Misyonerlerin Amacı Nedir? (14)
Misyonerlerin Amacı Nedir? (14)
İslam, Müslümanlarla savaşmayan ve onları
topraklarından sürmeye kalkışmayan başka din mensuplarıyla iyi ilişkiler kurulmasını
ve onlarla iyi geçinilmesini yasaklamaz.[1]
Onlarla antlaşma yapmak suretiyle aynı
ortamlarda birlikte yaşanabilir, ticârî ilişkiler geliştirilebilir; karşılıklı
turistik seyahatler yapabilir; herkes kendi inancını istediği gibi yaşayabilir.[2]
Çünkü İslam’da “din ve vicdan özgürlüğü”
vardır. Başka inanç mensuplarına karşı dayatma, sindirme, korkutma, işkence, baskı
ve yıldırma yoktur. Herkes ibadetlerini kendi mabedlerinde özgürce yerine
getirebilir.
Kimsenin hak ve hürriyetlerine tecâvüz
edilmez. Bilakis gayr-i Müslimlerin hak ve hukukları “İslam’ın/ müslümanların
koruması ve garantisi” altındadır. Durduk yerde onlara zorla hiçbir şey
yaptırılmaz, zorla imana davet edilmez.[3]
İnananlara düşen görev, “hikmetle, güzel
öğütle ve en güzel mücadeleyle” böyle kimseleri Yüce Allah’ın son dinine davet
etmektir.[4]
Tebliği en güzel şekilde yaptıktan ve en
mükemmel örnekliği sergiledikten sonra tercihi onların özgür iradelerine
bırakmaktır.[5]
İslam dînî, Müslümanlara böyle bir görevi
verirken, hıristiyanların, Müslüman beldelerinde “içine para koydukları İncilleri”
dağıtmak suretiyle misyonerlik faaliyetleri yapmaları doğru ve şık değildir.
Elbette herkes dînini yaymakta ve
anlatmakta özgürdür. Buna engel olunması söz konusu değildir. Ancak
misyonerlerin kullandıkları bu yöntem problemlidir.
Zira bir takım vaadlerle, örneğin “yurt
dışına göç konusunda yardımcı olmakla”, “iş bulmakla” veya “para yardımıyla”
insanları ikna etmeye çalışmak, bir başka ifadeyle “kandırmak” doğru değildir.
Bu bakımdan söz konusu faaliyet içinde olan
misyonerlere şunlar söylenebilir:
“Siz Hz. Îsâ’yı “peygamber” değil, “tanrı”
kabul eden bir inanca çağırıyorsunuz ve yanılıyorsunuz.[6] Çünkü
böyle bir çağrı, Yüce Allah’a şirk koşmaktır.[7] Yüce Allah’a
şirk koşmak en büyük zulümdür.[8] Çünkü
Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.[9] O’nun
oğlu da karısı da olmamıştır. O, doğmamıştır ve doğurulmamıştır.
Akıllı ve şuurlu Müslümanların size uymak
suretiyle şirke düşmeye hiç mi hiç niyetleri de yoktur.
Zira sizin kitabınızın tahrif
edildiğini “son ilâhî kelam” haber vermekte ve sizleri de Kur’an’ı incelemeye
ve ona inanmaya davet etmektedir.[10]
Muhtaç durumdaki Müslümanları aldatmakla
meşgul olacağınıza, kendi ülkenizde sayıları her geçen gün
artan ateistleri ikna etmeye, tek Allah’a inanır hale getirmeye gayret
etmeniz çok daha isabetli olabilir.
Çabalarınızı agnostik ve nihilist
insanlarınıza yoğunlaştırmanız veya hep birlikte tüm insanlığı “tek
Allah’a iman etmeye davet etmemiz” daha doğru olabilir.”[11]
Kanaatimizce derin kavrayış sahibi hiçbir
Müslüman, misyonerlerin bu tuzaklarına düşmeyecektir. Zira son ve mükemmel
dînin mensupları kendi dinlerini doğru öğrenip yaşadıklarında, ahlâkî erdemleri
bir davranışa dönüştürdüklerinde her şey çok daha iyi olacaktır. Böylece İslam
dini, insanlığa umut vaat edecektir.
Öte yandan asırlardır misyonerler böyle bir
gayretin içindeyken ve sürekli planlar yaparak hedeflerine doğru adım adım
ilerlerken “İslam’ı istismar aracı veya tartışma konusu” yapan bazı
grupların, İslam’ın doğru bir şekilde öğrenilmesini engelleyenlerin,
İslam’a “çöl kanunu”, Hz. Muhammed’e de “çöl bedevisi” diyerek hakaret
edenlerin bu durumlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir.
Bununla birlikte misyonerlerle mücadele
edilirken, onlarla karşılıklı görüş alış-verişinde bulunurken şu hususlara
dikkat edilmesi uygun olur:
İslam’daki hoşgörü anlayışı ile
hareket edilmeli, muhataplar incitilmeden teennî ile “kaliteli ve ikna edici görüşler”
ortaya konulmalıdır.
Birlikte yaşama tecrübesine
gölge düşürecek söz, tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
Din ve vicdan özgürlüğünü engelleyici
mahiyette herhangi bir olaya sebebiyet verilmemelidir.
Bütün dinlerin temelini teşkil
eden tevhîd (Allah’ın Bir ve Tek olduğu), nübüvvet (Peygamberlerin tebliği),
mead (ahiret günü dünyadayken yapılanların hesabının verileceği) ve adâlet
ilkeleri daha çok ön plana çıkartılmalıdır.
Hıristiyanlık hedef alınmadan
ve misyonerlik faaliyetleri de abartılmadan, onların reklamını yapma gafletine
düşülmeden “en güzel mücadele metodu” ortaya konulmalıdır.
Sonuç olarak, kendine güvenen ve dînini doğru tanıyıp
yaşayan bir kimsenin misyonerlerden korkmasına veya çekinmesine hiç gerek
yoktur.
Genç nesillere doğru bir din eğitimi verilirse
endişeye mahal kalmayacaktır.
İslam dînî doğru tanıtılırsa “dînin elden gitmesini”
gerektirecek herhangi bir durum olmadığı görülecektir.
Herkes samimi olduğunda ve elinden gelenin en iyisini
yaptığında hiçbir olumsuz durum yaşanmayacaktır.
Ancak arının bal yaptığı, akrebin ise zehir ürettiği malumdur.
Arı gibi bal üretmeyenlerin akreplerden şikâyet etmeye
hakları yoktur.
Zira herkes görevini yapmalı, insanlığa şifa kaynağı
olacak kaliteli bal üretmelidir. Yani; “doğru bir din anlayışı ve model bir
İslam toplumu” inşa etmelidir. Bir başka ifadeyle, Müslümanlar “üstün ahlâkî
değerler ortaya koymalı ve dînlerini en güzel şekilde yaşayarak temsil etmelidir.” (06.04.2007)
[1] Mümtehine,
60/8-9. “İnancınızdan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan
sürmeyen inkârcılara gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı
yasaklamaz. Çünkü Allah adil davrananları sever. Allah yalnızca inancınızdan
dolayı size karşı savaşan ve sizi anayurdunuzdan süren veya (başkalarının) sizi
sürmesine yardım edenlere dostlukla yaklaşmanızı yasaklar; ve (içinizden)
onlara dostluk gösterenle gelince, gerçek zalimler onlardır!”
[2] Kâfirûn,
109/1-6. “De ki: “Siz ey hakikati inkâr edenler! Ben tapmam sizin taptığınıza,
siz de tapmazsınız benim taptığıma. Ve ben tapmayacağım (asla) sizin tapıp
durduğunuza, siz de (hiç) tapmayacaksınız benim taptığıma. Sizin dîniniz size,
benimki bana!”
[3] Ğâşiye,
88/21-26. “(Ey peygamber!) onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt
vermektir. Sen onları (inanmaya) zorlayamazsın! Ancak, kim hakikati inkâra
şartlanmış olarak yüz çevirip uzaklaşırsa, Allah ona (öteki dünyada) en büyük
azabı tattıracaktır: Bizedir onların dönüşleri ve bize düşer onları hesaba
çekmek.”
[4] Nahl,
16/125. “(Bütün insanlığı) hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve
onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O’nun yolundan
kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir. Ve yine doğru yola erişenleri de
en, iyi bilen O’dur.” Ayrıca bkz. Fussilet, 41/34. “(Madem ki) iyilik ile
kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olanı ile sav; bak, o zaman
seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir
arkadaşınmış gibi davranır!”
[5] Kehf,
18/29. “Ve de ki: “(Bu) hak, Rabbinizden (gelmiş)tir: Artık dileyen ona
inansın, dileyen reddetsin! (inkâr etsin!)...”
[6] Mâide,
5/72-75. “Gerçekten, “Allah Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler hakikati inkâr
etmiş olurlar; (bizzat) Mesih’in, “Ey İsrâiloğulları! (yalnızca) hem benim
Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin!” dediğini gördükleri
halde. Unutmayın, kim Allah’tan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa, Allah
onu cennetten mahrum edecek ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır. Ve
böyle zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır. Gerçekten, Tek
Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığını gördükleri halde, “Bakın, Allah üçlünün
üçüncüsüdür” diyenler, hakikati inkâr etmiş olurlar. Ve onlar bu iddialarından
vazgeçmedikçe, hakikati inkâr eden bu gibilerin başına şiddetli bir azap
gelecektir. Öyleyse pişmanlık içinde Allah’a yönelip O’nun bağışlamasını hâlâ
dilemeyecekler mi? Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. Meryem oğlu
Mesih sadece bir peygamberdir: (diğer) bütün peygamberler ondan önce gelip
geçti; onun annesi, hakikatten asla sapmamış biriydi; ve onların ikisi de
(diğer ölümlüler gibi) yiyecekle beslenirlerdi. Bak bu mesajları onlara nasıl
açıkladık ve sonra bak, nasıl tersyüz olmuştur onların zihinleri!”; Tevbe,
9/30-31. “Yahûdîler: “Üzeyir Allah’ın oğludur” diyorlar; Hıristiyanlar ise:
“Îsâ Allah’ın oğludur” diyorlar. Bunlar, özleri itibarıyla, böylelerinin geçmiş
çağlarda hakkı inkâr edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine
doladıkları söylentilerdir! (İşte şu bedduayı hak ediyorlar:) “Allah kahretsin
onları!” Zihnen nasıl da saptırılıyorlar! Hahamlarını, rahiplerini, bir de
Meryem oğlu Mesih’i, Allah ile beraber rableri olarak gördüler; oysa, Tek Tanrı’dan
başkasına kulluk etmekle emrolunmuş değillerdi; (O Tek Tanrı ki,) O’ndan başka
tanrı yoktur, (O Tek Tanrı ki,) sınırsız kudret ve izzetiyle, (böylelerinin)
O’nun tanrılığında bir pay yakıştırdıkları her şeyden bütünüyle uzaktır,
yücedir!”
[7] Mâide, 5/73.
“Gerçekten, Tek Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığını gördükleri halde,
“Bakın, Allah üçlünün üçüncüsüdür” diyenler, hakikati inkâr etmiş olurlar. Ve
onlar bu iddialarından vazgeçmedikçe, hakikati inkâr eden bu gibilerin başına
şiddetli bir azap gelecektir.”; İsrâ, 17/111. “Ve de ki: “Bütün övgüler çocuk
edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü
herhangi bir yardıma-yardımcıya gereksinim duymayan Allah’a yakışır”. İşte O’nu
(hep böyle) yücelterek an!”; Furkân, 25/2. “O ki, göklerin ve yerin egemenliği
O’na aittir; soy-sop edinmemiştir. Egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur.
Çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan
O’dur.”
[8] Lokmân,
31/13. “Lokman, oğluna öğüt verirken şöyle konuştu: “Ey Benim sevgili oğlum!
Allah’tan başkasına ilâhî sıfatlar yakıştırma! Bil ki, böyle (düzmece) ortaklık
yakıştırmalar, gerçekten büyük bir zulümdür!”. Ayrıca bkz. Nisâ, 4/48. “Allah,
kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse
için bağışlar. Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş
olur (korkunç bir günah işlemiş olur).”; Nisâ, 4/116. “Allah, kendisinden başka
birine ilahlık yakıştırılmasını asla bağışlamaz, (ama) dilediği kimsenin daha
hafif günahlarını bağışlar. Çünkü Allah’ın yanı sıra başkasına ilahlık
yakıştıranlar şiddetli bir sapıklığa düşmüş kimselerdir.”; Mâide, 5/72; Hac,
22/31. “(Ve bunu) O’ndan başka kimseye-hiçbir şeye tanrısal nitelikler
yakıştırmaksızın (ve) sahte ve düzmece olan her şeyden yüz çevirip yalnızca
Allah’a yönelerek (yapın): çünkü, bilin ki, Allah’tan başkasına tanrılık
yakıştıran kimse, gökten savrulup düşen, (yırtıcı) kuşların kapıştığı, yahut
rüzgarın uzak, ıssız bir yere savurduğu kimseye benzer.”
[9] Neml,
27/60-64. “Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten yağmur
yağdıran? Öyle bir yağmur ki, onunla, sizin bir tek ağacını bile
yetiştiremeyeceğiniz görkemli bağlar, bahçeler yeşertiyoruz! Allah ile beraber
başka bir tanrı, öyle mi? Hayır, hayır (böyle düşünenler) yoldan çıkmış
kimselerdir! Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren
ve vadilerden dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar
yerleştiren; ve iki büyük su kütlesi arasına bir engel koyan? Allah ile beraber
başka bir tanrı, öyle mi? Hayır, hayır (böyle düşünenlerin) çoğu (ne
söylediklerini) bilmiyorlar! Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış
olanın yardımına yetişen, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzüne miraşçı kılan?
Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Aklınıza ne kadar da az
tutuyorsunuz (bütün bu gerçekleri)! Peki kimdir karanın ve denizin
karanlıklarında yolunuzu bulmanızı sağlayan ve rüzgarları rahmetinin önünden
müjdeci olarak gönderen? Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? Allah, insanların
tanrısal nitelikler yakıştırabileceği her şeyin ötesinde, her şeyden yücedir!
Peki yaratılışı ilk defa başlatan ve sonra da onu aralıksız devam ettirip,
yenileyen kimdir? Ve kimdir, sizi gökten ve yerden rızıklandıran?
Allah ile beraber başka bir tanrı, öyle mi? De ki: “Eğer ileri sürdüğünüz
iddiaya gerçekten inanıyorsanız getirin o zaman delilinizi!”
[10] Nisâ,
4/47. “Siz ey (geçmişte) kendilerine vahiy bahşedilmiş olanlar! (Şimdi), sahip
olduğunuz (hakikati) tasdik edici olarak indirdiğimiz vahye inanın ki,
ümitlerinizi boşa çıkarmayalım ve onları sona erdirmeyelim, tıpkı Sebt’i ihlal
eden o toplumu lanetlediğimiz gibi; zira Allah’ın irade ettiği şey mutlaka icra
edilir.
[11] Âl-i
İmrân, 3/64.. “De ki: “Ey geçmiş vahyin izleyicileri! Sizinle bizim aramızdaki
şu ortak ilkeye gelin: Allah’tan başka kimseye kulluk etmeyeceğiz, O’ndan başka
hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacağız ve Allah ile birlikte insanları rab
edinmeyeceğiz.” Ve eğer yüz çevirilerse de ki: “Şahit olun ki biz kendimizi
O’na teslim etmişiz!”; Mâide, 5/82. “Bütün insanlar içinde (bu ilâhî kelâma)
inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahûdîler ve Allah’tan başkasına ilahlık
yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün
insanlar içinde (bu ilâhî kelâma) inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise
“Biz Hıristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında
öyle keşişler ve rahipler var ki, bunlar kibre kapılmamışlardır.”
Yorumlar
Yorum Gönder