Bilmiyorsan Sus ve Aklını Kendine Sakla! (277)
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin
peşine düşme! Çünkü işitme duyusu, görme duyusu ve kalp (ruh), bunların hepsi
[Hesap Günü'nde] bundan sorguya çekilecektir!”[1]
Maalesef müslümanların büyük çoğunluğu bu âyetin açık hükmüne karşı gelmektedir.
Zira inananların ekserisi bilmedikleri konularda konuşuyor, ahkâm kesiyor, atıp
tutuyor, bir sürü yanlış yapıyor ve utanmadan başkalarına akıl vermeye
kalkıyor. Oysa Yüce Allah, bilmeyenlerin ehil olanlara danışmalarını tavsiye
ediyor: “…Eğer bu konuları
bilmiyorsanız ilim adamlarına/sahanın uzmanlarına sorunuz!”[2]
Ancak her kafadan bir ses çıkarsa, konunun uzmanlarına kulak verilmezse,
o dinin/ devletin/toplumun/şirketin/cemaatin/ailenin hiçbir ilerleme
kaydedemeyeceği, yerinde sayacağı, hatta geriye doğru gideceği ve sonunda da çökeceği/yıkılacağı
aşikârdır.
Mesela devletin en tepe noktasında olanlar, uzun istişareler sonucu
kararlar alıp bunları hukuk içinde kalarak uygularken, “tüm verileri görmeden,
noksan bilgilerle” haksız eleştiri yapmak, gelişigüzel konuşmak asla doğru
değildir. Aynı şekilde çok yönlü düşünmeden sadece kendi çıkarlarını gözeterek
ve tek bir delile bakarak karar vermek ve kamuoyunu yanlış bilgilendirmek de
büyük bir haksızlık ve adaletsizliktir. Böyle yapanlar, konunun uzmanlarına
kulak vermedikleri ve bilmedikleri konularda ahkâm kestikleri için büyük bir
vebali de yüklenmişlerdir.
Aynı şekilde bir aile, herhangi bir konuda uzun istişareler sonucu karar
vermişse, üçüncü kişilere bu karara saygı duymak ve karışmamak düşer. Zira
ailenin yaşadıklarını, sıkıntılarını, uzun vadeli planlarını, beklentilerini
yine en iyi bilen o ailenin fertleridir. Dışarıdan birileri kalkar, eksik
bilgiye dayalı sübjektif kanaatlerini onlara dayatmaya ve kafaları bulandırmaya
kalkışırlarsa bu hem şık hem doğru hem de ahlâkî bir davranış olmayacaktır. Ya
da ailenin arkasından ileri geri/saçma sapan konuşur, kendince aileye çeki
düzen veya akıl vermeye kalkarlarsa bu da büyük bir terbiyesizlik olarak değerlendirilebilir.
Zira üzerine vazife olmayan konuya kişinin burnunu sokması yanlıştır. Çünkü
ondan böyle bir talepte bulunan hiçbir kimse olmamıştır.
Dolayısıyla bu tür dedikoducu/şaklaban/şarlatan/fitneci başıboş kimselere
düşen görev, bir ailenin aldığı karara saygı duymak, içişlerine karışmamak,
fitne ve fesat çıkarmamak ve ailenin huzurunu bozmamaktır. Kendi aklını kendine
saklamaktır. Çünkü böyle lüzumsuz tipler, o ailenin ne yaşadığını bilmiyor ve
yanlış bilgiyle doğru olmayan bir kanaate varıyor olabilir. Dolayısıyla
herkesin kendi işine bakması, bilmediği konularda konuşmaması ve çok olduğunu
düşündüğü aklını kendine saklaması gerekir. Çünkü böyle yapmak kişinin kendi
lehine olacaktır.
Elbette dışarıdan bir kimseye herhangi bir konudaki fikri sorulacak
olursa o şahıs kanaatini, tecrübelerini, birikimini söyleyebilir; bildiklerini
o kişilerle paylaşabilir. Güzellikle uyarı vazifesini yapabilir. Ancak ailedeki
çocukların hastalık ve eğitim durumunu, ailenin gelir gider tablosunu, alacak
ve vereceklerini, uzun vadeli planlarını bilmiyorsa o kimseye düşen susmak ve
kendi işine bakmaktır. Yarım yamalak bilgiyle ona buna akıl vermemektir.
Eğer böyle birisi, üzerine vazife değilken sağda solda konuşuyor ve
aileyi çekiştiriyorsa, laf getirip götürüyorsa, aileyi huzursuz ediyorsa bu
resmen kul hakkı ihlalidir. Zira bir ailenin içişlerine burnunu sokmak,
dışarıdan müdahale etmek, gerçekleri bilmeden ailenin aldığı kararlara; “Tamamen keyfî bir karar!” yaftasını
yapıştırmak büyük bir densizliktir.
Bu itibarla, herkes kendisini ilgilendiren konularda konuşmalı, tek bir
delile/kanıta/belgeye veya dedikodulara bakarak başkaları hakkında kolayca hüküm
vermemelidir. Eğer böyle birisi ısrarla konuşuyor, hep söyledikleri yanlış
çıkıyor ve bu söylemlerinden/lakırdılarından dolayı başkaları zarar görüyorsa
bu kişi büyük bir vebali omuzlamış demektir. Çünkü bu adam/kadın öpçelik etmiş,
boşboğazlık yapmış, diline hâkim olamamış, büyük laflar etmiş, yanlış işler
yapmış ve pek çok vebal almıştır. Böylece, mahşer günü karşısına çıkartılacak günahlarının
delillerini bizzat kendisi üretmiştir. Zira onun söyledikleri tamamen kayıt
altına alınmış, amel defteri oluşturulmuş ve bu defter Mahşer günü önüne
konulacaktır/eline verilecektir.
Bu yüzden, sorulmuyorsa herkes aklını kendine saklamalı ve boş şeylerden
uzaklaşmalıdır. “Ben olsam” diye
başlayan büyük konuşmalar yapmamalıdır. Bilmediği konularda ileri geri laflar
etmemelidir. İlerleyen yıllarda kendisini zor durumda bırakacak söylemlerde
bulunmamalı ve ağır imtihanlarla karşı karşıya kalmamak için çenesine sahip
olmalıdır. Çünkü eleştirdiği, kınadığı, küçümsediği, alay ettiği, büyük
konuştuğu konularda kendisi mutlaka ama mutlaka sınanacaktır. Allah tarafından
kendisine verilen mühlet bittiğinde, eskiden dalgasını geçtiği o kimselerden
çok daha kötü duruma düşebilecektir.
Sonuç olarak, kadın olsun erkek
olsun akıllı bir mü’min az ve öz konuşur. Sorulursa cevap verir. Lüzumsuzluk etmez,
gevezelik yapmaz. Başka ailelerin işlerine burnunu sokmaz ve hiçbir kimseyi
üzmez. Her zaman övündüğü, gurur duyduğu ve çok olduğunu
varsaydığı aklını sadece kendine saklar. (02.05.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder