Şeytanın Nerede Olduğunu Sanıyorsunuz? (22)

 

Şeytanın Nerede Olduğunu Sanıyorsunuz? (22)

Şeytan kim? Şu an ne yapıyor? Amacı ne? İnsanoğlunu çok mu seviyor? Yoksa onun baş düşmanı mı? İnsanoğluna düşman olmasının sebebi ne? Onun insana düşman olduğunu bize kim haber vermektedir? Yüce Allah onun özelliklerini Kur’ân’da bize tanıtmış mıdır?

Bu soruların mutlaka bir cevabı vardır ve düşünen insanlar bu soruların cevaplarını mutlaka bulacaklardır.

Ancak düşünmeyen, sorgulamayan ve araştırmayanlar ise düşmanlarını asla tanıyamayacak ve onlar tarafından rahatlıkla kandırılacak ve alt edileceklerdir.

Zira düşmanının kapasitesini, gücünü ve yöntemlerini bilmeyen/ tanımayan birinin onun karşısında stratejiler gelişitirebilmesi, onun taktiklerini boşa çıkartabilmesi ve onu yenebilmesi asla mümkün değildir.

Kısaca şeytan, insanoğlunun bütün dini, ahlaki ve manevî bağlarını kaybetmesine ve duygularının esiri olmasına yol açan içindeki İblis’tir. Yani şeytan, içimizde vesvese veren sestir. Bu sinsi ve ayartıcı ses, “insandan” nefsine kodlanmış “fücur programını” harekete geçirmesini, “takva programını” devre dışı bırakmasını, takva programını geliştirmeye zaman ayırmamasını, bunun yerine ihtiras ve arzularının peşinden gitmesini, günaha ve zevke dalmasını, Yüce Allah’tan uzaklaşmasını ve O’na yabancılaşmasını ister.

İblis, “her an” insanoğlu ile beraberdir. Damarda kanın dolaşması gibi onun ayrılmaz bir parçasıdır; ölünceye kadar da ona vesvese vermeye ve yanlışlar yapmasını sağlamaya çalışacaktır. İlginç öneri ve tekliflerde bulunacak ve onu kandırmak isteyecektir.[1] İnsanın ruhunda bulunan “vicdanının sesini” dinlemesini engelleyecek, o vicdanı köreltmeye çalışacak ve insanı yoldan çıkartmak için elinden geleni yapacaktır.[2]

Hiçbir “yaptırım gücü” olmadığı halde, fısıldayarak insana “yanlışlarını/ hatalarını/ günahlarını/ hezeyanlarını/ saçmalıklarını” süslü gösterecek, doğru yaptığına onu ikna edecek ve onu kandırmak için uğraşacaktır.[3]

Nitekim Hz. Peygamber, onun damarlarda dolaşan kan gibi olduğunu ve ölüm anına kadar insanoğlunu istikametten ayırmaya çalışacağını haber vermektedir.

Öyleyse ne yapılmalıdır?

Bu şeytandan kurtulmak için nereye ve kime başvurulmalıdır?

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde şeytanın insanoğlunun “apaçık bir düşmanı” olduğunu,[4] “isyanı ve nankörlüğü sebebiyle cehennemi hak ettiğini”, bu nedenle de kendisiyle birlikte insanoğlunu cehenneme götürmeyi amaçladığını, Allah’tan kıyamet gününe kadar izin aldığını haber vermekte ve bütün insanlığı uyarmaktadır.

Onun yanlış yönlendirmelerine kanılmamasını, gündemi onun ve yandaşlarının (şeytanlaşmış insanların) belirlemesine fırsat verilmemesini ve onların söylediklerine hiçbir şekilde itibar edilmemesini tavsiye etmektedir.

Diğer taraftan Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de; “Şeytan sizi sakın ha Allah’ın affı ve bağışlaması boldur diyerek aldatmasın[5] demek suretiyle de onun sinsi yöntemine karşı insanları uyarmaktadır.

Dolayısıyla şeytanın vesveselerinden kurtulmak için yapılması gereken şey, o, sahte vaatler ileri sürerek insanda bulunan “fücur programını” çalıştırmak için harekete geçtiğinde “takva programını” devreye sokmaktır.

Cimriliği tavsiye ettiğinde cömert olmaktır.

Haramı önerdiğinde helale yönelmektir.

Dalâleti gösterdiğinde hidâyete koşmaktır.

Tembelliği hatırlattığında azimle ve gayretle çalışmaktır.

Kin, nefret, hased ve kıskançlık gibi kötü huyları körüklediğinde, sevgi, şefkat, merhamet ve gıpta gibi güzel duyguları harekete geçirmektir.

Yalanı çare olarak gösterdiğinde doğruyu söylemektir.

Fakirlikle korkuttuğunda[6] infakı, sabrı, iffeti, onuru ve takvâyı tercih etmektir. 

Kısaca ifade etmek gerekirse, şeytandan ve şeytanlaşmış insanlardan[7] uzak kalmak her insanın kendi elindedir. Bu seçim, onun özgür iradesine bırakılmıştır.[8]

Böyle doğru bir tercih yapmak ise ancak “sağlam muhakeme ışığında çalışan sağlıklı ve sahih bir din anlayışı ile” mümkündür.

Bunun için de temel kaynaklardan alınan güvenilir dini bilgilere ihtiyaç vardır. Bu konudaki en mükemmel örnek ise Hz. Peygamber ve onun sahih uygulamalarıdır.[9]

Şeytana kanarak yanlışlarını sürdüren ve sürekli bunları savunmaya çalışanların suçlamaları gereken kendilerinden başkası değildir. Çünkü insan, kendisine sunulan teklifler konusunda özgürdür; yapıp yapmama konusunda serbesttir; onu zorlayan yoktur. O, aldanmayı istemedikçe de birilerinin onu aldatması kesinlikle imkânsızdır.

Ancak o bilgisizliği, tembelliği, vurdumduymazlığı, kolaycılığı, sorumsuzluğu, ön yargıyı, şartlanmışlığı esas alarak şeytanın sesine kulak verirse elbette çok yanlış kararlar alacaktır. Bu durumda yine suçlayacağı kendisidir. Zira böyle bir tercihi kendisi yapmıştır.

Bu itibarla insanoğlu “kötü durumlarla” karşılaşmamak için dikkatli olmalı ve son ilahi mesaja kulak vermelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim, şeytan ve şeytanlaşmış insanların vasıflarını haber vermekte, insanlığı uyarmakta ve onları sözleşmelerine[10] sadık kalmaya davet etmektedir.

Zira insanları günaha sevk eden Yüce Allah değil, kişinin kendi içindeki “şeytani ses[11] ve dışındaki şeytanın adımlarını takip eden “şeytanlaşmış insanlardır.[12]

 Dünyada iken gerekeni yapmayıp, İblis’in ilginç öneri ve tekliflerine kanan, iradesini kötüye kullanan ve âhirette Yüce Allah’tan beklenti içinde olanlar ise Hz. Peygamber’in ifadesiyle “aciz ve zavallı olan kimseler”dir.[13]

Sonuç olarak, akıllı bir insan özgürlüğüne sahip çıkar; düşmanını/ düşmanlarını çok iyi tanır; içindeki şeytanî sesi etkisiz hale getirir; dışındaki şeytanlaşmış insanlar konusunda da dikkatli, tedbirli, temkinli ve uyanık olur. Bir başka ifadeyle, Hz. Muhammed’in yaptığı gibi içindeki şeytanî sesi etkisiz hale getirir, onu teslim alır ve sadece Yüce Allah’a gönülden teslim olanlardan olur. (01.06.2007)



[1] Nisâ, 4/120-121. “Şeytan onlara vaadlerde bulunur ve onları boş özlemlerle doldurur. Ama şeytanın onlara vaad ettiği şey sadece akıl çelmekten başka bir işe yaramaz. Böylelerinin varacağı yer cehennemdir ve oradan kaçış yolu bulamayacaklardır.”

[2] Nisâ, 4/60. “Sen (ey peygamber), sana ve senden öncekilere indirilene inandıklarını iddia eden, (ama öte yandan) şeytânî güçlerin hakimiyetine teslim olmakta beis görmeyenlerin farkında değil misin? Halbuki onlar, şeytanın kendilerini derin bir sapıklığa yöneltmek istediğini görerek onu inkâr etmekle emrolunmuşlardı.”

[3] En’am, 6/43. “…Şeytan yaptıklarını onlara güzel gösterdi.” Ayrıca bkz. Enfâl, 8/48; İsrâ, 17/64; Neml, 27/24; Ankebût, 29/38.

[4] Bakara, 2/168, 208; En’âm, 6/142; Fâtır, 35/6; Yâsîn, 36/60; Zuhruf, 43/62; Mümtehine, 60/1.

[5] Lokmân, 31/33; Fâtır, 35/5. Ayrıca bkz. En’âm, 6/70, 130; A’râf, 7/51. (İnandıklarını söyledikleri halde dünya hayatının rahatına dalarak, eğlenceyi ve geçici zevkleri hayatlarının biricik hedefi haline getiren kimselerin bu düşünceye dalmalarının esas nedeni; Allah’ın bağışlayıcılığı hakkındaki yanlış kanaatleridir. Rûhî ve ahlâkî değerleri ihmal edip, geçici zevklerin peşinden koşan ve Allah’a karşı sorumluluklarını unutanların Allah’ın rahmetini doğru algılamaları gerekmektedir. Zîra Allah’ın rahmetini elde edebilmek için ciddî bir çabaya ihtiyaç olup, ihsan sahibi ve tövbekar bir kul olmak gerekmektedir. Bkz. A’râf, 7/56; Nisâ, 4/17-18).

[6] Bakara, 2/268. “Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder. Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır, her şeyi bilendir.”

[7] Mücâdele, 58/19. “Şeytan, onlar (hakikat inkârcısı yalancılar) üzerinde üstünlük kurmuş ve onları Allah’ı anmaktan uzaklaştırmıştır. Böyleleri şeytanın yandaşlarıdır. Gerçekten hüsranda olanlar onlardır, şeytanın yandaşları!”. Ayrıca bkz. En’âm, 6/112, 121; A’râf, 7/27, 30.

[8] Şems, 91/7-10. “İnsan benliğini (kişiliğini) düşün ve onun nasıl (yaratılış) amacına uygun şekillendirildiğini; ve nasıl ahlâkî zaaflarla olduğu kadar Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını! Her kim (benliğini) arındırırsa, kesinlikle mutluluğa erişecektir, onu (karanlığa) gömen ise hüsrandadır.” (Yani; içindeki her iki sesten birini tercih imkânı kişinin kendi özgür iradesine bırakılmıştır. Bu da imtihanın tabiî bir sonucudur).

[9] Ahzâb, 33/21.

[10] Râ’d, 13/20; Nahl, 16/91. Ayrıca bkz. Bakara, 2/40; Âl-i İmrân, 3/76-77; Ahzâb, 33/15.

[11] Mâide, 5/30.

[12] Nûr, 24/21. Ayrıca bkz. Bakara, 2/168, 208; Nisâ, 4/27, 135; Hac, 22/3.

[13] TİRMÎZÎ, Muhammed b. Îsâ, (279/892), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-IV), Çağrı Yay.,  İst.,1992, 35/Kıyâme, 25 (IV, 638); İBN MÂCE, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, (275/888), Sünenu İbn Mâce, (I-II), thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., 1992, 37/Zühd, 31 (II, 1423); İBN HANBEL, Ahmed b. Muhammed, (241/855), el-Müsned, (I-VI), Çağrı Yay., 1992, IV, 124. Bu rivâyette Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Akıllı kimse, (dünyada iken) kendîni hesaba çeken ve ölümden sonraki hayat(ı kazanmak) için dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyandır. Âciz ise, içindeki kötü dürtülere kulak verip, onların peşinden giden sonra da Allah Teala’dan pek çok arzu ve istekte bulunandır (bir takım kuruntularla kendini avutandır)”. Rivâyetin sahih olduğu görülmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!

Evlilik Kader midir? II (362)

Uydurma Rivâyetler ve Mehmet Akif Ersoy’un Uyarısı (236)