Kur’ân’ın Bahsettiği Dokuzlu Çete Kimdir? (289)
Hz. Sâlih, Semud kavmine gönderilen Yüce Allah’ın elçilerinden biridir.
O, kavmini tevhide, kulluğa ve takvâya davet etmiş, ama halkın çoğunluğu bu
uyarılarını dikkate almamış ve iman etmeye yanaşmamıştır. Bu kavim, insanların
beyinlerini yıkama hususunda mahir “dokuzlu çete”nin gittiği yoldan gitmeyi
tercih etmiş, gerçeğin peşine düşmemiş, kendilerine anlatılanları hiç
sorgulamamış, sağlıklı tefekkürün hakkını vermemiş, ön yargıyla yanlış kararlar
almış ve bu çete mensuplarınca göz göre göre aldatılmışlardır.
Kur’ân-ı Kerim, Hz. Sâlih’in söz konusu çete mensuplarıyla giriştiği
onurlu mücadelesinden bahsederek günümüze bazı mesajlar vermiş ve mezkûr
çetenin bazı özelliklerine dikkat çekerek müslümanları uyarmıştır. Dolayısıyla bu kıssayı doğru okuyarak verilen
mesajı anlamak, bunları insanlara anlatmak “aklıselim sahibi, ihlaslı,
çalışkan, kınayanın kınmasından korkmayan güvenilir İslam âlimlerine” düşer.
Kur’ân-ı Kerim’in bahsettiği ve Hz. Sâlih’in mücadele ettiği Semud
kavmine mensup bu dokuzlu çeteyle ilgili âyet-i kerime şöyledir:
“Şehirde
(ülkede) dokuzlu bir çete (elebaşı) vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk
yapıyor ve ıslaha çalışmıyorlardı.”[1]
Yeryüzünde fesat çıkartan, düzen ve uyuma yanaşmayan, hukukun üstünlüğünü
değil, üstünlerin hukukunu savunan bu güç/çıkar odaklarının kimler olabileceği
üzerinde uzunca yıllar kafa yorulduğunda, bunların her asırda mevcut olduğu, kişilik özelliklerinin hiç değişmediği,
günümüzde de bunların faaliyetlerine aynen devam ettiği sonucuna varmamız
mümkündür. Kanaatimizce bu dokuzlu menfaat şebekesinin temel vasıfları
şunlardır:
(Ancak bu çete mensuplarının özelliklerini açıklamaya geçmeden evvel şu
hususa özellikle dikkat çekmek isteriz: Böyle bir tanımlama/sıralama/tespit
tamamen şahsımıza ait olduğundan muhtemel hatalar da bize aittir. Bu konudaki
niyetimizi ve samimiyetimizi en iyi bilen Yüce Rabbimizdir. Dolayısıyla alıntı
yapacak kardeşlerimizin şu fakiri kaynak göstermeleri temennimiz/dileğimizdir.
Bundaki amacımız ise meşhur olmak, bilinmek ya da övünmek gibi basit, ucuz,
seviyesiz ve geçici şeyler/hevesler değil, tam aksine ihlaslı mü’minlerin
dualarında yer alabilme düşüncesidir. Onların “Allah razı olsun!” dualarıyla sağlık
içinde ilmî faaliyetlere aralıksız devam etmektir. Şeytanın vesveselerinden
kurtulma hususunda hem meleklerin hem de samimi mü’minlerin manevî desteğini
sağlamaktır. Böylece Yüce Allah’ın rahmetine, mağfiretine ve lütfuna nail
olmak, cennette Hz. Peygamber’e yakın olmaktır. Şimdi bu dokuzlu çeteyi ve
kişilik özelliklerini sıralayabiliriz.)
1. İktidar gücünü ellerinde tutanlar: Firavunlar, Nemrutlar,
Şeddâdlar, krallar, tiranlar, başkanlar, hanedanlar, aşiret liderleri, ağalar, mason
locaları, parlamentolar vs… Bulundukları ülkede/şehirde/beldede/köyde yönetimi
elinde bulunduran ama adaletten uzaklaşanlar. Karar alma mekanizmalarında olup
da sürekli yanlış kararlara imza atanlar. Menfaatlerine halel gelmemesi için gayr-i
meşru her türlü faaliyeti yapan iktidarperestler. Bunlar dünyanın her yerinde
ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
2. Serveti kontrol edenler: Kârunlar. Ticaret kervanı sahipleri. Mal,
ürün ve hizmet üreten sermaye sahipleri. Ekonomiye yön veren devasa şirketler.
Büyük karteller, holdingler, zengin para babaları. İş dünyasını kontrol eden kodamanlar,
açgözlü iş adamları. Bankaları ve borsayı ellerinde adamlar. Fakirlere ve
kimsesizlere hiç acımayanlar. İnsanların sırtından zengin olanlar. Bulundukları
ülkelerin balını ve kaymağını yiyenler. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her
asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
3. Silahı ellerinde tutanlar: Silah kullanma yetkisine sahip
olanlar. Silah ile korkutan ve silah sayesinde istediklerini zorla yaptıranlar.
Kimyasal, nükleer ve biyolojik silahları ellerinde tutarak mazlum insanları
korkutup sindirenler/sömürenler. Mafya ve terör örgütlerini kuran, kiraya veren
ve kullananlar. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan
sonra da olmaya devam edecektir.
4. Medyaya hâkim olanlar: Yalan yanlış haberler sunanlar. Halkı aldatma
ve uyutma görevini üstlenenler. Milleti kandıranlar ve yanlış yönlendirenler.
Her türlü hipnoz yöntemini kullananlar. Kısa yoldan servet ve şöhret sahibi
olmayı özendirenler. Hedonizmi teşvik edenler. İnsanların beyinlerini yıkayıp
düşünmesine ve gerçekleri görmesine engel olanlar. “Lehve’l-hadis”i (keyif ve eğlence verici, oyalayıcı,
avutucu, uyutucu ve uyuşturucu, bağımlılık yapan, boş, anlamsız, lüzumsuz,
faydasız her türlü iş ve eylemi) sunarak/satarak insanların duygularını
sömürenler ve zamanlarını katledenler.[2] Yanlış algı ve yaklaşımları mutlak
doğruymuş gibi takdim edenler. Kahramanları hain, hainleri kahraman ilan
edenler. Zalimi mazlum, mazlumu zalim gösterenler. Bunlar da dünyanın her
yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
5. Sahte din adamları: Hâmanlar, hahamlar, rahipler, papazlar,
azizler, sahte mehdiler, sahte şeyhler, sahte velîler, sahte sofular, sahte
dedeler, sahte babalar, cahil mistikler, şamanlar, medyumlar, falcılar,
muskacılar, kâhinler, üfürükçüler, cinciler, büyücüler, batınîler, hurûfîler, haşhaşiler
vs. sahte şeyleri toplumlarına din olarak sunan ve böylece insanları aldatanlar.
Gerçeklerin üzerini örtme görevini üstlenenler. Dinî hakikatleri dünyevî
beklentiler uğruna feda edenler/gizleyenler. Dinî gerçeklerin içini
boşaltanlar. Menfaatlerine halel gelmemesi için kurulu zorba/köle/dikta
düzeninin sürmesinden yana olanlar. Sahte kutsallar/putlar/heykeller/anıtlar/ikonlar/şürekâ
üretip bunlarla insanları oyalayanlar. Kutsalın/Yüce Kudretin/Aşkın gücün kendilerinde
tezahür/tecellî ettiği yalanını söyleyerek kitleleri aldatanlar. Dinî
hakikatleri lafza, şekle ve ritüellere hapsedip “son din İslam’ın ilke ve
emirlerini” gizleyenler. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur;
bundan sonra da olmaya devam edecektir.
6. Sahte hukukçular:
Hukukun evrensel ilkelerini işlerine geldiği gibi yorumlayanlar. Keyfî kararlar
alanlar. Yargıyı kullanarak halkın gerçekleri görmesine engel olanlar. Hakikate
çağıranları ve hukukun üstünlüğünü savunanları zindanlarda çürütenler ya da
idam edenler. Empatiden uzak kararlarla zulüm düzeninin devamına payanda olanlar.
Zalimi mazlum, mazlumu zalim gösteren kararların altına imza atanlar. Sahte
belgelerle, çürük ve uyduruk delillerle, kumpaslarla insanların hayatlarını karartanlar.
Kendilerinden olanların suçlarını “Dava
dosyasında yeteri kadar ikna edici delil, bulgu ve kanıta rastlanamadı.
Şüpheden uzak ciddi delil bulunamadı” diyerek son derece büyülü, çarpıcı ve
etkileyici cümleler kurarak beraat ettirenler. Bunlar da dünyanın her yerinde
ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir.
7. Sahte bürokratlar/yöneticiler: İktidarın nimetlerinden
faydalanan çıkarcılar. Statü, unvan, makam, mevki ve rütbe hırsı taşıyanlar.
Kurulu emperyalist/kapitalist/sosyalist/ mateyalist/komünist/köle/sömürü
düzeninin işleyişine destek olanlar. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmelerine
rağmen görmezlikten gelmeye devam edenler. Yanlışları düzeltmek için kafa
yormayanlar. Verilen hukuksuz emirleri sorgusuz sualsiz yerine getirenler.
Zalim iktidara göbeğinden bağlı olanlar. Yalakalığı ve dalkavukluğu
şahsiyetlerinin/kimliklerinin/ kişiliklerinin/karakterlerinin parçası hâline
getirenler. Mazlum halka kan kusturanlar. Kraldan daha çok kralcı geçinenler.
