Bunalıma Giren Kimsenin Asıl Okuyacağı Dua Bu İşte! (204)
Depresyona, strese ya da bunalıma giren kimsenin okuyacağı bazı dualardan
bahseden sözde hocaların Kur’ân’ın bu konuda ne dediğine hiç bakmaksızın sağlam
ve güvenilir olmayan bilgileri insanlara “din” diye nakletmesi son derece
yanlıştır.
Bu makalemizde Kur’ân’ın meseleye nasıl baktığını ortaya koymaya
çalışacağız. Amacımız işin kolayına kaçan kimseleri uyarmak, sıkıntılarından
kurtulmak, tedavi olmak ve arınmak isteyenlere ise dosdoğru yolu göstermektir.
Burada öncelikle şunu ifade edelim ki, bedenî ve ruhî hastalıklara maruz
kalanların öncelikle doktora gitmeleri ve verilen ilaçları kullanmaları
gerekir. Ancak bu tür hastalıkların tekrar nüksetmemesi için kalıcı tedavilere ihtiyaç
olduğu da izahtan varestedir.
Dolayısıyla evvela insanoğlu bu dünyada niçin bulunduğunu bilmelidir. Bu
konuda çok ciddi çabalar sarf ederek imanını sağlamlaştırmayan ve yanlış
yollara girenlerin yeniden durup düşünmeleri ve girdikleri çıkmaz sokaktan dönmeleri
kendi yararlarınadır.
Şurası bir gerçektir ki Ademoğlu bu dünyada imtihan için vardır. O,
hayatı boyunca zaman zaman çok ciddi sınavlarla karşı karşıya kalabilecektir.
Bu durumda ona düşen görev, isyan etmek değil imtihanı başarıyla atlatmak için yapılması
gerekenleri yapmak, mücadeleye kararlı ve azimli bir şekilde devam etmek ve bu
arada da sabrı/sebatı elden bırakmamaktır.
Yüce Rabbimiz insanlara bu konuda Hac Suresi’nin 8 ila 15. âyetlerinde
gerekli açıklamaları yapmıştır.
Bilindiği üzere Kur’ân-ı Kerîm’in bir özelliği “kâfir, münafık ve mü’minleri”
tanıtırken genellikle bu kimselerin önemli vasıflarını zikreder ve ilgili âyetlerde
bunlardan peş peşe söz eder. Nitekim şimdi inceleyeceğimiz âyetlerde de bunun
bir örneğini görmekteyiz.
Yüce Rabbimiz hakikat inkârcılarının özelliklerini tanıttığı şu âyetlerde
onlar hakkında bazı bilgiler vermektedir:
“İnsanlar içinde niceleri vardır ki, herhangi bir bilgiye, herhangi bir
doğru yol öğretisine (apaçık, kesin, kati ve şaşmaz delillere) ve ışık saçan
bir ilahi kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında (ileri geri konuşmakta ve)
tartışmaktadır. (Başkalarını) Allah yolundan saptırmak için (büyüklük
taslayarak hakka) sırt çevirmektedir. Böyle birinin bu dünyadaki payı (manen)
gözden düşmedir. Kıyamet gününde ise ona can yakıcı azabı tattıracağız. (Ve
ona, o Gün:) ‘Bu senin kendi elinle önceden kazandığın şeydir. Çünkü Allah
kullarına asla en küçük bir haksızlık yapmaz!’ (denilecektir).”[1]
Bu âyetler, kâfirlerin (hakikati inkâra şartlanmış olanların) mahşer günü
karşılaşacakları acı durumu resmetmekte ve bunun üzerinde ciddiyetle düşünülmesini
istemektedir.
Hac Suresi’nin bu âyetlerinin hemen arkasından gelen âyetlerde ise
dünyada iken yarım gönüllü inanan
münafıkların (ikiyüzlülerin) bazı özelliklerinden söz edilmekte, bu dünyadayken
yaptıkları yanlış işlere dikkat çekilmekte ve onların bu davranışları şiddetle
eleştirilmektedir.
“Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah’a (imanla küfrün) sınır(ın)da
(şartlı olarak) kulluk eder. Öyle ki, başına bir iyilik gelse, ondan hoşnut
olur; ama başına sınayıcı bir güçlük gelse hemen bütünüyle yüz çevirir ve
böylece dünyayı da ahireti de kaybeder. Zaten hiçbir şeyle kıyaslanamayan kayıp
da gerçekten budur!”[2]
İmanları pamuk ipliğine bağlı ve gelgitler yaşayan böyle tipler (münafıklar)
başlarına bir musibet, bela, sıkıntı, keder, acı, ızdırap, hastalık, kaza, deprem,
heyelan, yangın, sel, hortum vs. gelince sabretmek yerine hemen isyan ederler.
Hatayı kendi yapıp ettiklerinde aramak yerine, suçu hemen başkalarına ya da
“kadere”, “feleğe”, “kısmete”, “nasibe” vs. atarlar. Bazen ise; “Beni
mi buldu!?” diyecek kadar pervasızlaşıp isyan kokan sözler bile sarf
edebilirler. İşte böyle yarım yamalak imana sahip bu tipler içlerinde
bulundukları kötü durumdan ve sıkıntıdan kurtulmak için bazı yanlış yollara tevessül
ederler.
