Yanlış Peygamber Anlayışı-2 (35)
Yanlış Peygamber Anlayışı-2 (35)
Ahmed Bican, Envâru’l-Âşikîn adlı
eserinde yanlış bir peygamber tasavvuru ortaya koymuş, daha önce konulanları da
aynen devam ettirerek hata etmiştir.
Bilindiği üzere Hıristiyan ve Yahûdîler,
peygamberlerini “Allah’ın oğlu” diyerek aşırı derecede yüceltme yanlışına düşmüşlerdir.
İşte Müslümanlar da makul ölçüyü kaçırır, Hz.
Muhammed’i aşırı şekilde över ve onu “yarı-ilah veya bir melek” gibi tanıtırlarsa
Ehl-i kitab’ın düştüğü aynı yanlışa/ hataya düşerler. Dolayısıyla bu konuda
Ehl-i kitab’ı eleştiren Yüce Allah da, aynı hatayı devam ettiren Müslümanları
takdir etmez; onaylamaz ve onlara “aferin iyi yaptınız” demez.
Nitekim Hz. Muhammed, hayatında iken bu
ölçünün kaçırılacağını ve ashabının böyle bir yanlışa düşebileceğini ön görmüş
ve sahâbîlerini uyarmıştır. Bir keresinde ashabından bazılarının “onun Hz.
Mûsâ’dan ve diğer bütün peygamberlerden üstün olduğunu” söylediklerini işitince
derhal onları şöyle uyarmıştır:
“Beni Mûsâ’dan üstün tutmayın! İnsanlar
kıyâmet günü bayılacaklar, bende onlarla birlikte bayılacağım. Ayıldığımda
Mûsâ’yı Arş’a sıkı sıkıya tutunmuş bir vaziyette göreceğim. Bilmiyorum, o
da bayılıp benden önce mi ayılacak, yoksa Allah onu bundan istisna mı tutacak?”
Bakara sûresinin ilgili âyetini tefsir eden
Kurtûbî de (671/1272) “Hz. Peygamber’in diğer peygamberlerden üstün olduğunu
söylemenin câiz olmadığını” belirterek bunun âyetin açık anlamına aykırı
olduğunu ifâde etmiştir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber’in de insan olduğu,
Allah’ın koyduğu kurallara uygun hareket ettiği ve tedbirler aldığı
müslümanlara anlatılmalıdır.
Aksi halde Hz. Peygamber, beşer üstü
görülüp öyle tavsîfe kalkışılınca İslam’ın da yanlış tanıtılması kaçınılmaz olur.
Kavramları ya da kişileri abartmak,
ifrat ve tefrit arasında gidip gelmek, Hz. Muhammed’i efsânevî ve
esrârengiz bir kişi olarak tanıtmak, neredeyse beşerî hüviyetinden tecrit edip
adeta melekleştirmek doğru değildir. Eğer böyle yapılırsa Hz. Peygamber’in
sünneti doğru anlaşılamaz, onun örnekliği tüm dünyaya doğru bir şekilde
tanıtılamaz ve dünyada karşılaşılan problemlerin çözümü noktasında “onun sahih
sünneti” müslümanlar tarafından referans alınamaz.
Zîra çok boyutlu düşünülmeden konulan tek
taraflı yanlış teşhisler, tedâviyi imkânsızlaştırır. Nitekim müslümanların
ekserisinin bugünkü hali bu durumun apaçık bir göstergesidir. Yani esas sorun, yanlış
teşhis edilirse veya hiç teşhis edilemezse tedavi gerçekleşemez ve müslümanlar da
büyük sıkıntılarla boğuşmaya devam eder. Bu bakımdan sorun çok iyi tespit
edilmeli, çözmek için çaba sarf edilmeli ve hastalık tedavi edilmelidir.
Örneğin Bican, naklettiği bir uydurma rivâyette,
“Hz. Âdem’in Hz. Muhammed’i görmek istediği, ancak Yüce Allah’ın onun sadece
nûrunu görebileceğini bildirdiği, bunun üzerine Hz. Muhammed’in nurunun Hz.
Âdem’in eline geldiği, oradan şehâdet parmağına ulaştığı, Hz. Âdem’in o nuru
görünce, parmağını kaldırıp şehâdet getirdiği, ondan dolayı şehâdet parmağını
kaldırmanın sünnet olduğu” anlatılırken de Hz. Muhammed aşırı
derecede yüceltilmiştir.
Oysa Hz. Peygamber, olduğu gibi bütün
yönleriyle abartmadan tanıtılmalıdır. Maalesef Ahmed Bîcân’ın eserinde “yanlış peygamber
tasavvuruna neden olan” pek çok uydurma rivâyet bulunmaktadır.
Ahmed Bîcan, eleştirel bir bakış
açısıyla meselelere yaklaşmadığı ve genellikle rivâyetleri olduğu gibi alıp
aktardığı için yanlış tasavvurların ortadan kaldırılmasına hiçbir katkı
sağlayamamıştır. Nitekim o, peygamberlerle ilgili bilgiler verirken her
peygamberin hayatından değişik tablolar yansıtmış, fakat konuyu onların kaç yıl
yaşadıklarını söyleyerek kapatmıştır.
Oysa hayatını anlattığı peygamberlerle
ilgili bölüm sonlarında dikkat çekici ve çarpıcı mesajlar vermesi, onların
yaşamlarından çıkartılacak derslere işâret etmesi çok daha anlamlı
olabilirdi.
Ama o, böyle bir anlatım tarzından daha
ziyâde, insanların çoğunluğunun hoşuna giden ve herhangi bir sorumluluğu da
gerektirmeyen hususları ön plana çıkarmayı tercih etmiştir. Böylelikle insanlar
pek o kadar da önem arz etmeyen ve faydası da sınırlı olan
peygamberlerin yaşam sürelerine odaklandırılmışlardır.
Elbette insanların ilginç konuları merak
edip öğrenmek istemeleri normaldir. Ancak sorumluluğu gerektiren konulara
daha çok vurgu yapmak, peygamberlerin örnek alınacak yönleri üzerinde durmak,
onların gayretlerini, fedâkarlıklarını, azimlerini, sabırlarını, kararlılıklarını
ve cesaretlerini model olarak sunmak “kanaatimizce” çok daha önemlidir.
Sonuç olarak, Envâru’l-Âşikîn’de yanstılan
peygamber tasavvuru ciddi anlamda problemlidir. Bunların yeniden gözden
geçirilerek düzeltilmesi ve bütün peygamberlerin abartılmadan en güzel ve en
doğru şekilde gelecek nesillere ve tüm insanlığa tanıtılması gerekir. Maalesef
Ahmed Bican’ın içinden geldiği ekolün günümüzdeki savunucuları da sürekli mucizeler
gösteren bir peygamber tasavvurunu Müslümanların zihinlerine yerleştirmeye aynen
devam etmekte, “Kur’an merkezli peygamber tasavvuru önerisini” duyduklarında öfkeden
gözleri dönmekte, tüyleri diken diken olmakta, bütün samimi uyarılara kulak
tıkamakta, üstelik kendilerini uyaranları susturmak için ellerindeki her türlü
gücü ve yetkiyi kullanmaktan çekinmemektedirler. Dolayısıyla burada görev, daha
çok onlara destek olan müslümanlara düşmektedir. Onlar, hakikatten yana tavır alır,
bunlardan korkmadan hatalarını onların yüzlerine söyleyenlere ve gerçekleri seslendirenlere
sahip çıkar, bu gibi İslam âlimlerini onlara yem etmezlerse hem kendilerine hem
de gelecek nesillere iyilik etmiş olurlar.[1] (31.08.2007)
Yorumlar
Yorum Gönder