Sadece ve sadece koltuklarını ve ikballerini düşünenler. Efendilerine kuyruk,
millete parmak sallayanlar. Millete diş gösterip efendilerine sırıtanlar. Bunlar
da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam
edecektir.
8. Sahte bilim insanları/öğretmenler/eğitimciler:
Genç nesillerin beyinleri yıkamakla görevli olanlar. Diğer çete mensupları ile
işbirliği halinde kokuşmuş düzeni savunan ve atalarının gittiği yanlış yolda
gitmekte ısrar edenler. Doğru ve güvenilir bilgiler üretmek ve bunları toplumla
paylaşmak yerine eski bilgileri körü körüne tekrarlayanlar. Yanlış uygulamaları
sorgulamadan alıp bilgi/bilim/ilim/fikir/düşünce diye aktaranlar. Eleştirel
düşünceyi öldürenler. Güzel soru soranları boğanlar. Farklı düşüncelere
tahammül edemeyenler. Kendilerine körü körüne itaat edecek kimseleri yanlarına
alarak onlarla olmaktan mutlu olanlar. Kendilerine biat edecek ekibi kurma
adına “ehil olanları” dışlayanlar. Ortak aklı devre dışı bırakanlar. Emaneti
ehline vermemek için kırk dereden su getirenler. Etraflarındaki dalkavuk ve yağcıların
yağ çekmeleri karşısında şımaran ve kendilerini bir şey zannederek zevkten havaya
uçan, sonra da içi boş hayallere ve hülyalara dalanlar. Her geçen gün
küstahlaşarak/kibirlenerek/azgınlaşarak hakikatten uzaklaşanlar. Bilim
ahlakından yoksun daha çok kazanma hırsıyla zararlı icat/buluş/keşif yaparak
tabiattaki dengeyi alt üst edenler. İnsanların, bitkilerin ve hayvanların
genleriyle oynayarak yeryüzünü fesada/bozguna uğratanlar. Adı duyulmamış hastalıkların
çıkmasına neden olanlar. Bunlar da dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur;
bundan sonra da olmaya devam edecektir.
9. Sahte sanatçılar: Toplumun
dinî, ahlâkî, millî ve manevî değerlerine yabancı olarak yetiştirilenler. Halka
tepeden bakan ukala tipler. Kendilerine bahşedilen “yetenekleri” yanlış
yerlerde kullananlar. Gençlere rol model olarak sunuldukları halde bunu zerre
kadar hak etmeyenler. Kendini beğenmiş, kibirli, uyuşturucu bağımlısı, eşcinsel,
lezbiyen ve ahlaksız sanatçılar. Terbiyesiz ve zinakar şarkıcı ve türkücüler.
Sahte artistler. Sahte sporcu ve futbolcular. Sahte ve yalancı şairler. Sahte
ve satın alınmış yazarlar, ozanlar, ressamlar, karikatüristler, heykeltıraşlar
ve tiyatrocular. Gayr-i meşru hayat yaşamayı marifet zanneden hedonistler.
Sürekli evlenip boşanarak masum gençlere kötü örnek olan zavallılar. Bunlar da
dünyanın her yerinde ve her asırda olmuştur; bundan sonra da olmaya devam
edecektir.
İşte bu dokuzlu çete ellerindeki
tüm imkânları kullanarak kitlelere nüfuz etmekte ve kendi aralarında işbirliği
yaparak gerçeklerin öğrenilmesine engel olmaktadır.
Bunlar ilk asırlardan beri var olmuş, peygamberlerle uğraşmış ve kurulu
düzenlerinin yıkılmaması için her türlü mücadeleyi vermiş azgın/elit/seçkinci/mütref
insanlar topluluğudur. Bugün de peygamberlerin varisleri olan hakiki ve samimi mü’minlerle
uğraşmakta ve onlara her türlü zulmü reva görmektedir.
Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için şunun altını özellikle çizelim: Sayılan bu dokuzlu çete mensupları arasında
yer alıp da “aidiyet duygusuyla
alınganlık göstermek” nasıl bir akıl tutulması ise ve asla doğru değilse,
bunların yanlışlarına bile bile ortak olmaya devam etmek, körü körüne yanlış yapan
bu kesimleri savunmak da asla doğru değildir.
Dolayısıyla bu “sahtekâr dokuzlu
çeteyi” çok iyi tanımak, onlardan uzaklaşmak ve İslâmî öğretiye sahip çıkmak
aklı başında tüm iyi ve güzel insanlara düşmektedir.
