Yöneticilerin Dürüst Olması Bir Zorunluluktur (7)
Yöneticilerin Dürüst Olması Bir Zorunluluktur (7)
Sorumluluk sahibi bir
yönetici, yönetimini adalet ve hakkaniyet ölçülerine göre sürdürür. Kararlarında
asla hissî ve keyfî davranmaz.
Yüce Allah’ın tayin ettiği
sınırları hiçbir şekilde ihlal etmez.
Yüce Allah’a ve ahiret
gününe olan inancı tam ve sapasağlamdır.
Kendisi için istediği
faydalı ve güzel şeyleri idare ettiği kimseler için de ister. Zira o, ahirette
bütün yaptıklarının hesabını vereceğini bilendir.[1]
Bunun tam tersi olan zalim
bir yönetici ise, günah kirlerine dalan, kötü arzularının peşinde koşan ve Yüce
Allah yolundan sapandır.
Kötü yönetimiyle emri
altındakilere zulmeden, bozgunculuk çıkartan,[2]
huzur ortamını baltalayan, hesap vereceğini unutan ve ahiret yokmuş gibi
davranandır.
O, sadece kendi
çıkarlarını ve sahip olduğu koltuğunu düşünen narsisttir.
Makamını, mevkiini ve
servetini kaybetmemek için elinden gelen her türlü yolsuzluğu ve ahlaksızlığı
yapandır.[3]
Bu nedenledir ki, tarih
boyunca bütün toplumlarda dürüstlük en faziletli erdem olarak
kabul edilmiştir.[4]
Özellikle idarecilerin “adil,
dürüst, hesap verebilir ve şeffaf olmaları” çok büyük önem arz etmektedir.
Zira toplum sevgiyle kaynaşır,
ama sadece “adaletle” yaşar.
İdarecileri adaletten
ayrılmış bir toplum, asla huzur toplumu olamaz.
Toplumun bekasının
teminatı, adaletin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesindedir.
Yani; her zaman “üstünlerin
hukukunun” değil, “hukukun üstün” olması temel ilkedir.
İnsan hakları ihlallerinin
yapılmaması esastır.
Temel insan hak ve
hürriyetlerinin çiğnenmesi bir zorunlululuktur.[5]
Diğer taraftan iktisâdî ve
ekomomik kalkınmanın olabilmesi için de kesinlikle dürüstlüğe ihtiyaç vardır.
Ülkeleri tahrip eden
haksız uygulamalardır.
Sistemlerdeki bozukluğun
ana temeli “adaletsizliklerdir.”
İyi bir idareci, ehliyet,
liyakat ve fazilet sahibi olanların hakkını tam ve eksiksiz olarak verendir.
Bir kimseye “hak
ettiğinden fazlasını vermenin” doğru olmadığını bilendir.
Eşitliğe ve
hakkaniyete dikkat eden, kimseye haksızlık yapmayandır.
Özetle ifade edecek
olursak, nereyi
idare ediyor olursa olsun “bütün yöneticiler” adil, doğru, dürüst ve güvenilir olmak
zorundadır.
Kimsenin hakkına
tecavüz etmemek, kul hakkıyla Yüce Allah’ın karşısına çıkmamak için de çok ama
çok dikkatli ve duyarlı olmak mecburiyetindedir.
Bilerek haksızlık
yapanlar,[6] mazlumların gözyaşlarını dökenler,
otoritelerini baskı ve dayatma ile sağlayanlar bir müddet bu durumu devam
ettirseler de “önünde sonunda” bunun hesabını mutlaka vereceklerdir.[7]
Çünkü her şey
inceldiğinde koparken, zulüm ise kalınlaştığında kopar.[8] Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.[9] (16.02.2007)
[1] Sâ’d, 38/26. “…Öyleyse insanlar arasında adaletle
hükmet, boş arzu ve heveslere uyma, sonra onlar seni Allah yolundan saptırır.
Allah yolundan sapanları ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı şiddetli bir
azap bekler.”
[2] Bakara, 2/11. “Onlara ‘Yeryüzünde yozlaşmaya ve
çürümeye yol açmayın!’ denildiğinde ‘Biz sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye
çalışıyoruz’ diye cevap verirler.” Bakara, 2/27. “Onlar ki, (fıtratlarına)
yerleştirildikten sonra, Allah’a karşı taahhütlerini bozarlar, Allah’ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırırlar (hiçbir dînî ve ahlakî kaygı
taşımaksızın sırf çıkar uğruna insanların, hayvanların ve bitkilerin genleriyle
oynarlar) ve yeryüzünü fesada verirler. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar.”;
Ra’d,13/25. “Fakat (yaratılışlarının gereği olan doğal bir) andlaşmaya
dayanıyor olmasına rağmen Allah ile olan bağlantılarını bozup Allah’ın sıkı
tutulmasını emrettiği (bağları) kesen (aile bağlarını, öksüz, yetim ve
yoksullara karşı sorumluluklarını, insanlığa karşı vazifelerini, İslam
kardeşliğinin öngördüğü manevî yükümlülüğü yok sayan, tüm canlılara karşı sevgi
ve şefkatle davranmayan) ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselere gelince;
işte (Allah’ın laneti böylelerine yönelmiştir; ve (öte dünyada) varılacak
yerlerin en kötüsü de onlara ayrılmıştır.”; Fecr, 89/11-12. “(Onlar) toprakları
üzerinde hak ve adalet sınırlarını aştılar. Ve orada büyük bir yozlaşma ve
çürümeye sebep oldular.”
[3] Hümeze, 104/2-3. “(Vay haline o kişinin) ki, serveti
biriktirir ve onu bir kalkan sayar, zanneder ki serveti onu sonsuza dek
yaşatacak!”
[4] Ahkaf, 46/13-14. “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da
dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar
cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık orada ebedî kalacaklardır.”
[5] Nisâ, 4/58. “Allah, size emanet edilen (maddî ve
manevî şey)leri ehil olanlara tevdî etmenizi ve her zaman insanlar arasında
hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah’ın size
yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: Allah, kesinlikle
her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”; Mâide, 5/8. “Siz ey imana ermiş
olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah’a bağlılığınızda sıkı durun;
ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına
itmesin. Adil olun: bu, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan
(davranış)tır. Ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun şuurunda olun: şüphe yok ki
Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”; Nahl, 16/90. “Gerçek şu ki, Allah
adaleti ve iyilik yapmayı, yakınlara karşı cömert olmayı emreder. Utanç verici
ve arsızca olanı, akıl ve sağduyuya aykırı olanı ve azgınlığı ve taşkınlığı
yasaklar. Ve size (böyle tekrar tekrar) öğüt verir ki, böylece (bütün bunları)
belki aklınızda tutarsınız.
[6] Kasas, 28/39. “İşte böylece, o (Firavun) ve onun
buyruğunda olanlar, hiçbir haklılık kaygısı taşımaksızın (yargı için) Bize
dönmeyeceklerinden eminmişçesine yeryüzünde büyüklük tasladılar.”
[7] Mutaffifîn, 83/4-6. “Onlar bilmezler mi ki tekrar
diriltilecekler (ve) korkunç bir günde (hesaba çekilecekler): bütün insanların
alemlerin Rabbi huzuruna varacakları günde?”; İnşikâk, 84/13-15. “Bakın o adam,
(yeryüzündeki hayatında) kendi görüş ve anlayışındaki insanlar arasında keyifle
yaşadı. Çünkü hiçbir zaman Allah’a döneceğini düşünmedi. Evet, öyle! Halbuki
Rabbi, onda olan her şeyi görmekteydi!”
[8] Furkân, 25/19. “(Bunun üzerine Allah da, müşriklere):
“İşte (sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte) ileri sürdüğünüz
iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular” diyecek. “Artık ne (hak ettiğiniz
hesabı) savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü
içinizden her kim böyle bir kötülük işlemişse, ona büyük bir azabı
tattıracağız!”; Gâfir, 40/17. “O gün her insan kazandığının karşılığını görür.
O gün hiçbir haksızlık (yapılmaz). Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.”
Fussilet, 41/48. “Böylece, onların önceden yalvarıp durdukları bütün güçler,
kendilerini terk etmiş olacak: ve kendileri için bir kaçış imkânı olmadığını
kesinlikle öğreneceklerdir.”; Zuhruf, 43/65. “…Vay haline o zulmedenlerin ve
yazık o acı Gün’de (başlarına gelecek) azap için!”
[9] Yûnus, 10/13. “Ve gerçek şu ki, sizden önce
kendilerine gönderilen peygamberler onlara hakkın apaçık delillerini
getirdikleri halde (inat ve ısrarla) zulüm (ve kötülük) yapmaya devam ettikleri
zaman, nice nesilleri yok ettik. Çünkü onlar (bu delillere ya da peygamberlere)
inanmayı reddettiler. Biz işte böyle cezalandırırız, günaha gömülüp giden
toplumları.” Ayrıca bkz. En’âm, 6/6, 47; A’râf, 7/164; Hûd, 11/117; İsrâ,
17/17; Meryem, 19/74, 98; Tâhâ, 20/128; Hac, 22/45; Şuarâ, 26/39; Kasas, 28/43,
59; Secde, 32/26; Yâsin, 36/31; Sa’d, 38/3; Duhân, 44/37; Ahkâf, 46/27, 35; Kâf,
50/36; Mürselât, 77/15-19.
Yorumlar
Yorum Gönder