görevi, vatandaşlarına eşit davranmak, hiçbir kimseye torpil yapmamak ve adaletten ayrılmamaktır. O yüzden yönetimin temel umdesi adalettir.
Öte yandan “mülk Allah’ındır” sözüyle kast edilen dünya ve ahirette tek yönetenin/ tek belirleyici gücün/ tek otoritenin/ tek hükümranın Yüce Allah olduğudur. Nitekim Yüce Allah âdil-i mutlaktır. Bu nedenle bütün idarecilerin de adil olmaları bir zorunluluktur. Zira yöneticilerin/idarecilerin temel ilkesi/prensibi, “hukukun üstünlüğü” yani adalettir. Bu itibarla “adalet mülkün temelidir” dediği halde bunun gereğini yapmayanlar sorumludur ve ahirette hesap vereceklerdir.
Daha açık bir ifadeyle belirtmek gerekirse, hak etmediği bir konuma torpil veya rüşvetle gelmeyi düşünen birisi kişiliksiz, kimliksiz, şahsiyetsiz, vicdansız ve karaktersizin tekidir. Zira kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmakta hiçbir sakınca görmemiş ve hak etmediği göreve talip olmuştur.
Böyle bir zavallıyı “nasıl olsa bizim takımdan/gruptan” diyerek işe alan, ona torpil/ayrıcalık yapan idareci de aynı şekilde kişiliksiz, kimliksiz, şahsiyetsiz, vicdansız ve karaktersizin tekidir. Zira yetkilerini kötüye kullanmış, emanete hıyanet etmiş, milyonlarca insanın hakkını gasp etmiş ve kendi takımdaşına/grupdaşına menfaat sağlamıştır. Görevin gerektirdiği kriterleri hiçbir şekilde karşılamayan söz konusu şahsı kadroya atamış ve onu yetkilendirmiştir.
Diğer taraftan hak ettiği halde özlük hakları kendine verilmeyen, zulme maruz kalan, sürekli mağdur edilen, hakkını alamayan bir kimsenin yetkili konumdaki birilerinden yardım istemesi ve böyle bir mağdura yardım edilmesi asla torpil yapmak değildir. Zira ortada bir mağduriyet vardır. Hakkı çiğnenen şahıs hakkını ancak böyle bir yöntemle almak zorunda bırakılmıştır. Dolayısıyla böyle bir mağdura yardım elini uzatan kimse kınanamaz; tam tersine takdir edilir. Bu bakımdan ikisi birbiriyle karıştırılmamalıdır.
Tekrar ifade edelim ki, hak ettiği unvanlar/rütbeler/dereceler kendisine kasıtlı olarak verilmeyen bir mağdurun araya hatırlı kişiler sokarak hakkını araması, uğrayacağı zulmü ve zararı önlemeye çalışması ve böyle birisine aracılık yapılması torpil değildir.
Torpil, hak etmediği halde başkalarının hakkını gasp ederek makam ve mevki sahibi olmaya çalışmaktır.
Dolayısıyla torpille işe girenlerin iş hayatları boyunca aldıkları maaş/ücret kesinlikle haramdır. Zira o parada mağdur edilen milyonlarca vatandaşın ahı, gözyaşı ve bedduası vardır. O ahlar ve beddualar hem dünyada hem de ahirette torpilci ve rüşvetçilerin yakasını/peşini asla bırakmayacaktır.
Sonuç olarak, herkes çalışarak, emek sarf ederek, gayret ederek, akıl ve alın teri dökerek hak ettiği yere gelmelidir. Kimse idarecilerin merhametine/insafına/inisiyatifine/keyfi uygulamalarına terk edilmemelidir. Herkes hak ettiği konuma/mesleğe/unvana/dereceye/ kademeye/mevkiye gücü elinde bulunduran zevatın kapılarında saatlerce bekletilerek, onurlarıyla oynanarak, aşağılanarak değil, tam aksine “belirlenen kriterleri tamamlayarak” şerefiyle ve haysiyetiyle gelmelidir. Torpil peşinde koşarak bir yerlere geleceğini zanneden kifayetsiz muhterislere de asla fırsat verilmemelidir. “Bunlar nasıl olsa bizden” diyerek önemli yerlere/makamlara bu zavallıları atayanlar, hem onurlu insanların haklarını gasp ettikleri hem de bu kindar ve kaprisli kişileri hak etmedikleri mevkilere taşıdıkları için sorumludurlar. Kaldı ki bu kalitesiz, kişiliksiz, kimliksiz, vicdansız ve karaktersizlerin yaptıkları bütün yanlışlarda onların da payı vardır ve onlar da bu günaha/suça ortaktır. Çünkü kendi yandaşını hak etmediği göreve getirerek ona kefil olmuş ve onun davranışlarından sorumlu olduğunu beyan etmiştir. Dolayısıyla onlar bu yaptıklarının bedelini hem bu dünyada hem de ahirette ilahi adaletin gereği olarak ödeyeceklerdir. (22.03.2019)
Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yorumlar
Yorum Gönder