Bağlılık ve Bağımlılık Arasındaki Farka Dikkat! (298)
Bir lidere sadık kalmayı (sadakati) doğru değerlendiremeyerek onun
yanlışlarını da onaylamak, o ne derse desin kayıtsız şartsız kabul etmek, körü
körüne onun emirlerine uyup peşinden gitmek ve böyle sakat bir sadakat
anlayışını savunmak “bağlılık” değil “tam
bağımlılıktır.” Bu bakımdan kendi iradesini yok sayan, hatayı da savunan
kişi büyük yanlış yapar.
İslam’ı doğru kaynaklardan öğrenememiş, dinî ve ahlâkî değerleri özümseyememiş
bazı kimseler, liderinin/şeyhinin/hocasının her dediğini tasdik etmeyi marifet
zannetmekte, “Sadık olmak, dürüst olmaktan daha iyidir” gibi sakat bir anlayışla
hareket etmektedir. Oysa bu, sadakat değil resmen hamâkattir.
Hz. Ömer bile kendisi hata ettiğinde nasıl davranacaklarını arkadaşlarına
sormuş, onlar da kılıçlarıyla düzelteceklerini söyleyince Hz. Ömer, kendisine
böyle yol arkadaşları verdiği için Yüce Allah’a hamd ve şükür etmiştir.
Görüldüğü üzere hatasız kul olmaz. Önemli olan hatadan dönmek ve yanlışta ısrar
etmemektir.[1] Nitekim lider de insandır,
hata edebilir, yanılabilir ve yanlış yapabilir. O yanlış yaptığında çevresinde
onu uyaracak ve doğruyu gösterecek kimseler olmalıdır. Gerçek sadakat işte
budur.
Ancak lider ve yakın çevresi, kendilerini uyaran böyle kişileri hainlikle
suçlar ve yanlışta ısrar ederlerse sonunda kaybetmeleri ve duvara toslamaları kaçınılmaz
olur. O yüzden doğruları hatırlatanlara
minnettar olmak yerine onlara kin kusmak ve onlardan kurtulmaya çalışmak tam
bir aptallıktır.
Nitekim hata ve günahta ısrar edenlere arka çıkmak, onları savunmak
yanlıştır. Şu âyeti birlikte okuyalım:
“Ve asla zulümde ısrar
edenlerden (gerçeği çarpıtan, menfaatleri icabı hukuk ilkelerini çiğneyen,
hukuksuzluğu alışkanlık haline getirenlerden) yana eğilim göstermeyin (onlara
sevgi, saygı ve sempati beslemeyin! Çıkarınız gereği onlara
yağcılık/dalkavukluk yapmayın, destek olmayın). Yoksa [ahirette] ateş size de
dokunur ve Allah'tan başka koruyucunuz olmadığına göre, o zaman [O'nun tarafından
da] yardım edilmez size!”[2]
Görüldüğü üzere lidere bağlılık diyerek onun için yalan söylemek, her
türlü yanlışını savunmak, haramı helal saymak, gayr-i meşru taleplerini yerine
getirmek kesinlikle doğru değildir. Çünkü yukarıdaki âyet gayet açık ve nettir.
Zira sadakat adına Kur’ân ve sünnetin ilkelerine aykırı davranmak ve peşine
takıldığı kişinin her dediğini sorgusuz sualsiz yapmak sıddıkiyet değil
rezalettir. Böyle bir taassup,
mahcubiyet doğurur ve insanı zillete götürür. Bu tür bir fanatizm,
insanı her iki hayatta (dünya ve ahiret) da helak eder.
Kanaatimizce gerçek sâdık; lideri/hocayı/şeyhi değil, vahyin ilkelerini
tasdik eder ve bunları kendine rehber edinir. Lideri yanlış yaptığında onu
uyarır. Onların peşinden giderek hatada ısrar etmez. Liderinin de
yanılabileceği ihtimalini göz ardı etmez ve “ilke eksenli” düşünür. Bütün
bunlara rağmen liderini ve yakın çevresini hatadan döndüremediğinde ise onları
terk edip hakikatin yanında yer alır. Bunu da korkmadan etrafına söyler/haykırır.
Yanlıştan döndüğünü her platformda gösterir. Kabuğuna çekilip pısırıkça oturmaz.
Sonuç olarak, menfaati icabı işin kolayına kaçmak, iradeyi rafa
kaldırmak, yanlışa arka çıkmak, zulme sessiz kalmak, sorumluluk almaktan kaçınmak
ve bedel ödemeyi göze almamak insana her iki dünyada da kaybettirir. Lidere sadakat, o doğru ve maruf işler yaptığı
sürece geçerli olup yanlış yaptığında ise; “Bu
yanlış!” diyerek tavrını göstermekle olur. Zira yanlış şeyleri de
kabul sadakat/bağlılık değil “bağımlılıktır.” Her türlü bağımlılık ise insanı
mutlaka felakete sürükler ve tepetaklak cehennemi boylamasına neden olur.
(26.09.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder