Çok Çocuk Yapmak Marifet mi, Mes’uliyet mi? (165)
Çok
Çocuk Yapmak Marifet mi, Mes’uliyet mi? (165)
Geçmişten günümüze bazı müslümanların
yanlış anlayıp uygulayageldikleri konulardan birisi de “bakabileceklerinden
fazla çocuk yapmayı marifet zannetmeleridir.”
Oysa Kur’an’a bakıldığında görülür ki, insanın
dünyaya gelmesine vesile olduğu çocukları onun için bir “imtihan” nedenidir.
Zira dünyaya gelmesine sebep olduğu çocuklarına gereken alakayı göstermeyen,
onları en güzel şekilde terbiye etmeyen anne ve baba mesul olur. Nitekim
kendilerine bahşedilen evlat gibi önemli imkânı/imtihanı iyi değerlendirmeyen ve
onları iyi yetiştiremeyenler sorumlu olacaklarını bilmelidir.
Kur’an-ı Kerîm, geçmiş dönemlerde daha çok
servet biriktirmekle ve çok çocuk yapmakla övünenlerin nasıl bir sonuçla karşılaşacaklarını
güzel bir misalle açıklamakta ve buradan da tüm müslümanlara çok önemli mesaj
vermektedir. Ayeti birlikte okuyalım.
‘Bilin
ki [ey insanlar,] bu dünya hayatı, sadece bir oyundan, geçici bir eğlence ve
güzel bir gösteriden, birbirinizle büyüklük yarışı[na girişmenizden] ve daha
çok servet ve çocuk sahibi olma hırsın[ız]dan ibarettir. Bu (dünya)nın durumu,
[hayat getiren] yağmurun hikayesine benzer: yağmurun yeşerttiği bitki, toprağı
ekenlere sevinç verir; ama sonra kurur ve sen onun sarardığını görürsün;
sonunda toprak haline gelir. Ama öteki dünyada [insanın durumu ile ilgili ebedî
hakikat açıkça ortaya çıkacaktır]: [ya] şiddetli azap yahut Allah'ın
bağışlayıcılığı ve hoşnutluğu; çünkü bu dünya hayatı, kendini kandırmanın
zevkin(i tatmak)tan başka bir şey değildir.’ (Hadid, 57/20)
Bu ayet-i kerimeden çoklukla övünme
arzularını kontrol edemeyen ve çok çocuk sahibi olmayı marifet zannedenlerin büyük
bir mesuliyet altına girdikleri sonucuna varılabilir.
Diğer taraftan çocuk sahibi olma nimetini doğru
değerlendiremeyen anne ve babalar da sorumlu olur ve bu nimetten ayrıca hesaba
çekilir. Nitekim ayet-i kerime gayet açıktır.
‘Ve o Gün hayatın nimetleri[ne karşı yaptıklarınız] için
mutlaka sorguya çekileceksiniz!’ (Tekasur, 102/8)
Dolayısıyla bu ayetlerden anlaşılıyor ki, iyi
yetiştirilmemiş, ilgisizliğe, bilgisizliğe, yalnızlığa ve sevgisizliğe terk edilmiş
çocuk dünyaya gelmesine vesile olan anne ve babasının ahirette kazanmasına
değil kaybetmesine neden olabilir.
“Mallarınız ve çocuklarınız (servet, makam,
mevki, şan, şöhret, güzellik, sosyal statü, rütbe vs.) sizin için bir imtihan
sebebidir” buyurulan ayetlere bakıldığında görülür ki, bu ayetleri doğru
anlamayanlar çok çocuk yapmayı marifet zannetmekte ve kendilerini fena halde aldatmaktadır.
Zira çocuklarına yeterli derecede ilgi ve
şefkat göstermeyen anne ve babalar bundan dolayı sorumlu olur. Onlara maddi ve
manevi ilgiyi göstermeyen, en güzel şekilde terbiye etmeyen, hem kendilerinin
hem de toplumun başına bela edenler bunun bedelini dünyada da ahirette de mutlaka
öderler.
Konu ile ilgili âyetlere bakalım.
“Ve bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sadece bir sınav
ve bir ayartmadır ve (yine bilin ki,) Allah'tır, katında en büyük ecir bulunan!” (Enfal, 8/28)
“Siz ey imana ermiş olanlar! Bakın,
eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazısı size düşmandır: öyleyse onlara
karşı dikkatli olun! Ama [hatalarını] hoş görür, tahammül eder ve affederseniz,
bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, bir rahmet kaynağıdır.” (Tegabun,
64/14)
“Siz ey imana ermiş olanlar! Malınızın mülkünüzün veya
çocuklarınızın (çokluğu ile övünmenin) sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasına izin
vermeyin: çünkü böyle davranan herkes ziyana uğrayanlardan olur!” (Münafikun, 63/9)
Nitekim dünyaya gelmesine vesile olunan çocuklara güzel imkânlar sağlamayan
ve iyi yetişmeleri için gerekli alt yapıyı hazırlamayan anne ve babalar mutlaka
sorumludur.
Bu vesileyle şu da ifade edilmelidir ki, bir
toplumda yeterince ilgi ve şefkat görmeden, dini ve ahlaki değerlerden yoksun
yetişen çocuklar varsa, bunlara din eğitimi verme görevi o topluma düşer. Devlet
ehil kimseler aracılığıyla bu çocukları her yönden eğitmek zorundadır. Aksi
halde bunlar ileride o toplumun başına bela olur; sürekli problem çıkartır ve
bunların yaptıkları hatalar nedeniyle İslam dünyaya yanlış tanıtılır.
Dolayısıyla iyi yetiştirilmeyen çocukların yaptıkları yanlışlardan belirli
oranda günah/kifl de görevini yapmayan müslümanlara yüklenir. Zira pasif müslümanlar
Kur’an ve sahih sünnetin temel ilkelerine aykırı şekilde toplumdaki bireylerin
yanlışlarına duyarsız, tepkisiz ve kayıtsız kalmış, nemelazımcılığı seçmişlerdir.
Diğer taraftan Kur’an, mal ve çocukların da
birer imtihan aracı olduğunu şöyle haber vermektedir:
‘Sizin malınız mülkünüz ve çocuklarınız, sadece bir
sınama ve bir ayartma aracıdır, halbuki Allah katında muhteşem bir ödül vardır.’ (Tegabun,
64/15)
Bu bakımdan çocuklarını iyi yetiştiremeyecek
kimselerin sayıyı artırmak için çabalamaları, çok çocuk sahibi olmayı “emir zannetmeleri
yahut Hz. Peygamber’in tavsiyesi/sünneti olarak görmeleri” son derece sakat bir
anlayıştır.
Zira Kur’an, bu konuda müslümanları şöyle
uyarmakta ve onlara sorumluklarını hatırlatmaktadır:
‘Siz ey imana ermiş olanlar! Yakıtı insanlar ve taşlar
olan [öteki dünyanın] ateş[in]den kendinizi ve size yakın olanları
(ailenizi) koruyun….’ (Tahrim, 66/6)
Çocuklarına gereken din ve ahlak
eğitimini vermeyen, onları dünya ve ahiretin sıkıntılarından koruyamayan anne
ve babalar bu ayeti doğru anlamaya mecburdur.
Diğer taraftan Hz. Peygamberin; “Evlenin! Çoğalın zira ben kıyamet günü
ümmetimin çokluğu ile övünürüm” şeklindeki sözleriyle kast ettiği kimseler
asla “kalitesiz bir çokluk/ yığınlar/ kitleler” değildir. O,
bu sözüyle “kaliteli ve erdemli müslümanlar
topluluğunu” kast etmiş olmalıdır. Zira her zaman kaliteye önem veren
Hz. Peygamber’in “çoklukla övünmeyi adet haline getirmiş Cahiliyye mantığıyla konuşması”
ve sadece sayıya odaklanması söz konusu olamaz. Nitekim bu rivayetin de raviler
tarafından yanlış anlaşılıp aktarılması ve Hz. Peygamber’in kastının doğru anlaşılamaması
kuvvetle muhtemeldir. Çünkü “Kuvvetli mü’min
(ilmen, fikren, bedenen, ruhen, ahlaken) zayıf mü’minden daha hayırlıdır ve
Allah’a daha sevimlidir’ diyen bir peygamberin çoklukla övüneceğini,
kaliteyi tamamen göz ardı edeceğini düşünmek Hz. Peygamber’in sahih sünnetini hiç
anlamamak demektir.
Bu bakımdan mezkûr hadisi doğru anlamak
için her fırsatta en üst düzeyde ve en güzel şekilde İslam’a hizmeti etmeyi, İslam’ın
mesajını tüm dünyaya duyurmayı, davranışlarıyla insanlığa örnek olmayı tavsiye
eden, sürekli olgun ve kâmil mü’min olmaya vurgu yapan Hz. Muhammed’i doğru tanımak
ve tanıtmak gerekir. Bu nedenle Hz. Peygamber’in sözlerinin tamamına bakmak,
sünneti parçacı değil bütüncül okumak şarttır.
Örneğin Kur’an, Cahiliyye dönemindeki
sınırsız evliliği dört kadınla sınırlandırmış ve adaleti sağlama bakımından “tek
eşliliği” tavsiye etmiştir. Bu ayeti doğru anlayan ve açıklayan Hz. Peygamber
de sürekli “tek eşlilik tavsiyesinde” bulunmuş ve kızı Fatıma’nın üzerine kuma
getirilmesine karşı çıkmıştır. Dolayısıyla bu iki temel kaynağın (Kur’an ve
sünnet) gösterdiği amacı, gayeyi, maksadı ve varmak istediği hedefi doğru
tespit edenler Kur’an ve sünneti en iyi anlayanlardır. Şurası açıktır ki, her iki
kaynak da insanlara zorunlu durumlar hariç “tek eşliliği” önermektedir.
İşte bu ayet ve hadisin haber verdiği gerçeği
anlamak için çaba sarf etmeyenler “Hz. Peygamber’in ümmetinin çokluğuyla ilgili
yaptığı mezkur tavsiyeyi” de yanlış anlamış, “kaliteden ziyade sayıya” önem
vermişlerdir. Oysa Kur’an ve sünnet her fırsatta “çokluktan” ziyade “kaliteyi”
önem vermiş, inananların muttaki, muhsin, muhlis ve erdemli olmalarını tavsiye
etmiştir. Konu ile ilgili şu ayetlere bakalım:
‘…Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip
gelen nice küçük (kaliteli, ahlaklı, erdemli ve profesyonel) topluluklar
vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/249; bkz. Enfal, 8/66; Çoklukla övünüldüğünde karşılaşılan hal ile ilgili bir uyarı için
bkz. Al-i İmran, 3/152)
Özetle müslümanlar ilgilenecekleri,
iyi eğitim imkânları sağlayacakları, gönüllerini Allah ve peygamber sevgisiyle dolduracakları,
sağlam dinî bilgilerle donatacakları kadar çocuk sahibi olmalıdır. Böyle bir ortamı
hazır etmeden sırf zevk uğruna ya da “nasıl olsa rızkı veren Allah’tır” diyerek
çok çocuk yapmak doğru değildir. Bunu Yüce Allah’ın emri zannetmek yanlıştır. Çok
çocuk yapmak marifet değil aksine mes’uliyettir. Unutmamak gerekir ki dünyaya
gelmesine vesile olunan çocukların iyi yetiştirilip yetiştirilmediğinin hesabı
ahirette anne ve babaya sorulacaktır. Zannedilenin aksine doğurup sokağa bırakmak
ve onların yetişmesine hiçbir katkı sunmamak büyük vebaldir.
Sonuç olarak, aklı başında bir mü’min
bakabileceği ve yetiştireceği kadar çocuk sahibi olur, cinayet olan kürtaja
sebebiyet vermeden önceden gerekli korunma önlemlerini alır. Psikologların da
tavsiyesi olan en az üç çocuğa güzel şekilde bakıp yetiştireceğine inanıyorsa bu
sayıya ulaşır. Çocuklarını gerçek anlamda seven anne babalar, onların cehennem
yakıtı olmalarını istemiyorlarsa onları Allah ve Peygamber sevgisiyle ve sağlam
ve güvenilir dinî bilgilerle donatmalı, bu görevlerini hakkıyla yapmalı,
yavrularının iki cihanda da mutlu olmaları için gayret etmelidir. Nitekim bir
insan, ciğerparesini cehennem yakıtı olmaktan kurtarmak için elinden geleni
yapmış ve ona güzel bir terbiye vermişse çocuğuna en büyük iyiliği yapmıştır.
Diğer bir ifadeyle bir insan çocuğunun kaliteli ve iyi müslüman olarak yaşaması
için elinden geleni yapmışsa, çocuğuna en büyük mirası bırakmış, bu arada kendi
amel defterini açık tutmayı başararak kendisine de “iyilik” etmiştir. Böyle bir
imkânı bilerek ve isteyerek değerlendiremeyenler ise başlarına bela almış,
adeta kendi ayaklarına kurşun sıkmışlardır. (14.05.2010)
Yorumlar
Yorum Gönder