Eşcinsellik tedavisi mümkün olan bir sapkınlıktır! (162)
Eşcinsellik tedavisi mümkün olan bir sapkınlıktır!
(162)
Günümüzde bazı sorumsuz medya
organları tedavisi mümkün olan eşcinselliği/ lezbiyenliği normal bir durummuş
gibi gösterme gayreti içindedir. Oysa bilinmektedir ki eşcinsellik/lezbiyenlik
insan türüne/onuruna saldırı özelliği taşıyan ve hayvanların bile yapmadığı “iğrenç
ve çirkin bir sapkınlıktır/hastalıktır.”
Bazı çevreler bilinçli olarak “özgürlük
maskesi” altında bu iğrenç fiili meşru göstermeye çalışmaktadır. Bu kimselerin
iğrenç bir davranışı sevimli/doğru gösterme hakları varsa bizim de bir müslüman
olarak “düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde” İslâm’ın meseleye nasıl
baktığını ortaya koyma ve bu çirkin fiili “eleştirme hakkımız” vardır.
Genel kabule göre eşcinsellik/lezbiyenlik
insanda doğal olarak var olan bir yönelim olmayıp “sosyal öğrenmeyle ve yanlış
eğitimle” gelişmiş bir durumdur. Biyolojik doğaya uymayan bir sapma halidir.
Nitekim Yüce Allah, Nuh kavminden önce hiçbir toplumun bu ahlaksızlığı yapmadığını haber vermektedir.
(A’raf, 7/80)
Eşcinsellik tehlikeli bir sapkınlık,
tüyleri ürperten fena bir rahatsızlıktır. Zira bu sorun, geçiştirilecek sıradan
bir mesele değil “insan neslinin geleceğini, varlığını, devamını tehdit eden”
büyük bir ahlâksızlıktır.
Eşcinsellik, “neslin korunması” konusunda
hassas olan müslümanların kahir ekseriyetini oluşturduğu toplumda hiçbir
surette meşru gösterilemeyecek fıtrattan sapma hâlidir. Zira müslüman toplumun
bütün değerler sistemini alt üst etme potansiyelini/ tehlikesini içinde
barındıran eşcinsellikle mücadele her mü’minin asli görevidir.
Eşcinselliği/lezbiyenliği normal gören başka
din mensuplarının veya dinsizlerin/ inançsızların/deistlerin/agnostiklerin/hümanistlerin
bu kişisel tercihlerini “kendi özel yaşamlarında” sürdürmeleri ve toplumu
rahatsız etmemeleri halinde kendilerine müdahale edilemez. Ancak bu sapkınlığı normal
görme, gösterme, onaylama, savunma ve herkesin böyle olması için çalışma
hakları hiçbir şekilde hoş görülemez ve kabul edilemez.
Zira bir müslüman herkesin inandığı,
düşündüğü, hissettiği, hayâl ettiği şekliyle yaşamasına karışmaz; kendi özel
hayatlarında bu fiili işlemelerine müdahale etmez; herhangi bir şiddete maruz
kalmalarını doğru bulmaz. Çünkü bu sapkın tercihi yapan kimselerin de toplumda
yaşama hakları vardır.
Ancak bu fiili “açıkça işlemeleri”,
toplumun huzurunu bozmaları ve eşcinselliği haklı ve meşru göstermeye
çalışmaları kati surette kabul edilemez ve bu, tenkit edilir. Eşcinselliği
onaylamayanlar konuyla ilgili görüşlerini ve bunun gerekçelerini ortaya koyarlar.
İnsan neslini tehlikeye atan bu sapkınlığı meşru görmediklerini ve bunun genel
ahlâk kurallarına aykırı olduğunu ifade ederler.
Kısaca eşcinsellik, normal bir hâl değildir;
insan doğasına bir saldırıdır; insan türünü yok edecek bir sapkınlıktır. Kişinin sadece kendi hazlarının
peşinde koşturmasından, kendini hayvandan da daha aşağı bir konuma düşürmesinden
(A’raf, 7/179; Furkan, 25/44; Tin, 5)
başka bir şey değildir. Konu ile ilgili ayetlere bakalım.
Kur’an-ı Kerim, nefsinin arzu ve
isteklerini ilah edinen kimseleri şöyle kınamaktadır:
“Sen hiç kendi heva ve heveslerini
tanrılaştıran [birin]i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi sorumlu
olacaksın?” (Furkan, 25/43)
“Kendi arzu ve özlemlerini tanrı edinen ve
[bunun üzerine] Allah’ın, [zihninin hidayete kapalı olduğunu] bilerek
saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üzerine bir perde
çektiği [insan]ı, hiç düşündün mü? Allah[ın onu terk etmesin]den sonra kim ona
doğru yolu gösterebilir? O hâlde, hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız?”
(Casiye,45/23)
Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim, eşcinselliği
tarihte ilk kez uygulayan Lut kavminin hâline işaret etmekte ve bunun iğrenç
bir davranış olduğu şöyle ifade etmektedir:
“Lût’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine
şöyle demişti: ‘Sizden önce âlemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi
yapıyorsunuz? Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere
yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.’” (A’raf,
7/80-81; Ayrıca geniş bilgi için bkz; Hud, 11/ 69-83)
Elbette insanoğlunun istediği gibi yaşama
hakkı ve özgürlüğü vardır. Ama bu özgürlük, başka insanların ve özellikle insan
soyunun geleceğini ilgilendiriyorsa ve tehlikeli bir boyuta ulaşmışsa bu durum özgürlük
olma özelliğini kaybetmiştir. Sadece arzularını tatmin etmekten başka bir şeyi
düşünmeyen gözü dönmüşlük hâlini hoş karşılamak mümkün değildir. Zira
eşcinsellik/lezbiyenlik fıtrattan sapma, yozlaşma, çürüme, kokuşma ve bozulma
halidir.
Medeniyet tarihçileri tarafından
belirtildiği üzere Grek uygarlığının en zirve noktadayken birdenbire tarih
sahnesinden silinmesinin temel nedenlerinden biri “çocuklarla eşcinsel ilişkiye
girecek kadar sapkınlık içinde olmalarıdır” ki buradan herkes gereken dersi
çıkarmalıdır.
Bu itibarla insan soyunun geleceğini tehdit
eden sapkın cinsel tercihleri cazip hâle getirmeye çalışmak, bazı medya
organlarında özendirici yayınlar yapmak müslüman topluma yapılacak en büyük kötülüktür.
Dolayısıyla bu tür faaliyetleri olumlu karşılamak ve tepkisiz kalmak mümkün
değildir. Unutulmamalıdır ki bu yalnızca İslâmî bir mes’uliyet değil, aynı
zamanda insanî bir sorumluluktur.
Eşcinselliğin “anormal bir davranış”
olduğunu uzman pedagog Adem Güneş şöyle ifade etmektedir:
“Eğer eşcinsellik normal bir davranış olsa
idi, eşcinseller bu hallerinden şikâyetçi olmazlardı. Halbuki, terapi
görüşmelerinde ortaya çıkan bir gerçek var ki, eşcinseller kendi hallerinden
iğrenmekte ve ‘ne olur lütfen yardım’
diyerek yardım istemektedirler.
Eğer eşcinsellik normal bir davranış
olsa idi, eşcinsellerin anne-babaları çocuklarının durumlarını öğrendiği an
kurşun yemiş gibi yere yığılmaz ve hayatlarının geri kalan kısmı kâbusa
dönüşmezdi. Kardeşinin eşcinselliğini öğrenen bir kişi, böylesi bir kardeşin
varlığından rahatsız olmazdı.
Eşcinsellik normal bir davranış olsa
idi, bir bayan kendi eşinin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde, rahatsız olmaz, onu
o hali ile kabul eder, çocuklarına babaları ile ilgi durumu oturur, bir
kahvaltı sırasında rahatça anlatabilirdi. Ancak hiçbir kadın yoktur ki, eşinin
eşcinsel olduğunu öğrendiğinde hayatı kararmamış olsun. Veya hiçbir çocuk yoktur
ki babasının eşcinsel olmasından dolayı ruhu bu durumu kabul ediyor olsun.
Eşcinsellik, normal bir davranış olsa
idi ve sadece bizim ülkemizde (ve iddia edildiği gibi) geri kalmış bir
kültürden dolayı konu tepki çekiyor olsaydı, dünyanın diğer ülkelerindeki
kişiler böylesi bir davranış sapmasını kabul ediyor olurlardı. Hâlbuki
eşcinsellik bütün dünya vatandaşları tarafından ‘ret’ edilen bir davranış
sapmasıdır. İster Yunanistan, ister İspanya ve isterse de Hollanda... Dünyanın
hiçbir bölgesinde eşcinsellik kabul gören bir davranış şekli değildir. Bazı
ülkelerde konunun bizdeki kadar hararetle tartışılmıyor oluşunu o ülkelerdeki
kişilerin eşcinselliği kabul etmesi olarak yorumlamak oldukça yanlıştır. Zira
bireysel düşünen toplumlarda ‘aman bana ne... ne hali varsa görsün’ diye
olaylara bakıldığı için bir sessizlik hakimdir. Yoksa dünyanın en özgür
ülkelerinde bile hiçbir kadın yoktur ki, kendi kocasının eşcinselliğini içine
sindirebilsin.
Eşcinsellik bir normal davranış olsa
idi, eşcinseller kendi çocuklarının da eşcinsel olmalarını isterdi. Ama hiçbir
eşcinsel yok ki, kendi çocuklarının da aynı duruma düşmesine gönlü razı olsun.
Eğer eşcinsellik normal bir davranış
olsaydı, herhangi bir din tarafından da kabul edilen bir davranış şekli olurdu.
Ne Hıristiyanlıkta ne Musevilikte ne Mecusilikte ve hatta ineklere tapınan
Hinduizm’de bile eşcinsellik kabul edilmemekte ve şiddetle reddedilmektedir.
Özetle,
eşcinsellik bir davranış bozukluğudur ve tedavi edilmesi gereken hastalıktır/sapkınlıktır.
Gelmiş geçmiş bütün toplumların eşcinselliği “anormal bir davranış” olarak
kabul etmeleri göstermektedir ki bozulmamış vicdan, eşcinselliği/lezbiyenliği onaylamaz.
Aynı şekilde eşcinsel eğilim gösteren kişilerin bizzat kendilerinin kendi
durumlarından rahatsızlık duymaları, yaşamın onlardan bazıları için çekilmez
hal alması ve bir kısmının intiharı seçmesi üzerinde düşünülmesi gerekir.
Dolayısıyla ortadaki bu sorunu görmezden gelmek yanlıştır. Bu insanlara tedavi
imkânları sunmak yerine ‘Onları olduğu gibi kabul edelim’
demek doğru olmadığı gibi iyi niyetli bir yaklaşım da değildir.
Öte yandan eşcinselliği “masum bir eğilim”
gibi görmek/göstermek de yanlıştır. Ancak doğuştan, yani hormonal bozukluklar
sebebiyle fizyolojik olarak bir erkeğin kendini kadın gibi hissetmesi, erkek
üreme organlarına sahip olduğu halde kadınlara ilgi ve arzu duymaması, her
refleksinde ve eğiliminde kadınsı özelliklerinin ortaya çıkması hâli bundan
müstesnadır. Böylelerinin durumu çok özeldir ve beyanları/talepleri
doğrultusunda ameliyatla cinsiyet değiştirmeleri mümkündür. İslâm noktayı
nazarından buna “hazık tabibin”, yani; mesleğinde uzman ve takva sahibi bir
doktorun karar vermesiyle ameliyat gerçekleşebilir. Bizim bahsettiğimiz “eşcinsellikle”
bu gibi “milyonda bir görülen münferit durumların” hiçbir ilgisi yoktur.
