Kök Hücre Tedavi Amaçlı Kullanılabilir mi? (61)
Kök
Hücre Tedavi Amaçlı Kullanılabilir mi? (61)
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun aldığı kararda belirttiği üzere kök hücreler hayatın temel taşları ve insan vücudunu
oluşturan ana hücrelerdir. Kök hücreler, sınırsız bölünme, her türlü vücut
hücresine dönüşebilme ve yeni görevler üstlenme özelliğine sahiptir.
Kök hücre araştırmaları, günümüzün en
önemli ve aynı zamanda da en tartışmalı konularından birisi olmuştur. Doku
ve organları yenileme bağlamındaki üstün potansiyelinin yanı sıra, doku
harabiyeti ve/veya kaybı sonucunda ortaya çıkan pek çok hastalığın ve
bozukluğun tedavisinde tıp dünyasında ve toplumda büyük beklentiler doğurmuştur.
Kök hücre araştırmalarında gelinen nokta,
gelecek için büyük umutlar vaat etmektedir. Kök hücre araştırmaları beklenen doğrultuda
gelişirse, bazı hastalıkların hücre düzeyinde tedavileri
yapılabileceği gibi, hücre ve organların nakli için de yeni bir kaynak oluşturabilecektir.
Kök hücrelerin üzerinde yürütülecek temel bilimsel araştırmaların yakın
gelecekte klinikte tedavisi mümkün olmayan birçok hastalığın tedavisinde önemli
açılımlar yapması beklenmektedir. Böylece, kendini yenileme ve onarma
kapasitesi olmayan hücrelerin kaybına bağlı olarak gelişen bazı hastalıklar
tedavi edilebilecektir. Bunlar arasında Parkinson hastalığı, Alzheimer
hastalığı, multiple skleroz (MS hastalığı), kaza sonucu oluşan felç ve sinir
hücrelerinin yıkımı ile ilgili diğer hastalıklar, kalp krizi sonucu oluşan kalp
yetmezliği, osteoartrit (kemik ve eklem iltihapları) veya çeşitli nedenlerle
oluşan kıkırdak ve kemik kayıpları, kanser ve bağışıklık sistemi hastalıkları
ile şeker hastalığı sayılabilir.
İslam dini, her türlü bilimsel
araştırmayı teşvik etmiş, ancak bunların hukuki, ahlaki ve manevi değerler
açısından problem oluşturacak ve insanlık için tehlike arz edecek noktalara vardırılmasını
ise asla onaylamamıştır. Bu alanda gerekli önlemlerin zamanında ve etkin bir
şekilde alınmasını öngörmüştür. Esasen, teknolojinin insanlığın yararı için
kullanılması, bilim ve hukuk otoritelerince de savunulmaktadır. Bu itibarla,
hangi şekilde olursa olsun insana, çevreye, ekolojik dengeye ve topluma zarar
vermemek kaydıyla, genler üzerinde biyolojik ve tıbbi nitelikli çalışmalar
yapmak, İslamî açıdan bir sakınca teşkil etmez; hatta İslâm dini, insanlığa
hizmet gayesi taşıyan bu ve benzeri çalışmaları takdir eder. Zira önemli olan
ulaşılan bilimsel sonuçların tüm insanlığın “şerrine değil” hayrına
kullanılmasıdır.
Nitekim İslam, insan hayatının ve sağlığın
korunmasına büyük önem vermiş ve hastalık söz konusu olduğunda tedaviyi
önermiştir.[1] Bu bakımdan hastalıkların tedavisinde kök hücrelerin
de kullanılabilecek olması sağlık açısından önemli bir gelişmedir. Zira uzmanların
verdiği bilgilere göre kök hücre bölünerek kendini yenileyebilen, sayılarını
daima sabit tutan, farklılaşma yetenekleriyle özelleşmiş organları oluşturabilen
hücrelerdir. Şu an ki bilimsel gelişmelere göre tespit edilmiş “embriyonik kök
hücre”, “mezodermal kök hücre”, “erişkin kök hücre”, “kordon kanı kök hücresi”
ve “uyarılmış pluripotent (çok
yönlü farklılaşma yeteneği olan) kök hücre” olmak üzere “beş tip kök
hücre” bulunmaktadır.
Dolayısıyla hayatı veya hayati
önemdeki bir organı kurtarmak amacıyla şartlarına uyularak yapılacak kök hücre
nakliyle tedavi olmak dinen caizdir. Hatta bir başkasının hayatını veya hayati
önemdeki bir uzvunu kurtarmaya vesile olacağı için kök hücre bağışında bulunmak
da dinen sevaptır. Nitekim âyette “Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün
insanlığı kurtarmış gibi olur…”[2] buyurulmaktadır.
Sonuç olarak günümüzde “kök hücre
nakli”, tedavi yolları arasına girmiş olup “embriyonik kök hücre” hariç olmak
üzere “diğer kök hücrelerin” rızaya dayanmak, bir zarara uğratılmamak, bağış
karşılığında herhangi bir ücret almamak ve devletin yetkili organlarının
denetim ve gözetimi altında olmak “kaydı şartıyla” bağışlanması ve bu yolla hastaların
tedavi edilmesi dinen caizdir. (15.02.2008)
Yorumlar
Yorum Gönder