Bir İslâm Toplumunda Alsa Dilencilik Olamaz! (242)
Dinimiz İslâm, çalışmayı emir ve tavsiye etmiş,
tembelliği ve insan onurunu zedeleyen dilenciliği kesinlikle yasaklamıştır.
Elbette yoksulu doyurmak, gerçek ihtiyaç sahibine Allah rızası için yardım
etmek bir müslümanın görevidir. Ancak insanların iyilik etme duygularını
istismar etmek ve İslâm’ın yanlış tanıtılmasına sebep olmak da aynı ölçüde
yanlıştır.
Nitekim Peygamber Efendimiz çalışıp
kazanabilecek güce sahip birisinin dilenmesini kesinlikle doğru bulmamış, dilenciliği
meslek haline getirenleri uyarmış ve şöyle buyurmuştur: “Sizden
bazıları (bütün uyarılara rağmen) dilenmekten vazgeçmez ve insanlardan istemeye
devam ederse kıyamet günü yüzünde et parçası kalmaksızın (rezil bir halde)
Allah'a kavuşur.”[1]
“Her kim çok mal
biriktirmek için, insanların (iyilik etme duygularını istismar ederek) onların
mallarını (az ya da çok olsun) isteyip durursa, o dilenci muhakkak bir ateş
parçası istemektedir.”[2]
“Sizden birisinin
bir kucak odun toplaması, sonra da o odun demetini sırtına yükleyip (getirip
pazarda) satması, (kazandığı o helal paradan) tasadduk etmesi ve böylece
insanlardan bir şey istemek zorunda kalmaması, kendisine verecek veya
vermeyecek bir adamdan gidip istemesinden çok daha hayırlıdır. Çünkü veren el,
alan elden hayırlıdır.”[3]
Görüldüğü üzere İslâm, çalışmayan, tembel
tembel oturan, bir lokma bir hırka diyen, başkalarına yük olan müslümana iyi müslüman
gözüyle bakmaz. Yukarıdaki hadis-i şeriflerden anlaşılacağı üzere dilenmek ve
dilenciliği meslek hâline getirmek şiddetle yasaktır. Çalışıp kazanmak ve
elinin emeğini yemek esastır.
Öte yandan dilenciliğin nedeni kesinlikle
yoksulluk değil eğitimsizlik, sorumsuzluk, onursuzluk ve tembelliktir. İşin
kolayına kaçmaktır. Halkın iyilik etme ve yardımda bulunma duygularını istismar
ederek kısa yoldan para ve servet toplamaktır.
Dilenciliğin kötü sonucu ise İslâm’ın adaletsiz
bir din olduğu ve sosyal adalete önem vermediği izlenimin doğmasına yol açmaktır.
Dolayısıyla dilenciliği meslek haline
getirenlere yardım ederek dilenciliğin devamına katkı sağlamak doğru değildir.
Konu bir de bu açıdan değerlendirilmelidir. Bu bakımdan tanımadığı ve
bilmediği dilencilere yardım ederek bu kötü izlenimin yaygınlaşmasında pay
sahibi olmak pasif suç ortaklığıdır ve yanlıştır.
Nitekim Kur’ân’a göre bir müslümanın kime
yardım edeceği açık ve nettir. Konu ile ilgili ayeti birlikte okuyalım. “Allah yolundaki çalışmasından ötürü özgürlükleri kısıtlanarak göç etme
imkânından yoksun bırakılmış ihtiyaç sahiplerine verin (yardımda bulunun).
Onları tanımayanlar, onurlu tavırlarından ötürü onları zengin sanır. (Oysa
dikkatlice bakınca sen) onları yüzlerinden tanırsın. Halktan yardım
dilenmezler. Ettiğiniz her iyiliği Allah bilir.”[4]
Görüldüğü üzere bir mü’min her önüne gelene
değil, “tanıdığı ve bildiği gerçek ihtiyaç sahiplerine” yardım etmek
zorundadır. Bu da ancak sosyal dayanışma kurumlarının ve güvenilir sivil toplum
örgütlerinin çalışmalarıyla tespit edilebilir. Bir müslümanın gerçek fakirleri arayıp bulmaya ayıracak zamanı
olmayabilir. Bu nedenle o, ehil ve güvenilir sivil toplum örgütleri vasıtasıyla
sadaka ve zekâtını gerçek ihtiyaç sahibine ulaştırmakla mükelleftir.
Zira Kur’ân ve sünnete uygun olan da budur. Böylece onurları nedeniyle
insanlardan dilenmeyen gerçek ihtiyaç sahiplerine yardımlar ulaştırılmış olur.
Bu yapıldığında ise “meslek haline getirilen açgözlü dilencilik” zamanla
ortadan kalkar. Açgözlü sahtekârlar deşifre olur, gerçek hak sahipleri zekât ve
sadakaya kavuşur. Böylece İslâm dini de yanlış tanıtılmaktan kurtarılmış
olur.
Bu nedenle olgun bir mü’min tanımadığı bilmediği, yolda oturup dilenen herkese veya
kapısına gelene sadaka vermek zorunda değildir. Verdiğinde yanlış bir iş
yaptığını bilmelidir. Az da olsa sadaka vermek yerine bu kimseleri tatlı dil
ile uyarmak gerekir. Kanaatimizce böylelerinin dilenciliğe devam etmemeleri
için onlara hiçbir şey vermemek en doğru olandır. Aksi takdirde bu tür
dilencilik kıyamete kadar devam edecektir. Böyle bir dilenciliğin devamına neden olmak, bu tür açgözlü dilencileri özendirmek,
adeta tembelliği teşvik etmek, yanlış bir infak anlayışı ile “Az da olsa
kapıya gelene verin” diyerek bu işe Hz. Peygamber’in de adını karıştırmak
doğru değildir. Nitekim zayıf ve mevzû hadislerle onun otoritesini
sarsmak ve İslâm’ın yanlış tanıtılmasına sebebiyet vermek uygun değildir ve
bunun ahiretteki sorumluluğu da çok büyüktür.
Tekrar ifade edelim
ki, her ne kadar dilenci “Allah rızası
için” dese de, dualar etse de, yalanlar söylese de araştırmadan ona az bir
miktar dahi olsa da para veya başka şeyler vermek kanaatimizce kesinlikle doğru
değildir. Gerçek fakirleri bulmak ve yardım
etmek hem devletin hem de kendini bu işe adayan güvenilir sivil toplum
örgütlerinin görevidir. Bu vazifeyi
ihmal ederek dilencilerin ortalıkta dolaşmalarına, İslâm’ın ve müslümanların
dünyaya yanlış tanıtılmasına sebep olmak çok ciddi bir vebaldir.
Müslümanların yaşadığı bir ülkede devlet,
hastaya da, ihtiyara da, engelliye de, fakire de sahip çıkmak zorundadır.
Ayrıca bu, tüm mü’minlerin de görevidir. Dolayısıyla bu görev devletin
yetişemediği yerlerde sivil toplum örgütleri aracılığıyla deruhte edilmelidir.
Sağlığı yerinde olduğu halde dilenen ve çalışmaktan kaçanlara veya bu işin
çetesini ve mafyasını oluşturup insanları dilendirerek onların sırtından
geçinenlere, bunu kazanç kapısı haline getirenlere fırsat/imkân vermemek ve
böyle yapanları ciddi şekilde cezalandırmak gerekir.
Sonuç olarak, gerçek bir İslâm toplumunda asla
dilencilik olamaz. Nerde iffetli ve onurlu fakirler varsa onlar aranır, bulunur
ve onlara yardım edilir. Dilenciliğin
vardığı dehşetli boyutları görmeyerek hâlâ ayetleri yanlış yorumlamak, uydurma
hadisleri Hz. Peygamber’e nispet ederek bu kötü âdetin devamından yana tavır
almak yanlıştır. Hiçbir kimsenin İslâm’ı yanlış tanıtmaya hakkı yoktur. Ayetler
ve sahih hadisler ortadayken “Kapıya geleni ve isteyeni boş çevirmemek lazım”
diyerek dilencilere yeşil ışık yakmak kabul edilemez. Dikkat edilecek olursa Kur’ân-ı
Kerîm; “Dilencileri azarlamayın, onlara kötü davranmayın” demektedir.
Dilencileri “Boş çevirmeyin” dememektedir. Bu ikisi birbirine kesinlikle
karıştırılmamalıdır.
Gerçek ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için çaba göstermek yerine dilenciliği
meslek haline getirenlere para vermek ve güya böyle yaparak vicdanını
rahatlatmak kanaatimizce yanlıştır. Bu, Kuran’a ve sahih sünnete aykırı bir hâldir.
İşin doğrusu her türlü dilenciliği ortadan kaldırmak için gayret etmek ve
toplumda ihtiyaç sahibi kimse kalmaması için gereken her türlü tedbiri çok
önceden almaktır. (22.03.2013)
Yorumlar
Yorum Gönder