Lakin çağımızda eşcinsellik genel olarak bu
kalıtımsal/fizyolojik/istisnai durumdan çok “bir tercih” olarak ortaya çıkmakta
ve ilave faktörlerin etkisiyle yayılmaktadır. Bu durum, yukarıda bahsedilen Kur’an’ın;
“Siz
kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz” (7/A’raf,
80-81) dediği ahlakdışı bir sapkınlığı ifade etmektedir. Bunun mezkûr istisnaî
durumla ilgisi yoktur ve “özgür iradeye dayalı tercih” olduğu açıktır. Bu,
Allah’ın yaratışına ve insan fıtratına aykırı olup hem ahlâkî hem de hukukî
açıdan suçtur/cürümdür.
Bunun yanında kültürel olarak eşcinselliğin
medya ve internet vasıtasıyla empoze edilmesi, teşvik edilip özendirilmesi
yanlıştır. Asıl söz konusu olan mesele budur. Medyanın ve çeşitli platformların
bu amaçla kullanımı “ifade özgürlüğü veya kişinin özel tercihleri” kapsamına
giremez. Tekrar belirtelim ki, eşcinsellik/lezbiyenlik doğrudan doğruya bir
sapkınlıktır ve toplumun geneli için ciddî bir tehdittir.
Buradan hareketle çözüm için şunlar söylenebilir:
ABD’de “Ulusal Eşcinsellik Araştırma ve
Tedavi Birliği” gibi bir merkezin var olması, bu hastalığa yakalananların tedavi
ve rehabilite edildiği bir mekânın olduğunun ve eşcinselliğin “bir hastalık olarak”
kabul edildiğinin apaçık göstergesidir.
Sağduyu sahibi insanlar seslerini
yükseltmeli, insan doğasına aykırı eşcinselliğin aleyhine tavır takınmalı, duygularıyla
değil akıllarıyla karar vermeli; “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”
sözünün İslâm’ın temel ilkelerine taban tabana zıt olduğunu ve Hz. Peygamber’in
sünnetiyle de alenen çeliştiğini bilmelidirler.
Aileler unutmamalıdırlar ki medya
organları, sosyal medya ve internet, eşcinselliğin yayılmasında büyük rol
oynamaktadırlar. Bu konuda herkes üzerine düşen vazifeyi yapmalı, aileler,
çocukluk yıllarında erkek çocuklarına “kız çocuğu” muamelesi, kız çocuklarına da
“erkek çocuğu” muamelesi kesinlikle yapmamalıdır. Ayrıca erkek çocuklarının
cinsel gelişim süreçlerinde babalar birtakım yanlışlar yapmamalı ve erkek
çocukları da cinsel tacizlerden korunmalıdır. Zira erkek çocuğunun başına gelen
taciz “eşcinsel eğilimi” tetiklemektedir.
Eşcinsellerle/lezbiyenlerle ilgilenecek
psikolog ve psikiyatristler bu konuda özel eğitim almalı ve “onarım terapisi”
yaygın hale getirilmelidir.
Özgürlükler diyerek eşcinsellerin/lezbiyenlerin
haklarını korudukları iddiasıyla ortaya çıkıp açıklamalar yapan ve dışarıdan
fonlanan bazı örgütler de, “bu açıklamaların negatif etkilerinin olabileceğini,
kimlik sorunu yaşayabilecek gençleri/çocukları etkileyebileceğini ve onların ruh
sağlığını bozabileceğini” hesaba katmak zorundadırlar.
Sonuç olarak, bu makalede yazılanları
özellikle eşcinseller/lezbiyenler dikkatle okumalı, meselenin dinî boyutu
hakkında fikir sahibi olmalıdır. Bütün müslümanlar da bu toplumsal problemi
çözmek için üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli ve bu sapkınlıkla
elbirliğiyle mücadele etmelidir. Herkes mahşer günü sorumluluktan kurtulmak
için üzerine düşen vazifeyi şimdiden eksiksiz yerine getirmelidir. (24.04.2010)
Yorumlar
Yorum Gönder