Devam eden âyetlerde bu duruma şöyle işaret edilmektedir:
“(Başına gelen o sıkıntıdan kurtulmak için) Allah yerine, ne zarar ne de
fayda sağlayabilen şeylere (nesnelere, putlara, türbelerdeki yatırlara,
ikonlara, tablolardaki resimlere, peşinden gittiği idolün fotoğrafına vb.)
yalvarıp yakarır; düşülebilecek en vahim sapıklık da zaten budur!”[3]
Cansız bir takım nesnelerden medet uman bu tür kimselerin yaptıklarının
ne kadar yanlış olduğu böylece ifade edildikten sonra, bu sefer de münafıkların
(inanmış görünen kimselerin) “canlı olan bazı kimselere” gidip yalvarmaları ve
onlardan yardım/medet istemeleri de şu şekilde eleştirilmektedir:
“(Ve bazen de) kendisine zararı yararından çok olan kimseye yalvarıp
yakarır (ondan medet bekler); gerçekten de, bu ne kötü bir efendi ve ne kötü
bir arkadaştır!”[4]
Bu âyette içine düştüğü sıkıntıdan kurtarması için doğrudan ve aracısız Yüce
Allah’a yalvarmak, sadece O’ndan istemek ve hayırlısını O’ndan beklemek yerine,
“psikolojik faydası kısmî ama zararı çok daha fazla olan” cincilere,
üfürükçülere, muskacılara, büyücülere, falcılara, medyumlara, astrologlara,
kâhinlere, arraflara, sahte mehdîlere, sahte şeyhlere, sahte hocalara, sahte
din adamlarına, çakma ilahiyatçılara, merdivenaltı din tüccarlarına ve sahte
tarikat önderlerine gidenlerin hali pürmelaline işaret edilmektedir.
Gerçekten de gerek geçmişte gerekse günümüzde hâlâ bazı insanların bu tür
kimselere gittikleri ve onlardan bazı isteklerde bulundukları görülmektedir. Bu
âyet, böyle yapanları uyarmakta ve yaptıklarını tekrar gözden geçirmeye davet
etmektedir. Ancak yarım gönüllü inanan ve imanını tahkikî hale getirmeyen, işin
kolayına/basitine kaçan bu kimseler ise inatla girdikleri yanlış yolda
ilerlemeye devam etmektedirler.
Hac Suresi’nin devam eden âyetinde ise mü’minlerin şu özelikleri ve onların karşılaşacakları güzellikler
haber verilmektedir.
“Gerçek şu ki, Allah imana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya
koyanları, içlerinden derelerin, ırmakların çağıldadığı has bahçelere kabul
edecektir. Çünkü Allah dilediğini yapar.”[5]
Hac Suresi’nin bu âyetlerinde Yüce Allah kâfirleri (hakikat inkârcılarını),
münafıkları (yarım gönüllü inananları) ve mü’minleri bu şekilde tanıttıktan
hemen sonra arkadan gelen âyette bu üç
gruba birden seslenerek şu tavsiyede bulunmaktadır:
“Kim ki Allah’ın kendisine bu dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini
zannediyorsa, (gereken bütün fiilî duaları yaptıktan ve her türlü meşru sebebe
sarıldıktan sonra) ellerini kaldırıp Allah’a dua etsin (sadece Yüce Allah’tan
istesin). Bir de (umut bağladığı o canlı ve cansız tüm aracılardan umudunu)
kessin. Baksın bakalım! Acaba başvurduğu bu (doğru ve yerinde) yöntem (kural,
ilke, düstur, metot) onun sıkıntıya düştüğü o şeyi (bunalım, stres, depresyon
vs.) ondan giderecek mi gidermeyecek mi (o zaman görsün! Elbette Yüce Allah o
sıkıntıyı ondan giderecektir!)”[6]
Bu âyetten anlaşıldığına göre Yüce Rabbimiz tüm insanlığa hitap ederek
sadece kendisine dua etmelerini ve araya hiçbir “aracı sokmamalarını”
istemektedir. Dolayısıyla bunalıma/depresyona/strese giren, ciddi sıkıntılarla
karşılaşan kimsenin yapması gereken tedaviyi yanlış yerlerde aramamak olmalıdır.
Sıkıntı varsa bunun çaresi de elbette vardır. Çare, her türlü maddî ve manevî
sebebe sarıldıktan sonra sonucu Yüce Allah’a havale etmek, sadece O’na güvenmek,
O’na şirk koşmamak, tüm canlı ve cansız aracıları devre dışı bırakmak ve iyi ve
güzel olanı sadece Yüce Allah’tan istemek ve beklemektir.
Sonuç olarak Hac Suresi’nin bu âyetleri, Kur’ân’ın çağrısına kulak veren
ve gereğini yapan kimselere Yüce Allah’ın mutlaka karşılık vereceğinin ve
onların sıkıntılarını gidereceğinin en büyük teminatıdır. Dolayısıyla ciddi
imtihanlarla karşılaşanların okuyacağı, idrak edeceği ve sarılacağı âyetler
bunlardır. Bu ve benzeri âyetler
sayısal olarak okunmak/üfürülmek için değil, anlaşılıp uygulanmak için gönderilmiştir.
İşte bu gerçeği özümseyenler için Kur’ân’ın hidayet kaynağı olacağında hiçbir şüphe yoktur. (21.10.2011)
Yorumlar
Yorum Gönder