Belden Aşağı Vuranlar Hep Kaybetmişlerdir! (269)
Son yıllarda fazla seyredemesem de iyi bir boks
ve kick-boks izleyicisi olduğumu söylemem gerekir. Amatör olanları değil ama
genellikle dünyanın en iyilerinin oynadığı maçları seyretmekten hoşlanırım ve
kuralları da iyi bilirim. Kimin kazanacağını daha ilk rauntta tahmin ederim ve
bunda da çoğunlukla isabet kaydederim. Zira görünen köy kılavuz istemez. Kimin
daha çok çalıştığı, antrenmanlı olup olmadığı, kondüsyonunun yerindeliği,
kaslarının gelişip gelişmediği, kendine güvenip güvenmediği hemen belli olur.
Oyun esnasındaki taktiği, duruşu, bakışı ve hareketleri onu ele verir. Bunu
uzmanlaşmış kimseler hemen fark ederler.
Bu arada izleyicilerin tepkilerini de
gözlemlemeye çalışırım. Neye nasıl tepki göstereceklerini de az çok tahmin
ederim. Zira hepsi insan oldukları için nihayetinde bir vicdanları vardır. Çoğunluk asla haksızlığı kabul etmez; edemez.
Azınlıkta kalan bazıları ise menfaati icabı vicdanlarının sesini
bastırmak istese, haksızlığa göz yumsa ve görmezlikten gelmeye çalışsa da,
yapılanları onaylamadıkları yüzlerinden hemen belli olur. Mahmurlaşırlar, ifade etmeseler de kalben
yanlışı onaylamadıkları simalarına yansır. Kafalarını öne eğer ya da başka
şeylerle meşgul olmayı tercih ederler.
Örneğin bir boksör,
hakemin düdüğüne rağmen durmamış ve rakibine vurmaya devam etmişse bu asla
kabul edilemez.
Maç esnasında yüzüne, karaciğerine, karnına
veya kafasına vurmuşsa buna kimse ses çıkarmaz. Zira maçın kurallarında böyle
vuruşlar vardır. Ancak bir kick boksçu
belden aşağı vurursa ya da rakibinin ensesine yumruk atmaya kalkışırsa, düştüğü
halde dövmeye devam ederse bu hakemden de izleyicilerden de çok büyük bir tepki
görür. Böyle yapmak hem yasaktır hem de centilmenliğe aykırı olup,
fırsatçılık olarak görülür ve asla onaylanmaz. Böyle yapan bir sporcu
kesinlikle sevilmez. Çünkü yaptığı düpedüz ahlaksızlıktır.
Herkes onun kaybetmesini ister. Seyirciler böyle edepsiz bir boksör
kaybettiğinde üzülmez; üstelik çok sevinir. Bazen hakemler yanlış bir
karar verir, belden aşağı vurmasına rağmen böyle ahlaksız sporcuya maçı
kazandırırlarsa seyirciler hep birden yuhalar ve sonucu kabul etmediklerini
belli eder. Alınan yanlış kararı, haksızlığı reddeder ve asla onaylamazlar.
Bütün bunları neden anlattım. İki insan, toplum
veya devlet de bazen anlaşmazlığa düşebilir; kavga edebilir; yanlış görüşler
nedeniyle çekişebilir/savaşabilir. Zira kılıçlar çekilmiştir bir kere. İletişim
sağlanmazsa mücadele büyür ve kayıplar artar. Her iki tarafta aşınır ve
yıpranır. İşte tam da burada devreye insan fıtratındaki vicdan girer. Her iki
taraftan da düşünen, sorgulayan ve sağlam muhakemeyle olayları analiz eden
insanlar bu durumdan rahatsız olur ve kavgayı bitirmek için bir şeyler yapmak
isterler. Ellerinden bir şey gelmediğinde ise bitmesi için dua ederler.
Başarılı olmazlarsa kenara çekilip beklemeyi tercih ederler. Haddi aşan tarafı asla desteklemezler. Zira
vicdanları onları rahatsız eder. Yavaş yavaş mazlumun yanında yerlerini almaya
başlarlar. Zalime de öfke ve nefret duyarlar.
Öte yandan kavgayı körükleyenler her zaman
vardır. Nemalanmak için pusuda bekleyenler çoktur. Bunlar da boş durmazlar ve
kışkırtma görevlerini yaparlar.
Diğer taraftan haksızın yanında yer alan bir
grup, çıkarları gereği sussalar da onlardan bazıları “Bu kadar da olmaz!” diye tepkilerini dile getirir ve belden
aşağı vurulmasını hoş karşılamazlar. Onlar da savaşın durmasını ister
ama artık sevgi ve bağlılık, bir bağımlılığa dönüştüğü için doğru karalar alamaz
ve yapılan uyarıları sağlıklı değerlendiremezler. Onların iyiliğini isteyenleri
“korkak, hain ve ajan” diye yaftalarlar. Böylece sonu belli olan uçuruma doğru
hızla ilerlerler. Zira böyle bir sonu kendi niyet, samimiyet, eğilim, tavır,
duruş ve davranışlarıyla kendileri çok önceden hazırlamışlardır.
Bu gibiler haksız oldukları halde, belden aşağı
vurdukları halde, yanlışta ısrar ettikleri halde, hukuku çiğnedikleri halde,
milyonlarca insana zarar verdikleri hâlâ seyirciden destek beklerler. Zira
onlar kendilerinin haklı olduğuna kendilerini inandırmışlardır bir kere. Oysa
seyirciler tüm olup biteni görmekte ve maçı seyretmektedir. Onları yuhalarlar. Kural hatası yapanlara, belden aşıya
vuranlara, düşen rakibe hayâsızca vurmaya devam edenlere bu yaptıklarının
bedelini mazluma sahip çıkarak, onun yanında yer alarak er ya da geç ödetirler.
Sonuç olarak, iyiler dövülse, sövülse ve
hakarete maruz kalsalar da sonunda kalkar ve mücadeleyi kazanırlar. Zira âkıbet
müttakîlerindir. İyiler er ya da geçe mutlaka üstün gelirler. Çünkü seyircinin duası, belden aşağı vuran ahlaksız
ve ilkesiz tarafta değil, kurallara uygun dövüşen centilmenin sporcunun
yanındadır. Dolayısıyla hayallerine ulaşmak için her yolu mübâh gören, hukuk ve
ahlak ilkelerini çiğneyen, kazanmak için her türlü hileye/dalavereye başvuran
ve adaletten ayrılıp zulme sarılanlar sonunda mutlaka girdikleri savaşı
kaybederler. Zira öfkeyle kalkanın zararla oturacağını söyleyen ecdad
her zamanki gibi doğru söylemiştir. Çünkü belden aşağı vuranlar, hep kaybeder
ve hiçbir zaman kazanamazlar. (07.03.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder