Kin, Düşmanlık ve Adaletsizlik (147)
Kin, Düşmanlık ve Adaletsizlik (147)
İnsanlar hayatlarının her anında dengeli ve
ölçülü olmak zorundadır. Aksi halde adaletten uzaklaşıp zulme dalmaları hem
kendilerine hem de başkalarına zarar vermeleri kaçınılmazdır.
Örneğin bir kimse ölçüyü kaybettiğinde
sevmediği birine kin ve öfke duyabilir, ona düşmanlık yapabilir, eylem ve
söylemlerinde hak ve adaletten ayrılabilir. Dolayısıyla doğru kararlar verebilmek
için “kin, öfke ve nefret” gibi kötü duyguların kontrol altına alınması
gereklidir.
Bu bakımdan insanoğlu hayatının her anında
aşırılıklardan kaçınmalıdır. Haddi aşanlar ve ölçüyü kaçıranlar bir müddet
sonra kontrolü kaybeder; sürekli kusur/ayıp/açık/fırsat arar; sevmedikleri
kimselerin dedikodusunu/gıybetini yapar; böylece psikolojik yönden kendilerini
tüketir; beden ve ruh sağlıklarını da bozarlar.
Görüldüğü üzere insanoğlunda mevcut kin, öfke
ve nefret gibi kötü duygular günaha değil günahkâra, suça değil suçluya
yöneltilirse istikamet kaybedilir. Oysa köklü ve kalıcı çözüm için öncelikle “suça/günaha/yanlışa
götüren söz ve fiiller” tespit edilip bunlarla mücadele edilmeli, bunların
nedenleri ortadan kaldırılmalıdır.
Sebepler yerine sonuçları konuşmak/tartışmak
problemin ortadan kaldırılmasına hiçbir katkı sağlamaz. Bataklığı kurutmak
yerine sivrisineklerle uğraşmak, köklü ve kalıcı çözümler ortaya konulmasını engeller/geciktirir.
Dolayısıyla kötülükle/zulümle/yanlışla
mücadelede başarılı olmak isteyen kimse şahısları değil fikirleri/eylemleri
konuşmak, sonuçları değil sebepleri tartışmak, yanlışları ortadan kaldıracak
ilkeler ihdas etmek, sonra da herkesin bu kurallara uymasını sağlamak zorundadır.
Örneğin cinayetleri önlemek için “birisini
kasıtlı öldürene” en ağır ceza neyse o verilmelidir. Hırsızlık yapana “suça
denk caydırıcı ve can yakıcı ceza” neyse o verilmelidir. Fabrikasının atık
sularını arıtmadan dere ve göllere akıtan iş adamlarına “en ağır para ve hapis
cezası” neyse o verilmelidir. Çimento fabrikasının zararlı tozlarını filtre
etmeden havaya salan ve havayı kirletenlere “en ağır yaptırımlar” neyse onlar
uygulanmalıdır.
Belirlenen bu kuralları çiğneyenlerin adli ve
idari yönden cezalandırılması konusunda öncelikle mülki ve idari amirler, güvenlik
güçleri ve yargı mensupları (vali, kaymakam, il müdürleri, komiser, polis,
hakim, savcı, avukat ve tüm ilgili kişiler) görevlerini kusursuz yapmalı, suçlunun
hak ettiği cezayı alması konusunda görev ihmal edilmemelidir.
Cinayetten, hırsızlıktan, hava, nehir, göl ve
deniz kirliliğinden şikâyet etmek yerine bu kötü fiilleri işleyenlerin hak
ettikleri cezaya çarptırılması konusunda birey ve toplumun da bilinçli ve
duyarlı olması gerekir. Zira kirlilik bir sonuçtur; kirliliğin sebebi fabrikatörün
daha az masrafla daha çok kazanma hırsıdır/tutkusudur/ihtirasıdır.
Cinayet bir sonuçtur, cinayetin sebebi ise
katilin maktule duyduğu kin, düşmanlık ve öfkeyi kontrol edememesi ve elini
kana bulamasıdır.
İşte katili, hırsızı ve açgözlü işadamını
yanlışından vazgeçirecek olan sadece eğitim değil “etkin ve caydırıcı cezalar
içeren kanunlar” ve bunların eksiksiz uygulanmasıdır.
Birisini öldüren kendisinin de er ya da geç
öldürüleceğini bilirse kolay kolay cinayete yeltenmez/teşebbüs edemez.
Havayı, gölü veya nehirleri kirlettiği tespit
edilen bir işadamı çok ağır para cezasına çarptırılacağını, cezayı ödemekten
kurtulamayacağını ve “servetini bile kaybedebileceğini” bilirse fabrikasına filtre
sistemini “ekstra masraf” yapıp kurdurur, çalışmasını sağlar ve gerekli kontrolleri
de bizzat kendisi aksatmadan yapar.
Bir kadını, kızı veya çocuğu taciz eden veya
tecavüze yeltenen kişi bu eylemi sonunda rezil olacağını, en ağır cezalara
çarptırılacağını, hiçbir kimsenin ona acımayacağını ve torpille de kurtulamayacağını,
hatta öldürüleceğini bilirse o kötü fiili yapmayı aklına dahi getiremez.
Sonuç olarak, toplumda görülen kötülükleri,
yanlışları ve adaletsizlikleri engellemenin yolu sadece eğitimden değil doğru
dürüst kanunlar yapmaktan ve bu kanunları tavizsiz uygulamaktan geçer. Kin,
öfke ve düşmanlık ile hareket ederek haddi aşan, suç işleyen ve suçu ispatlanan
katile/hırsıza/dolandırıcıya kati surette acımamaktan geçer. Hırsızın ve
katilin yaptığını haklı göstermeye çalışmamaktan geçer. Hiç tanımadığı birine
yapılan bir haksızlığı gördüğünde sanki o haksızlık kendisine yapılıyormuş gibi
hissedip mağdurun yanında yer almaktan ve onu desteklemekten geçer. Zalimin
elinden tutup kötülüğüne mani olmaktan, kötülük yapma imkânlarını elinden
almaktan ve onu kötülük yapamaz hâle getirmekten geçer. (11.12.2009)
Yorumlar
Yorum Gönder