Ekolojik Denge ve Taş Ocakları (282)
İnsanoğlu, tabiatta kendi emrine amade kılınan şeylerden istifade ederken
ölçüyü kaçırmamak ve dengeli olmak zorundadır. Aksi halde bütün yaptıklarından sorumlu
olacağını ve mahşer günü bütün yaptıklarının hesabını vereceğini bilmelidir.
Sanayileşme ile başlayan süreçte maalesef tabiat vahşice kirletilmekte ve
ekolojik denge alt üst edilmektedir. Daha çok servet kazanma uğruna insanoğlu
tabiata saldırmakta, ormanları katletmekte, nehirleri kurutmakta ve doğal
yaşamı altüst etmektedir. Hayatta kalmaya direnen göl ve nehirlerdeki
canlılara/balıklara kimyasal atıklarla işkence yapmakta, onları zehirlemekte,
denizlere zararlı atıklar boşaltmakta, filtre edilmemiş baca ve egzoz
gazlarıyla atmosferi kirletmekte, iklim değişikliklerine neden olmakta,
kuraklık ve kıtlığa davetiye çıkarmaktadır. Kısacası insanoğlu kendi eliyle
kendine yazık etmekte ve sonunu bizzat kendisi hazırlamaktadır.
Son yıllarda fabrika bacalarından ve arabaların egzozlarından çıkan
zehirli gazlar ve tüketilen fosil yakıtlar, insan hayatını olumsuz yönde etkilemekte
ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Duyarlı ve bilinçli bir insanın tüm
bunlara karşı sessiz, seyirci ve kayıtsız kalması düşünülemez. Bu itibarla
demokratik tepkiler mutlaka dile getirilmeli, gereken yasal düzenlemeler
yapılmalı, çıkartılan kanunlar kararlı ve ısrarlı bir şekilde uygulanmalıdır.
Son iki yıldır ülkenin bir ucundan diğer ucuna her hafta veya obbeş günde
bir düzenli olarak uçakla seyahat etmem nedeniyle memleketi yukarıdan seyretme
imkânı bulmaktayım. Bu nedenle, gördüğüm bazı eksiklikleri ve yanlışlıkları
buradan ifade etmeyi bir görev biliyorum. Zira bu da sosyal sorumluluğun bir gereğidir ve görülen yanlışların ifade
edilmesi gerekir. Mesela benim gördüğüm yanlışlardan bazıları şunlardır:
Maden/taş/mermer/kum ocakları çevreye büyük zararlar vermekte ve
tabiattaki dengeyi altüst etmektedir. Bunları tamamen kapatmak ve insanları
işsiz bırakmak çözüm olmadığına göre yapılması gerekenler bellidir. Bu işletmelerden para kazanan zengin patronlar,
tabiatı eski haline getirmek, etrafı ağaçlandırmak ve çevre düzenlemesi yaparak
“sanki orada daha önce maden/taş/mermer/kum ocağı vs. yokmuş gibi” bırakmak
zorundadır. Bunu yapmazlarsa çevreye ve topluma karşı büyük bir
suç işlemiş olurlar. Dolayısıyla bununla ilgili yasal düzenlemeler acilen yapılmalı
ve en ağır para cezaları devreye sokulmalıdır. Eğer ilgili kanunlar varsa
yetkililer bunları uygulamalı ve çevrenin eski haline getirilmesini mutlaka
sağlamalıdır.
Aynı şekilde çimento fabrikaları da çevreye verdikleri zararları telafi
etmeli, açtıkları ocakları kapatmalı, filtrelerini taktırmalı, taktırmak yetmez
bunları işler halde tutmalıdır. Buraları denetlemekle görevli kimseler de filtre
sisteminin aktif olup olmadığını sürekli kontrol etmeli, görevlerini ihmal
etmemelidir. Gözünü para hırsı bürümüş patronlara gereken ders verilmeli ve en
ağır yaptırımlarla “bu adamların” kötü niyetleri engellenmeli ve tabiatın
korunması sağlanmalıdır.
Sendikaların üst düzey yetkilileri de hem işçilerin hem de çevrenin
korunması için üzerlerine düşen görevleri eksiksiz yapmalı ve az bir
pahaya/paraya/ücrete yetkilerini kötüye kullandırtmamalıdır.
Savcı ve hâkimler de önlerine gelen davalarda daha dikkatli ve duyarlı
olmalı, çevreye zarar veren firmalara en ağır bedel neyse mutlaka ama mutlaka
ödetmelidir.
Öte yandan belediyeler, vahşi çöp depolama yönteminden derhal vazgeçmeli
ve çöpleri en güzel şekilde değerlendirecek modern tesisleri
beldelerine/ilçelerine/şehirlerine kazandırmalıdır. Bunu yapmayan beceriksiz
başkanları halk bir daha seçmemeli, merkezi yönetim de çıkardığı kanunları
uygulamayan basiretsiz/kifayetsiz belediye başkanlarına hukuk içinde hesabını
mutlaka sormalı ve denetim mekanizmasını da çok iyi çalıştırmalıdır.
Elbette ihtiyaç olan yerlerde hidroelektrik santralleri inşa edilmeli,
bir nehre ne kadar mümkünse o kadar HES yapılmalı ve kesinlikle az sayıdaki HES
ile yetinilmemelidir. Barajlarda ve HES’te biriken sularla içme suyu, tarımsal
sulama, elektrik üretimi veya başka neler yapılabilecekse onlar mutlaka
yapılmalı, ancak çevreyi korumaya da özen gösterilmeli ve ağaçlandırma
kesinlikle ihmal edilmemelidir. Ülkede
ağaç dikilmemiş tek karış vatan toprağı kalmamalı ve her yer yemyeşil
olmalıdır.
Nehirler/dereler asla boş yere akıtılmamalı ve en güzel şekilde
değerlendirilmelidir. Öyle ki boş yere denize dökülen bütün nehirlerin/derelerin
suları “denize dökülmesine yakın bir yerden borularla tekrar alınıp” kuraklıkla
boğuşan göl, gölet, baraj, nehir vs. yerlere taşınmalı ve medyadaki “kuruyan
göl, nehir, gölet haberleri” artık tarihe karışmalıdır.
Karayolları/otobanlar/viyadükler/köprüler yapılırken bir kere ve en
sağlam şekilde yapılmalı, bütün şehirlerarası yollar en az beş gidiş, beş geliş
olmalı, her şehre hızlı tren mutlaka uğramalı, “ihtiyaç varsa havaalanı olmayan
şehir” kalmamalıdır. “Şimdilik böyle yapalım sonra bir daha bakarız, sonra
düzeltiriz” sakat mantığı
derhal terk edilmelidir. Yol yapımında ve inşaatlarda standarda uygun
malzemeler kullanılmalı, işini iyi yapan müteahhitler desteklenmeli,
yapmayanlar ise bir an önce tasfiye edilmelidir.
Otoyollarda kazalara davetiye çıkaracak hiçbir kusur olmamalı, engebeler,
virajlar en aza indirilmeli, kör noktalara asla müsaade edilmemelidir. Zira tüm
bunları yapmak yerine palyatif tedbirlerle oyalanmak ciddi vebaldir. Kısaca, küçük düşünen değil, büyük düşünen
adamlara ülkenin yönetimi teslim edilmeli, işini adam gibi yapmayanlara hiçbir
zaman hiçbir koltuk emanet edilmemeli ve gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Özetle ifade edecek olursak, kim çevreye ve ekolojik dengeye zarar
veriyorsa bunun bedeli o kişilere mutlaka ödetilmeli ve herkes görevini hakkıyla
yapmalıdır. Açılan mermer/taş/kömür/kum
vs. ocaklarında üretim bittikten sonra çevre düzenlemesi yapılmalı ve oralardan
sanki daha önce mermer/kömür/taş/kum çıkartıldığı bilinmeyecek şekilde eski
haline döndürülmelidir. Bu tedbirleri almayarak, erozyona, heyelana ve
başka çevresel felaketlere sebep olanlara gereken tüm cezai yaptırımlar neyse o
uygulanmalıdır.
Sonuç olarak tabiatı korumayı
reddederek üç maymunu oynamayı tercih eden, uyarılara kulak tıkayan ve çevre
katliamına göz yumanların ağlamaya ve sızlanmaya hakları yoktur. Zira
Yüce Allah, haddi aşanları, israf edenleri, mahlûkata ve kendilerine
zulmedenleri asla sevmediğini haber vermekte ve gereken ikazları şimdiden
yapmaktadır. (30.05.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder