Çıkmaz Sokak, Ümitsizlik ve İslam (158)
Çıkmaz
Sokak, Ümitsizlik ve İslam (158)
Günümüzde insanların en çok karşılaştığı ya
da bilinçli olarak içine düştüğü ya da düşürüldüğü derin buhranlardan biri de “çıkmaz
sokağa girdikleri düşüncesidir.” Bir başka ifadeyle “Yüce Allah’tan ümit kesme
halidir.”
Gerçekten de çağımızda bir insanın
çıkmaz sokağa girdiğini düşünerek Allah’la ve hayatla bağlarını koparması, yani
Yüce Allah’tan ümidini kesmesi sık karşılaşılan durumlardandır. Bu kimselerin
ciddi bir tedavi sürecinden geçmemeleri halinde ilerleyen yıllarda bazı psikolojik
rahatsızlıklara yakalanmaları imkân dâhilindedir. Bu yeis hali bir insanın
içine düşebileceği en büyük yanlış ve kendisine yapabileceği en büyük kötülüktür.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, Allah’a
bütün hücreleriyle ve gönülden inanan ve bu dünyaya imtihan maksadıyla
geldiğini bilen bir insan asla Allah’tan ümidini kesmez. Kesiyorsa o kimsedeki
imanın seviyesi ya iyice zayıflamış ya da kopma noktasına gelmiştir.
Dolayısıyla Yüce Yaratıcıya inandığını
söyleyen kimsenin yapması gereken şey Rabbi ile olan sözleşmesini yenilemek ve
imanını sağlamlaştırma çabasına girmektir. Bunun yolu ve yöntemi de Kur’an’ın
ilkelerini öğrenmek ve özümsemekle işe başlamaktır. Nitekim Kur’an’a bütüncül
bir gözle bakıldığında “çıkmaz sokak düşüncesinin” yanlış olduğu ve şeytanın
ayartmalarından başka bir şey olmadığı rahatlıkla görülebilir.
Şimdi bazı örneklerle konuyu açıklamaya
çalışalım.
Kur’an’da pek çok ayette bütün
peygamberlerin çok zor ve ciddi imtihanlardan geçtikleri ve onların hepsinin de
bu imtihanlarını başarıyla atlattıkları ifade edilmektedir. Zira onlar bu
zorluklara göğüs germiş ve Yüce Allah’ın rızasını kazanmışlardır. Sonuçta Yüce Allah
onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. (Mücadele, 58 /22;
Beyyine, 98/8) Zira Allah Teâlâ, kendi yolunda mücadele eden elçilerine ve
inananlara mutlaka ama mutlaka yardım edeceğini ayet-i kerimelerde şu şekilde
haber vermektedir:
“Andolsun ki, biz senden önce kendi
kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler.
(Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir. Mü’minlere
yardım etmek de bize düşer.” (Rum, 30/47)
“Siz ey imana ermiş olanlar! Eğer Allah[ın
dâvâsın]a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve adımlarınızı sağlamlaştırır.”
(Muhammed, 49/7)
“Şüphesiz ki, peygamberlerimize ve iman
edenlere dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri günde mutlaka ama
mutlaka yardım ederiz.” (Mü’min, 40/51)
Gerçekten de Kur’an’ın ilkelerinden
uzak hayat yaşayanlar ve inandığını söylediği halde inanmayanlar peygamberlerin
bu yaşam öykülerinden gereken dersi çıkartmak yerine zaman zaman derin bunalımların
içine düşmüşlerdir. Oysa Kur’an, çıkmaz sokağa girdiğini düşünen insanları
değişik ayetlerde şu şekilde uyarmaktadır:
“De ki: “[Allah şöyle buyuruyor: ‘Ey
kendilerine karşı haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin:
Allah bütün günahları bağışlar; çünkü yalnız O, çok bağışlayıcıdır, rahmet
kaynağıdır!’’ (Zümer, 39/53)
“...
Ve Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin;
bilin ki, hakkı inkâr eden insanlardan başkası Allah'ın hayat bahşedici
rahmetinden ümit kesmez.” (Yusuf, 12/87)
Yine Kur’an-ı Kerim, hicret esnasında
mağarada iken endişeye kapılan Hz. Ebû Bekir’i Hz. Peygamber’in şu şekilde
uyardığını haber vermektedir:
“Eğer siz Elçi'ye yardım etmezseniz, o zaman
[bilin ki] o'na [yine] Allah [yardım edecektir, tıpkı,] o hakkı inkâra
şartlanmış olan kimseler o'nu yurdundan sürüp çıkardıkları zaman yardım etti[ği
gibi]; (ki o gün o yalnızca) iki kişiden biriydi ve bu iki kişi [saklandıkları]
mağaradayken Elçi arkadaşına: “Üzülme” dedi, “Allah bizimle beraberdir.” Ve
derken Allah o'na katından bir sükûnet/bir güven duygusu bahşetti, o'nu
sizin göremeyeceğiniz güçlerle destekledi ve (böylece) hakkı inkâra şartlanmış
olanların dâvâsını bütünüyle yere düşürdü, Allah'ın dâvâsı ise (böylece her
zamanki gibi) üstün ve yüce kaldı: çünkü Allah, kudretçe en üstün, hüküm ve
hikmetçe en uludur.” (Tevbe, 9/40)
Aynı şekilde balina/balık tarafından
yutulan Hz. Yunus’un da o sırada “çıkmaz bir sokakta olduğunu düşünmeksizin”
sabırla Yüce Allah’a dua ettiği ve O’na sığınarak O’ndan yardım dilediği şu
ayetlerde ifade edilmektedir:
“Ve o balık olayının kahramanı[nı da an];
hani, o gücümüzün kendisine ulaşamayacağını sanarak öfkeyle çıkıp gitmişti! Ama
sonra [kapıldığı korkunun] derin karanlığı içinde: “Senden başka tanrı yok!
Sınırsız kudret ve yüceliğinle Sen her şeyin üstündesin: doğrusu ben gerçekten
büyük bir haksızlık yaptım!” diye seslenmişti. Onun da duasını kabul buyurduk
ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz mü’minleri böyle kurtarırız.”
(Enbiya, 21/87-88)
“Öyleyse, Rabbinin hükmüne sabırla katlan ve
öfkeye kapılıp da sonra [ızdırap içinde korkuyla, pişmanlık ve acı içinde] yutkunarak
dua eden büyük balık sahibi gibi olma. Ve hatırla:] ona Rabbinin rahmeti
ulaşmamış olsaydı (kıyamet gününe kadar o balığın karnında kalır (Saffat,
37/144) ve hesap gününde de) kınanmış (bir günahkar) olarak (mahşer) meydan(ın)a
atılırdı. Ancak (Yunus içtenlikle tövbe edince) Rabbi onu (yeniden) seçkin bir
makama yücelterek erdemli kulları arasına kattı. (O halde ey şanlı elçi ve ey
Müslüman! Sen de Yunus’un durumundan örnek al ve sakın öfke ve karamsarlığa
kapılıp da tebliğ görevini ihmal etme!)” (Kalem, 68/48-49)
Görüldüğü üzere Hz. Yunus, Rabbinin
kendisine ulaşan rahmetiyle o zor durumdan kurtulmuştur. Mü’minlere düşen görev
de aynı şekilde ellerinden geleni yaptıktan sonra Allah Teâlâ’nın rahmetini
elde edebilmek için sabırla zorluklara katlanmaları, mücadeleden asla
vazgeçmemeleri, Yüce Allah’a güvenip teslim olmaları ve sadece O’ndan yardım
beklemeleridir.
Diğer taraftan Kur’an, derin
bunalım/buhran anlarında insanların Yüce Allah’ın sınırsız şanını
yüceltmelerinin önemini şöyle açıklamaktadır:
“Eğer o, [en derin bunalım anlarında bile]
Allah'ın sınırsız şanını yüceltenlerden (öncesinde de görevini en iyi şekilde
yapanlardan) olmasaydı, herkesin yeniden dirileceği güne kadar o (balığı)n
karnında kalmış olacaktı: (Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de)
onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık.” (Saffat,
37/143-145)
Yine Kur’an-ı Kerim, Hz. Mûsâ’nın bir
cinayete karıştığında Yüce Allah’tan ümidini kesmediğini, “çıkmaz sokağa
girdiği” düşüncesine/kaygısına kapılmadığını ve şöyle dua ederek hatasına tövbe
ettiğini haber vermektedir:
[Ve] “Ey Rabbim!” diye dua etti, “Ben kendime
yazık ettim! Beni bağışla.” Ve [Allah] da o'nu bağışladı. Çünkü O çok acıyıp
esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.” (Kasas, 28/16)
Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim, kuyuya
atılmış Hz. Yusuf’un Yüce Allah’tan ümit kesmeden sabırla günlerce bekleyip
oradan kurtulduğunu (Yusuf, 12/15, 19), Mısır’da zindana atıldığında da yıllarca
beklerken sebeplere sarılıp arkadaşlarıyla krala haber saldığını (Yusuf, 12/42)
ve “çıkmaz sokağa girdiği gibi bir düşünceyi” asla aklına getirmediğini haber
vermektedir. Bütün bunların Kur’an’da bahsedilmesinin nedeni, kıyamete kadar
gelecek bütün insanların buradan gereken dersler çıkarmaları, bazı sıkıntılar
karşısında pes etmeden sabırla ve kararlılıkla mücadeleye devam etmeleridir.
Bilinmelidir ki Kur’an-ı Kerim’de “her
zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunun ifade edilmiş olması”, insanlara
ümit veren, dayanma güçlerini artıran ve çıkmaz sokak düşüncesini yerle yeksan
eden büyük bir müjdedir. Nitekim âyette “Elbette her güçlükle birlikte bir kolaylık
vardır. Evet, her güçlükle beraber bir kolaylık vardır” (İnşirah,
94/5-6) buyurulmaktadır.
Bütün bu örnekler gösteriyor ki, Kur’an’ın
ilkelerine uygun hayat süren kimse zaman zaman şeytanın ve şeytanlaşmış
insanların telkin ve tavsiyeleriyle çıkmaz sokağa girdiğini düşünse bile
kesinlikle Allah’tan ümidini kesmemeli, Yüce Allah’ı hatırlamalı, sabırla ve
kararlılıkla o zorluğu aşmanın yollarını aramalıdır. Zira şu âyet böyle
davranmayı tavsiye etmektedir:
“Ama dâvâmız uğrunda üstün gayret
gösterenleri, Bize varan yollara mutlaka yöneltiriz: Allah, kuşkusuz, O’nu
görüyormuşçasına kulluk eden ve yaptığı işin hakkını verenlerle beraberdir.”
(Ankebut, 29/69)
Sonuç olarak, hayatının her anında imtihan
olduğunun farkında olan bir insan “çıkmaz sokak düşüncesini/saplantısını” derhal
terk eder, gerçeklerle yüzleşir ve Kur’an’da anlatılan bütün bu örneklerden
gereken dersi alır. Bu bakımdan “çıkmaz sokak düşüncesine” kapılanlar kendi
içlerinde olumlu anlamda değişim ve dönüşüm başlatmalı ve şeytanın
vesveselerine/ ayartmalarına kanmamalıdır. Unutmamak gerekir ki öfkeye kapılıp
isyan etmek ya da ümitsizlik girdabına kapılıp sürüklenmek insanın felaketidir,
dünya ve ahiretini kaybetmesinin başlıca nedenidir. (15.03.2010)
Yorumlar
Yorum Gönder