Ey Aydın Bozuntusu! Senin İslâm’a Hakaret Etmeye Hakkın Var mı? (293)
Kendini aydın zanneden köşe yazarı bir kadının şu sözlerini ilk
duyduğumda onun İslam hakkında ne kadar cahil olduğunu anladım ve ona çok
acıdım. Onun zavallı hâline çok üzüldüm. Köşe yazarı geçinen bu kadın çok
biliyormuş edasıyla bir “görüş/kanaat”
belirtmiyor, utanmadan ve sıkılmadan İslam hakkında düpedüz yanlış, taraflı, ön
yargılı “bir hüküm” veriyordu. O
“sözde kadın yazar/aydın” şöyle söylüyordu: “İslam ülkelerinde sorgulama
kültürü yoktur. İslam merkezine bireyi değil cemaati alan bir dindir.”
Böyle bir tespit, temenni veya zırva tamamen yanlıştır. Bu cümle Kur’ân’ın
ilkelerine de kesinlikle aykırıdır. Çünkü Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle
buyurmaktadır:
“Andolsun ki, sizi ilk defa
yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve dünyada size verdiğimiz
şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Sizinle ilgili olarak ortaklarımız sandığınız
(dünyalık menfaatler elde etmek için gölgesine sığındığınız, işin kolayına
kaçtığınız, sorumluluk almayı reddettiğiniz, bilerek ve isteyerek peşlerinden
gittiğiniz) şefaatçilerinizi de yanınızda göremeyeceksiniz. Andolsun aranızdaki
bütün bağlar kopmuş ve (Kutsalın kendisinde tecelli ettiğini, Allah’ın rızasına
ve sevgisine ulaşma konusunda kendilerinin size aracılık ettiğini) iddia
ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır.”[1]
“Şüphesiz onların dönüşü ancak
bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece Bize aittir.”[2]
Görüldüğü üzere tüm insanlar, hesaplarını Yüce Allah’a teker teker
verecek ve kimse kimsenin günah yükünü üstlenmeyecektir.[3] Dolayısıyla esas olan “bireyin” kendi
sorumluluğudur. Zira Yüce Allah, her insana akıl vermiş, düşünüp
sorgulamasını ve hakikati bulmasını istemiştir.
Elbette İslam, “mü’minlerin kardeşliğine”, birlik ve beraberliğe,
dayanışmaya ve yardımlaşmaya çok büyük önem verir. Ancak “cemaat ruhunu” ön plana çıkartıp bireyin merkeze alınmadığını,
sorumsuz olduğunu, hiçbir şeyi sorgulamadığını, her şeye körü körüne inandığı
ve itaat ettiğini iddia etmek sakat yaklaşımdır ve bu tür hezeyanları İslâm’a
mal etmeye ve “kamuoyunda yanlış algı oluşturmaya” hiçbir kimsenin hakkı
yoktur.
Çünkü herhangi bir
cemaatin/tarikatın içinde olmak kurtuluş için asla yeterli değildir. Bu
konudaki uydurma rivayetlere inanmak ve bunları savunmak yanlıştır.
Müslümanların hata ve yanlışlarını İslâm’a mal etmeye ve dini karalamaya
kimsenin hakkı yoktur. Zira her zaman belirleyici olan “bireyin
kendi tercihleridir.” Cenneti hak etmenin veya cehennem azabından kurtulmanın
yolları bellidir. Kur’ân, sayısız âyette “bireyleri” düşünmeye, akıllarını kullanmaya,
ders ve ibret almaya çağırmaktadır.[4]
Diğer taraftan başkalarına sorgulamayı öneren “aydın müsveddesi kadının”
kendi ön yargılarla dolu malumatlarını/bilgi kırıntılarını
“araştırmadan/eleştirmeden/sorgulamadan” kesin doğru bilgiymiş gibi aktarması
da son derece ilginç ve dikkate şayandır. Bu çakma köşe yazarı İslam hakkında araştırmadan konuşmuş, sorumsuzca
ve küstahça bir “hüküm vererek” eleştirel düşünceden yoksun olduğunu göstermiş
ve fena halde çuvallamıştır.
Aynı şekilde kötü örneklerden yola çıkarak veya hakikatin “bir kısmını”
dillendirerek “bütün hakkında” hüküm vermek de doğru değildir. Çünkü bir sistem kendi bütünlüğü içinde mana
taşır. Bütünlük bozulunca mahiyetini kaybeder. Sistemin bir parçasını
alıp bütün sistemi bu parçadan ibaret saymak/sanmak akıl ve mantık dışıdır.
Dolayısıyla eleştirel düşünceden bahsedenlerin ileri geri konuştukları
İslam hakkında “sıfır bilgiye sahip oldukları” çok rahatlıkla ifade edilebilir.
Zira bu durum, adı geçen aydın müsveddesinin yukarıdaki sözlerinden gayet net anlaşılmaktadır.
Bu itibarla bendeniz bu münevver geçinen kadını ve onun gibilerini Kur’ân’ı doğru
okumaya, anlamaya ve sağlıklı tefekkürün hakkını vermeye davet ediyorum.
“Sahtesine” bakarak “asıl” hakkında ahkam kesmemeye çağırıyorum.
Sonuç olarak, İslam “bireyi” merkeze/hedefe alır ama “din kardeşliğine ve
birlik içinde olmaya” da büyük önem verir. Eleştirel düşünceyi önemser, araştırmayı,
sorgulamayı ve sağlıklı tefekkür yapmayı tavsiye eder. Tefrikayı, fitneyi ve
bölücülüğü yasaklar. Hakikati arayanın er ya da geç bulacağını haber verir.
Aklını kullanmayanları da hayvan gibi hatta hayvanlardan da daha aşağı olacaklarını/olduklarını
bildirir.[5]
(22.08.2014)
[1] el-En’âm 6/94.
[2] el-Gâşiye 88/25-26.
[3] el-Fâtır 35/18.
[4] en-Nisâ 4/82; el-En’âm 6/50; el-Enfâl 8/22; Yûnus 10/100; Hûd 11/51; en-Nahl
16/17, 79; el-İsrâ 17/99; Meryem 19/67; el-Enbiya 21/10, 66-67; el-Mü’minûn,
23/80; el-Kasas 28/60; es-Saffât 37/137-138, 155; el-Mü’min 40/67; el-Câsiye
45/23.
[5] el-A’raf 7/179; Yunus 10/100.
Yorumlar
Yorum Gönder