Çiviyi çivi sökeceğinden bu dokuzlu çete mensupları arasından sıyrılarak
onlara cephe almak ve bu onurlu mücadelede iyilerin yanında/safında mücadele
vermek en doğru olandır. Dolayısıyla bu özelliklere sahip “şehrin öbür ucundan
koşarak gelen imanlı, ahlaklı ve erdemli insanlara”[3] her zaman ihtiyaç vardır. İşte böyle
inanmış ve adanmış mü’minler söz konusu sahtekârlara ve kokuşmuş zulüm düzenine
başkaldırarak hakikatin yanında yer almalı ve asil bir duruş sergilemelidir. Mezkûr
dokuzlu çetenin yanından uzaklaşmalı, böylece kendilerini ebedî azaptan
kurtarmalı ve Yüce Allah’ın rızasına kavuşma şansı elde etmelidir.
Bu bakımdan söz konusu dokuzlu çeteyle mücadele edecek kimseler her
dönemde olmuştur ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. Kur’ân’a göre zaten
bu onurlu mücadele olmak zorundadır. Zira cennet ucuz, cehennem de lüzumsuz
değildir. Bunlarla nasıl baş edileceğinin en güzel örneğini tüm peygamberler ve
onlara inanan sağduyu sahibi mü’minler (seçkin havârîler/seçkin sahâbîler) vermiştir.
İbret almak isteyenlerin yapması gereken Kur’ân’da anlatılan peygamber kıssalarına
dikkatle bakmak, buradan gereken dersi çıkarmak ve yaptığı iş her neyse onun hakkını
vermektir.
Bu dokuzlu çete mensupları arasında olup da gerçeği titizlikle araştıran
ve bulan, bulduktan sonra bunları cesurca haykıran “sayıları az, erdemli,
imanlı ve ahlaklı kimseler” adı geçen çeteleri çok iyi tanıdıklarından onlarla
mücadelede etkin rol almaya mecburdur. Sağlıklı tefekkürün hakkını veren, selim
aklının ve vicdanının sesini dinleyen bu dokuz grubun içinden çıkacak “iyi
kimseler”, peygamberlerin getirdiği öğretiyi güçlü şekilde savunmakla
mükelleftir.
Diğer taraftan günümüzde sadece “ülkelerde” değil, dünyayı da aynı
şekilde yöneten “küresel dokuzlu çete” vardır. Bu çetelerle de aktif mücadele
görevi tüm mü’minlere düşmektedir. Bu çetelere karşı tevhidi, hakkı, adaleti,
evrensel hukuk ve ahlak ilkelerini savunmak, tüm mazlumların umudu olmak muttakî
mü’minlerin boyunlarının borcudur.
Öte yandan şurası da ayrı bir gerçektir ki, bu çete mensuplarının en iyi
yaptıkları şeylerden birisi de şudur: Bu çete mensupları kibirli, küstah,
kendini beğenmiş, açgözlü, sinsi, haset, kinci, kıskanç, bencil ve şeytan gibi
zeki kimseleri bulur, “bir maşa olarak” kullanır ve onlar sayesinde hem İslâm’a
hem de sömürmek istedikleri ülkelere her türlü kültürel ve ekonomik zararı
verirler. Bu nedenle dikkatli ve uyanık olmak tüm mü’minlerin görevidir.
Sonuç olarak, kıyamete kadar dünyanın her yerinde, her ülkede ve her
toplumda bulunacak bu dokuzlu çeteyi ve bunların işbirlikçilerini çok iyi
tanımak gerekir. Bu çete mensuplarının ülkedeki toplam sayıları her dönemde %
10-15 civarında olmuştur. Bu yüzden halkın büyük çoğunluğu (% 85 veya % 90’ı) aklını
kullanmak ve bunlardan uzaklaşıp peygamberlerin getirdiği öğretiye/mesaja kulak
vermek zorundadır. Akl-ı selim ile
hareket eden insan kimin yanında yer aldığına bakmalı ve neyi savunduğuna
dikkat etmelidir. Kanaatimizce bu ve bundan sonraki asırlarda son din
İslâm’ın ilkelerini savunan ve Hz. Peygamber’in sahih sünnetine sarılanlar
kurtuluşa erebileceklerdir. Burada belirleyici olan kimin tercihini hangi yönde
kullandığıdır. Zira Hz. Sâlih ve onun getirdiği vahye (İslâm) inananlar
tercihlerini bu dokuzlu çıkar şebekesi ile mücadelede kullanmış, hak ve adalet
çizgisinden ayrılmamış ve Yüce Allah’ın rızasını kazanmayı başarmışlardır.
Çoğunluk ise sağlıklı tefekkürün hakkını vermemiş, ön yargılı davranmış,
çetelerin yönlendirmelerine kendi zihinlerini açık hâle getirmiş, böylece kendi
sonlarını bilerek ve isteyerek kendileri hazırlamışlardır. (18.07.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder