Hz. Peygamber’in Sünnetinden Örnekler-5 ( (134)
Hz. Peygamber’in Sünnetinden Örnekler-5 ( (134)
Hz. Muhammed, nafile/tatavvu ibadet etmek için eşinden izin isteme
nezaketini/ inceliğini/zarafetini gösterirdi.[1]
Hz. Muhammed, duygulandığı zaman ağlar, gözlerinden yaşlar akardı.[2]
Hz. Muhammed, kimsesizlere sahip çıkar ve onlarla ilgilenirdi.[3]
Hz. Muhammed, çocukları çok sever ve onlara değer verirdi.[4]
Hz. Muhammed, cemiyetin en zayıflarına, kadınlara ve yetimlere özel ilgi
gösterir, onların toplumda saygın bir yer edinmelerini isterdi.[5]
Hz. Muhammed, engellileri asla dışlamaz, onları topluma kazandırmaya
çalışırdı.[6]
Hz. Muhammed, misafirlere ikram ederdi, akrabalarının sorunlarıyla
ilgilenirdi.[7]
Hz. Muhammed, komşu haklarına riayet edilmesini tavsiye ederdi.[8]
Hz. Muhammed, mahremiyete dikkat eder, kapının üç kez çalınmasını söyler,
izin verilirse girilmesini, değilse dönülüp gidilmesini salık verirdi.[9]
Hz. Muhammed, hastaları ziyaret eder ve insanların acılarını paylaşırdı.[10]
Hz. Muhammed, ibret alınması tavsiyesiyle mezarlıkları ziyaret ederdi.[11]
Hz. Muhammed, iyi bir eş, iyi bir baba ve iyi bir dedeydi.[12]
Hz. Muhammed, eşleriyle istişare eder, onların görüşlerine değer verir,
asla onları dövmez, hakaret etmez, aşağılamaz ve kalplerini kırmazdı.[13]
Hz. Muhammed, çocukların dövülerek terbiye edilmesini asla onaylamaz,
tam tersine çocuklara “örnek olunmasını” tavsiye ederdi.[14]
Görüldüğü üzere Hz. Muhammed, tüm insanlar için “üsve-i hasene/rol
model”dir. O, Yüce Allah tarafından kendisine verilen nebîlik/peygamberlik
görevini hakkıyla yapmış ve ahirete irtihal etmiştir. Şimdi müslümanların
yapması gereken onu taklit etmek değil “örnek almak”, sünnetlerini doğru
öğrenmek, getirdiği son kitabı tüm dünyaya tebliğ etmek ve model bir İslam
toplumu inşa etmektir. Nitekim Kur’ân; “...Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur’ân’da müslüman diye
isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit
(model/örnek) olasınız...”[15] buyurmaktadır. Bu bakımdan Hz.
Muhammed, yaşadığı çağın insanlarına model olmuştur, bugün de müslümanların
yapması gereken onu örnek alarak tüm insanlığa model/tanık/şahit olmaktır.
Özetle, Hz. Peygamber’in sünnetini doğru bir şekilde anlamak ve onun
örnekliğinden yeterince istifade edebilmek için “teşebbüh/taklit” ile
“iktidâ/teessî/ittibâ” arasındaki farkı çok iyi bilmek, bilinçli bir faaliyet
olan “teessî” ile şeklen ona benzemek olan “taklit”i birbirinden ayırt etmek
gerekir.
Bir mü’min, Hz. Peygamber’i taklit etmekle değil, onun bir fiili hangi
maksatla yaptığını, amacının ne olduğunu bilmekle ve o amaç doğrultusunda o
fiili icra etmekle mükelleftir. Zira örnek almak, “öze, maksada ve amaca
ilişkin” bir faaliyet iken taklit ise “biçime ve şekle” ilişkin bir eylemdir.
Örnek almak, kişinin davranışlarında ciddi ve kalıcı davranışlara yol açarken,
taklit ise kişinin davranışlarında yüzeysel ve biçimsel bir değişim meydana
getirir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’e ittibâ etmek, onu taklit ile değil
davranışlarının arkasındaki amacı idrak etmekle mümkündür.
“Bağlayıcılık açısından farklılıklar arz eden sünneti” hiçbir ayrıma tabi
tutmaksızın bir bütün olarak değerlendirmek ve bu tür bir sünnet anlayışından
hareketle Hz. Peygamber neyi nasıl yapmışsa o şeyi robot gibi yapmayı marifet
zannetmek doğru değildir.
Sünnet, Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplumun
örf, âdet ve gelenekleri gereği yaptığı bazı uygulamaları “olduğu gibi alıp
tekrarlamak” değil, onun toplumsal ve evrensel model oluşturma anlamında
insanlığa sunduğu “kalıcı hayat prensiplerini” çağın ihtiyaçlarını da dikkate
alarak yeniden güncellemektir.
Toplumlar “zamana uyarlanabilen, ama ana damarı ve karakteristiği
bozulmadan sürdürülebilen gelenekler/sünnetler” sayesinde ayakta kalabilir. Bu
itibarla müslümanlar, bölünüp parçalanmamak, tefrikaya düşmemek, din
kardeşliğini pekiştirmek ve dünyada örnek alınan bir toplum olabilmek için
“müşterek bir gelenek/sünnet” oluşturmak zorundadır.
Sünnetin hayata aktarılması, ümmetin
tamamının sahip çıkması gereken bir görevdir. Bu konuda ilahiyat
akademisyenlerinin, din görevlilerinin veya eğitimcilerin faaliyetleri gerekli
ancak yeterli değildir. Onların rehberliği ve koordinasyonuyla bütün
mü’minlerin elini taşın altına koyması, mesuliyet alması, sorumluluk, duyarlılık
ve farkındalık sahibi olması ve merdivenaltı din tüccarlarından/çakma
dindarlardan/hoca müsveddelerinden korkmadan bu mücadeleye destek vermesi
şarttır.
Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ilkokul, ortaokul ve liselerdeki din
kültürü ve ahlâk bilgisi ders kitaplarında “yaşanabilir İslam ve sünnet”
modeline ağırlık verilmesi, bireyin ve toplumun hayat tarzı kılınmak üzere
kapsayıcı ve kuşatıcı bir “sünnet (siret) müfredatının” acilen yapılması son
derece önemlidir.
Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirleri “sadece tarihî değeri haiz bir
bilgi hazinesi” değildir. Onun sahih sünneti, her çağın insanını iyiye ve
güzele yönlendiren, onlara dünya ve ahiret mutluluğunu elde etmenin yollarını
gösteren/öğreten çok önemli ilke ve prensipleri içinde barındıran bir
kılavuzdur. (11.09.2009)
[1] İsrâ, 17/79; Kâf, 50/40;
İnsân, 76/24-26; Müzzemmil, 73/20; İbn Hıbbân, Ebû Hâtim
el-Bustî, Sahîhu İbn Hıbbân, Thk.: Şu’ayb el-Arnaûd,
Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1993, II, 386.
[2] Buhârî, 23/Cenâiz, 44, 45
(II, 84-85); 75/Merdâ, 9 (VII, 5); Müslim, 11/Cenâiz, 6 (I, 635-636), nr: 11,
12; 43/Fedâil, 15 (II, 1807-1808), nr: 62; Dârimî, Mukaddime, 1 (I, 13); Ebû
Dâvûd, 20/Cenâiz, 35-36 (III, 513); Tirmizî, 8/Cenâiz, 14 (III, 314-315);
Nesâî, 21/Cenâiz, 101 (IV, 90); İbn Hanbel, V, 204.
[3] Nîsâ,
4/36; Buhârî, Salât, 72; Müslim, Cenâiz, 71, Fedâil, 76; Tirmizî,
Büyu’, 52.
[4] Buhârî, 26/Umre,
13 (II, 204); 47/Şirket, 13 (III, 113); 56/Cihad, 147, 148, 196 (IV, 21,
39); 77/Libas, 99, 100 (VII, 67, 68);
80/Daavât, 3 (VII, 156); 93/Ahkâm, 46 (VIII, 124); Müslim, 15/Hac, 85 (I,
1000); 32/Cihad, 8 (II, 1364); 43/Fedâil, 11(II, 1885); Ebû Dâvûd, 15/Cihad,
11, 54 (III, 59, 121); Tirmizî, 14/Diyât, 14 (IV, 22-23); 19/Siyer, 48 (IV,
162); 46/Menâkıb, 30 (V, 661); Nesâî, 24/Menâsik, 121
(V, 212).
[5] Nîsâ,
4/10; En’âm, 6/152; İsrâ, 17/34; Zâriyât, 51/19; Buhârî, Nafakât, 1; Müslim,
İmân, 145; İmam Mâlik, Zekât, 6; Ebû Dâvûd, Harâc, 19-20; Tirmizî,
Birr, 14; İbn Mâce, Edeb, 6; İbn Hanbel, II, 440; V, 250.
[6] Nûr,
24/61; Buhârî, Cihâd, 164; Müslim, Mesâcid, 264; Ebû Dâvûd, Salât, 64; İmâre,
3; İbn Hanbel, XI, 350; İbnü’l-Esîr, Ebü’s-Seâdât Mecdüddîn el-Mübârek b.
Esîrüddîn Muhammed b. Muhammed eş-Şeybânî el-Cezerî, Câmiu’l-usûl fî
ehâdisi’r-resûl, Thk.: Abdulkadir el-Arnaût, Mektebetu dâri’l-beyân, Basım
yeri yok, 1969-1972, XII, 617.
[7] Nîsâ,
4/36; Nahl, 16/90; Haşr, 59/9; Buhârî, Menâkibü’l-ensâr, 10; Edeb, 11, 15, 31,
85; Müslim, Edâhî, 37; Eşribe, 174; Birr, 17, 19; Ebû Dâvûd, Et’ıme, 54; Zekât,
45; Edeb, 43; Tirmizî, Birr, 49; Zekât, 26; Nesâî, Fer’, 2; Zekât, 52; İbn
Mâce, Zühd, 23; İbn Hanbel, I, 143, 195; II, 374; IV, 157, 283.
[8] Buhârî,
Edeb, 20, 31, 85; Müslim, İmân, 141; Ebû Dâvûd, Edeb, 122, 123; Büyu’, 73;
Tirmizî, Birr, 28; İbn Mâce, Zühd, 25; Dârimî, Siyer, 3; İbn Hanbel, I, 402;
II, 506; Taberânî, el-Mu’cemu’l-kebîr, IV, 268.
[9] Nûr,
24/27-28; Buhârî, İsti’zân, 13.
[10] Buhârî,
Cenâiz, 2; Merdâ, 4; Müslim, Birr, 40, 43, 53; Selâm, 47; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 3,
8; Tirmizî, Birr, 64; Tıb, 35; İbn Mâce, Cenâiz, 1; İmam Mâlik, Ayn, 7; İbn Hanbel,
III, 23, 174, 461.
[11] Müslim,
Cenâiz, 103-104, 108; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 75, 77; Tirmizî, Cenâiz, 60; İbn
Hanbel, VI, 180.
[12] Buhârî,
Nikâh, 81; Nafakât, 8; İdeyn, 2; Edeb, 22; Salât, 106; Müslim, Fedâil, 79;
Talâk, 23; Mesâcid, 41; Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 27; Tirmizî, Menâkıb, 30, 63;
Nesâî, Tatbîk, 82; Dârimî, Nikâh, 3; İbn Hanbel, VI, 100, 466.
[13] Buhârî,
Şurûd, 15, Nikâh, 94; Müslim, Fedâil, 70, 79; Ebû Dâvûd, Tahâret, 55; Nikâh,
40, 41; Tirmizî, Radâ, 11; İbn Mâce, Nikâh, 50.
[14] Ebû
Dâvûd, Edeb, 143, 144; Salât, 26, 96; Tirmizî, Birr, 32, 33, Cum’a, 60; Salât,
182; İbn Hanbel, IV, 77.
[15] Hac, 22/78.
Yorumlar
Yorum Gönder