Lideri Değil, İlkeleri Esas Alan Bir Nesil! (264)
“Tarih tekerrür etmez hatalar
tekerrür eder” sözü son derece haklı, yerinde ve doğru bir sözdür. Zira
ibret alınırsa tarihin tekerrür etmeyeceği açıktır.
Nitekim Hz. Peygamber bir mü’minin aynı delikten iki defa
ısırılmayacağını söylemiştir.[1] Yüce
Allah, insanların geçmişte yaptıkları hatalardan bahseder ve aynı yanlışları
sonraki nesillerin tekrarlamamasını ister. Maalesef insanların çoğunluğu
akıllarını kullanmadıkları ve geçmişten ders almadıkları için aynı yanlışa
defalarca düşer ve kendi sonlarını kendileri hazırlar. Dolayısıyla eğer
insanlar şaşmaz ilkeleri ve ulvî hedefleri terk eder, sağlıklı tefekkür
faaliyeti gerçekleştirmez, liderlerini ve atalarını körü körüne taklit eder,
onların her emrine harfiyen itaat eder ve bu yüzden de yanlış kararlar alırlarsa
işte o zaman tarih mutlaka yeniden tekerrür eder. Bir başka ifadeyle bu gibi kimseler, aynı yanlışı yapıp farklı sonuçlar
bekleyen akıl yoksunu kimselerin/delilerin konumuna düşer.
Bu itibarla, liderlerin/önderlerin/şeyhlerin/papaların/hoca
efendilerin yanılmaz kabul edilip kutsanması, hata yapmayacaklarının
düşünülmesi ve her söylediklerinde bir hikmet aranması gibi yaklaşımlar son
derece tehlikeli ve yanlıştır.
Zira bir lidere körü körü itaat yerine, ilke ve prensip eksenli düşünerek
hareket etmek gerekir. Sorgulamadan her söyleneni doğru kabul eden kadın-erkek,
genç-yaşlı herkes ciddi hatalara düşmekten ve ülkelerini felaketlere
sürüklemekten de kurtulamazlar.
Çünkü bir lider etrafında kümelenip “ortak aklı” devre dışı bırakanlar,
eleştiriye kapalı oldukları için hakikate ulaşamaz ve doğru kararlar veremezler.
Zira şeytan ya da şeytanlaşmış kimseler, bir lideri aldattıkları veya yanlış
yönlendirdikleri zaman liderin tüm “bağımlılarının” aynı yanlışa düşüp
kendilerini koyun sürüsü gibi yardan/uçurumdan aşağı atmaları kaçınılmazdır.
Dolayısıyla ortak aklı ve ilkeleri devre dışı bırakarak yanlış kararlar
almak ve sürü psikolojiyle hareket etmek asla ve kat’a doğru değildir. Böyle
yapanların ahirette kendilerini ebedi azaptan kurtarabilmeleri de imkânsızdır.
Zira Kur’ân, ahiret günü liderlerin peşinden giden zavallılar ile liderler
arasında yaşanacak konuşmaları şimdiden bildirmiş, insanları uyarmış ve suçu
liderlerine/atalarına atmalarının onları sorumluluktan kurtarmayacağını haber
vermiştir.[2]
Bu itibarla, bir “lidere bağlanıp
onun görüşlerine saygı duymak” ile bir “liderin bağımlısı olup onun her
dediğine robot gibi harfiyen uymak” aynı şeyler değildir. Birincisi
normal iken ikincisi son derece anormal ve tehlikelidir. Zira “bağlılık” ile
“bağımlılık” arasında ciddi fark vardır. Bu farkı fark etmeyenler çok büyük bir
yanlış yaptıklarını ilerleyen yıllarda itiraf etseler bile bu durum, onların
veballerini azaltmaya yetmez. Zira bu tipler, zamanında kendilerine yapılan
haklı ve yerinde uyarıları dikkate almamış, körü körü aynı yanlışta ısrar etmiş
ve bu sonu kendi elleriyle hazırlamışlardır. Bu nedenle meselelere adaletle
yaklaşmayan ve Kur’ân ve sünnetin ilkeleri ışığında hayatlarını
şekillendirmeyenler mutlak surette sorumlu olacaklarını bilmelidir.
Bir gruba/tarikata/cemaate sevgi, saygı ve sempati duymak demek, o grubun
liderinin her emrine körü körüne itaat etmek ve kayıtsız şartsız teslim olup
biat etmek anlamına gelmez ve gelmemelidir. Liderin de insan olduğu ve
yanılabileceği gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
Lider yanlış yaptığında onu
uyaracak aklı başında, muhakemesi sağlam, basiretli danışmanlar heyeti mutlaka
olmalıdır. Lider, sürekli onlarla istişare halinde olmalı, konunun
uzmanlarına danışmalı ve her kararını ortak aklı devreye sokarak almalıdır.
Aksi halde sinsi ayartıcılar lideri yanlış etkileyerek tüm grubu/tarikatı/partiyi
ve o insanların yaşadığı ülkeyi/vatanı tehlikeye atabileceklerdir.
Gerçek bir lider, etrafında bulunanların sadece ona itaat etmesini değil,
sağlıklı düşünmelerini ve kendisi bir yanlış yaptığında onu uyarmalarını
istemeli ve böyle düşünen basiret ve feraset sahibi danışmanlar heyeti
oluşturmalıdır. Onlar da korkmadan, çekinmeden, hain ve ajan damgası yemeden liderin yapması muhtemel hataları
veya yanlış kararları yapıcı bir üslupla eleştirip doğru teklifler ortaya
koymalı ve liderlerini uyarmalıdır. Böyle
bir yapıyı “kurmayan ve sağlıklı işletmeyen lider/şeyh” ise kesinlikle sorumlu
olacağını bilmelidir.
Lider, başında bulunduğu devleti/örgütü/partiyi/hareketi/camiayı/tarikatı
ayakta tutmasını bilmeli ve kurumun ideallerine uygun plan ve projeler
geliştirmelidir. Kendisinden sonra da inşa ettiği ya da önceden inşa edilmiş
yapının ayakta kalmasını sağlayacak her türlü tedbiri çok önceden almalı, küçük
hesaplar yaparak büyük hedeflerden asla vazgeçmemelidir. Amaçlarla aracı
karıştıranların, amacı unutup araçları kutsallaştıranların hakikati doğru
kavradıkları hiçbir zaman görülmemiştir. Dolayısıyla liderler de gelip geçici
olduklarını hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalı ve ahirette yaptıklarının
hesabının onlara da sorulacağını düşünmelidir. Zira iyi bir çığır/sünnet açana
o iyilik sürdüğü müddetçe sevap olduğu gibi, kötü bir çığır açana da o kötülük
devam ettiği müddetçe günah vardır ve bu günahlar onların amel defterlerine
mutlaka yazılacaktır.[3]
Bu itibarla, hakiki lider tek bir
ağaca bakarak değil tüm ormanı görerek karar vermek zorundadır. Bir başka
ifadeyle lider, meselelere parçacı değil bütüncül bakmalıdır. Resmin bir
kısmını değil tamamı görmeli/okumalı, hâdiseleri hallaç pamuğu gibi
atmalı, irdelemeli, incelemeli, çok yönlü analiz etmeli ve sonunda da en doğru görüşü/ictihadı
ortaya koymalıdır.
Aksi takdirde eksik araştırma/soruşturma sonucu yanlış bir karar verirse
bundan sorumlu olacağını da bilmelidir. Bırakınız bu eksik ictihadından bir
sevap kazanmayı bir sürü günahın bile sahibi olabileceğini unutmamalı, mükâfat
beklerken büyük bir ceza/azap ile karşı karşıya kalabileceğini de aklından
çıkarmamalıdır. Çünkü resmin tamamını görmeden acele karar vermek, ilkelere
göre değil duygulara göre hareket etmek, oyuna gelmek, güvenilir müşavirler
heyeti oluşturmamak, yanlış yönlendirmelere açık bulunmak, kurumundaki yanlışlara
göz yummak, felakete sürüklendiğini fark edememek ve geçmişte yaptığı büyük
konuşmaların bedelini bu şekilde ödemiş olmak, bir lider için affedilmez
hatalardır. Dolayısıyla böyle bir liderin yine suçlaması gereken başkaları
değil sadece kendisidir.
Sonuç olarak, İslâm toplumları
liderleri değil, ilkeleri esas alan bir yapı oluşturmalı ve böyle düşünen bir
nesil yetiştirmelidir. Elbette lidere itaat etmek gereklidir. Ancak
liderin İslâm’ın temel ilkelerini göz ardı eden, hukuk ve ahlak dışı, münker emir
ve uygulamalarına uymamak da bu dinin bir emridir. Bu nedenle, Yüce dinimiz
İslâm’ı tüm dünyaya en güzel şekilde temsil ve tebliğ etmek isteyenlere düşen
görev, “liderin peşinde koşmak değil”, ilkelere sımsıkı sarılmaktır. Liderin
yaptığı yanlış ve haksız uygulamalara kayıtsız şartsız teslim olmamaktır.
Lider, hatada ısrar ettiğinde onu en güzel şekilde uyarmaktır. Yanlışından
dönmediğinde ise onu ve ekibini terk etmek, hakkın, hukukun, ilkelerin ve
doğrunun yanında yer almak ve yanlış yapanlarla sonuna kadar mücadeleye devam
etmektir. (17.01.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder