Savaşın da Kuralları Vardır (13)
Savaşın da Kuralları Vardır (13)
İslam, her şeyin en mükemmel şekilde ve
hukuka uygun yapılmasına önem veren son hak dindir. Dolayısıyla İslam
dinine göre “savaşın da bir hukuku” vardır.
İslam’a göre Müslümanların savaş esnasında
yapamayacakları hususlardan bazıları şunlardır:
1. Kiliselere
sığınmış “din adamlarına” asla dokunulmaz.
2. Savaşa
katılmayan siviller ve çocuklar asla öldürülmez.
3. Savaşmayan
kadınlar katledilmez. Hiçbir kadının iffet ve namusuna el sürülmez.
4. İhtiyarlara,
özürlülere/engellilere, hastalara hiçbir şekilde zarar verilmez.
5. Ormanlar,
meyve veren ağaçlar, ekinler, bağ ve bahçeler kesinlikle yakılmaz ve herhangi
bir zarar verilmez.
6. Düşmanların
hayvanları katledilmez.
7. Ganimet
malları gizlice alınmaz.
8. Yaralı
düşman askerine zarar verilmez. Tedâvisi yapılıp esir statüsünde alıkonulur.
9. Savaşı
bırakıp kaçan “silahsız askerler” öldürülmez.
10. Esirler ve
rehineler asla katledilmez.
Bunlar, asrımızda yaşayan ve sürekli “demokrasi,
insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler, eşitlik, kardeşlik, barış” vs. kavramların
arkasına saklanan bazı batılı devletlerin henüz ulaşamadığı ve uygulamadığı “savaş
hukukunun” bir kısım maddeleridir.[1]
İnsana gerçek değerini veren ve hukukun
üstünlüğüne vurgu yapan İslam’ın ortaya koyduğu bu temel esasların çağımızda hakkıyla
bilinemediği açıktır.
“Ben şu an güçlüysem istediğimi yaparım” mantığı ile hareket edenlerin dünyaya gerçek
mutluluğu getirebilmeleri asla mümkün değildir.
1400 yıl önce gönderilen son din İslam’ın ilkeleri
hakkıyla bilinip yaşandığında insanlık gerçek huzuru bulacaktır.
Aksi halde camilere sığınan yaralı askerleri
ve esirleri öldüren, cezaevine koydukları insanlara işkenceler yapan, üstelik
bu işkencelerin görüntülerini yayınlamaktan zevk alan, doğru haber yapan savaş
muhabirlerini katleden, ilaçla uyuşturarak sivil halkın arasına saldıkları “canlı
bombaları” uzaktan kumandayla patlatarak bütün suçu Müslümanların üzerine yıkan
böyle kimselerin “örnek insanlar” olabilmeleri kesinlikle mümkün değildir.
Çünkü böyle ilkesiz kimselerin bu dünyaya
verecekleri ancak kan ve gözyaşıdır.
Böyle tiplerin menfaatleri için
yapamayacakları şey yoktur.
Kur’an-ı Kerim, bu gibi gözü dönmüş
kimseleri “bozguncular” olarak tarif etmiştir.[2]
Huzuru bekleyen insanlık, artık kan ve
gözyaşı görmek istememektedir. Ancak şurası da bir gerçektir ki, zalimler
zulmünü artırdıkça “kan ve gözyaşı da” dünyadan hiç eksik olmayacaktır.
Müslümanlara düşen görev, bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için
dinlerini en doğru şekilde öğrenmeleri, en güzel şekilde temsil etmeleri ve
dünyaya örnek/ model/ tanık/ şahit olmalarıdır. Kanaatimizce dünyadaki
haksızlıkları önlemenin başka bir yolu yoktur. Zira dinsizin hakkından ancak “imanı
bütün ve ihlaslı kimseler” gelebilir. Gerisi lâf-ı güzaftır. (30.03.2007)
[1] Enes b.
Mâlik’ten rivayet edilen hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah’ın
ismiyle, Allah’a güvenerek ve Rasûlüllah’ın getirdiği dini tasdik ederek yola
çıkın (cihada çıkın)! Yaşlı insanları, çocukları, bebekleri, kadınları
öldürmeyin! Aşırı gitmeyin (haddi aşmayın)! Ganimetleri birleştirin (içinden
herhangi bir şeyi habersiz almayın)! Dürüst ve erdemli olun! İnsanlara güzel
davranın. Muhakkak ki Allah iyi davrananları (işini iyi yapanları) sever!”.
Bkz. EBÛ DÂVUD, 15/Cihad, 82 (III, 86).
[2] Bakara,
2/11-12. “Onlar “Yeryüzünde yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!” denildiğinde
“Biz sadece düzeltmeye ve iyileştirmeye (demokrasi ve insan hakları getirmeye)
çalışıyoruz” diye cevap verirler. Gerçekte onlar yozlaşmaya ve çürümeye yol
açan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler.”; Şuarâ, 26/151-152.
“Ölçüyü aşanların (kendilerine yazık edenlerin) sözüne uymayın; o ölçüyü
aşanlar ki, yeryüzünde düzen ve uyum sağlayacaklarına bozgunculuk yaparlar!” Bakara,
2/204-206. “İnsanlardan öylesi var ki, bu dünya hayatı hakkındaki görüşleri
senin hoşuna gider; (dahası) kalbindekilere Allah’ı şahit tutar, üstelik
tartışmada son derece ustadır. Ancak hakimiyeti (iktidarı) eline alır almaz
yeryüzünde fesat çıkarmaya, (insanın) ürünü(nü ekonomiyi bozmaya) ve nesli(ni
dînî ve ahlaki değerlerden yoksun bırakmaya) yok etmeye çalışır. Allah fesadı
sevmez. Kendisine ne zaman “Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde
ol!” dense, yersiz gururu onu günaha sevk eder: böylelerinin payına cehennem
düşecektir; ne kötü bir konaklama yeridir orası!”; Fecr, 89/11-14. “(Onlar)
toprakları üzerinde hak ve adalet sınırlarını aştılar; ve orada büyük bir
yozlaşma ve çürümeye sebep oldular; işte bu yüzden Rabbin onları azap
kırbacından geçirdi; çünkü Rabbin, şüphesiz, her zaman gözetleyip durmaktadır!”
Yorumlar
Yorum Gönder