Hayatın Farkında Olmak (17)
Hayatın Farkında Olmak (17)
Yüce Allah, her şeyi belli bir ölçüye göre
yaratmıştır.[1]
Tabiatta yüzyıllardır işleyen “muhteşem bir
denge/ hassas ayarlar” vardır. Bu denge, öyle harika tasarlanmıştır ki asla “istatistiksel
olasılıklara/ rastlantılara” yer yoktur.
Her şey, kendisi için belirlenen kurala
göre hareket etmektedir. Konulan bu kuralların kıyamete kadar da değişmesi söz
konusu değildir.[2]
Yerçekimi kanunu, suyun kaldırma kuvvetinin
bulunması, suyun yüz derecede kaynaması, buharlaşmanın olması, yağmurun
yağması, rüzgârların esmesi, vs. kanunlar[3] geçmişte
de vardı, bugün de var ve yarın da olacaktır.
Bütün bunlar aslında birer mucizedir. Bu
mucizelerin insanların çoğunluğu tarafından gerektiği şekilde değerlendirilemediği
görülmektedir.
Nitekim “bütün bu ölçüleri” en ince
ayrıntılarına varıncaya kadar hesaplayan, yaratan ve sürdüren güç, Yüce
Allah’ın kudretidir.
Ama insanlar garip bir şekilde her gün
karşılaştıkları bu âyetleri/ mucizeleri anlamamakta ısrar etmektedir.
Örneğin tabiattaki bu dengenin bir gereği
olarak erken kalkan kırlangıç yemini bulurken, acele ederek yola önce çıkan
veya yer altına inmekte geç kalan bir solucan ona yem olmakta ve kurulan
ekolojik denge böylece devam etmektedir.
Yüce Yaratan her canlıya kendisini koruyacak
değişik melekeler vermiştir.
Kimi kabuğunun içine saklanarak tehlikelerden
korunur; kimi toprağın altındaki yuvasına iner; kimi rengini bulunduğu ortama
göre ayarlayarak kamufle olur; kimi de hızlı bir şekilde koşarak düşmanın
elinden canını kurtarır.
Lakin hasta ve zayıf olanlar, bu
özelliklerini gereği şekilde kullanamayanlar, tedbirsiz ve dikkatsiz hareket
edenler ise düşmanlarına yem olmaktan kurtulamaz. Bu ilâhî kanunun bir
gereğidir.
Tedbiri elden bırakanın yaşama şansı yoktur.
Bu itibarla tedbirli ve dikkatli olmak “hayvanların da yazılımlarında”
mevcuttur ve onlar da “bu içgüdüleriyle” hareket etmektedir.
Ama açgözlü olan kimi hayvan, nefsinin
esiri olmakta, kendisine kurulan tuzakları fark edememektedir. Bu da onun kendi
gafletinin bir sonucudur. Eğer ailesinden yeterli eğitimi alsaydı, onların sözünü
dinleseydi, tehlikelere karşı gereken hazırlığı önceden yapsaydı, belki de “daha
uzun süre yaşama fırsatını” elde edebilecekti.
Dolayısıyla şunu ifade edelim
ki, gerek insanların gerekse de hayvanların başlarına gelen şey, kendi
yapıp-ettikleriyle doğrudan ilişkilidir. Herkes, kendi sonunu kendi eğilim,
istek, arzu ve davranışlarıyla belirlemektedir.[4]
Hür iradesi sonucu erkenden yola koyulan ve
yem bulmaya kalkışan acemi ve açgözlü bir solucanı “pusuda bekleyen bir
kırlangıcın” avlaması, solucanın kendi tedbirsizliğinin ve dikkatsizliğinin bir
sonucudur.
Kafasını kullanarak böyle solucanları
bulacağını tahmin eden ve bu nedenle de pusuya yatan kırlangıç, tedbirini
önceden alması sebebiyle hayatını idâme ettirecek yemini bulmuştur.
Buradan şu sonucu çıkartmamız yanlış
olmayacaktır:
Duygularıyla değil de aklını kullanarak
konulmuş kurallara uygun hareket eden her kim olursa olsun “yaşamayı” hak eder.
Yani açıklamaya çalıştığımız hususlar “hayvanlar
için” nasıl geçerli ise insanlar için de aynen geçerlidir. Tedbiri elden
bırakanların yaşama şansları olmaz.
Nitekim alkollü araç kullanan bir şoför
dikkatsiz ve tedbirsiz hareket ettiği zaman ölürse intihar etmiş, başkalarının
ölümüne sebebiyet verirse de cinayet işlemiş olur. Bu durum gayet açıktır. Te’vile
de hiç gerek yoktur.
Alkolün aklı giderdiği ortada iken, bile
bile bunu içmek, sonra da aracıyla trafiğe çıkarak hem kendinin hem de
başkalarının hayatını tehlikeye atmak, İslam’a da bozulmamış fıtrata da aykırıdır.
Böyle kimseler, yaptıkları trafik
kazalarında başkalarının ölümüne sebebiyet verdikleri için dünyada cinayetle
yargılanmalıdır. Zira alkollü olmak, cezayı hafifletme gerekçesi olamaz.
Mağdur edilenlerin hakları göz ardı
edilerek meseleye yaklaşmak hakkaniyete aykırıdır.
Bu itibarla konu bütün detaylarıyla
değerlendirilmeli ve haksız olan taraf bunun bedelini mutlaka ödemelidir.
Kimsenin yaptığı bu dünyada da yanına kalmamalıdır.
Aynı şekilde sigaranın zararlarını bile
bile içmeye devam ederek hastalıklara davetiye çıkaranlar, sağlıksız bir hayatı
tercih edenler, ömürlerini kendi elleriyle kısaltanlar da adeta yavaş bir intiharı
tercih etmektedirler.
Böyle kimselerin suçlayacakları kişi de
kendilerinden başkası değildir. Bir insanın bütün bu tehlikeleri göre göre daha
çok sigara içmeye devam etmesi olacak şey değildir. Böyle bir insanın tedbir
almayarak canını tehlikeye atması, büyük bir mânevî mesuliyettir.
Özetle, Yüce Allah’ın tabiatta koyduğu
kurallara uygun hayat yaşayanlar mutlu olabilir. Aksini yapanlar ise “tattıkları
geçici zevklerin dışında” bu dünyadan gereken haz ve lezzetleri tam anlamıyla
almadan[5] huzursuzluk
ve mutsuzluk girdabında debelenip dururlar.
Niçin yaşadıklarının farkında olmadan
stres, depresyon, panik atak, cinnet vs. hastalıklarla boğuşarak bu dünyadan
vaktinden evvel göçüp giderler.
Çare ise bellidir. Mutlu olmak için
yapılması gereken, herkesin “bu dünyada niçin bulunduğunun farkına vararak” Yüce
Allah’ın koyduğu kurallara uygun hayat yaşamasıdır.
Anlamlı, coşkulu, sağlıklı ve başarılı bir
ömür sürerek ahirette de gerçek huzura ulaşmasıdır.
Dolayısıyla insanların tabiatta yaşayan
diğer canlılardan öğreneceği dersler vardır. Kanaatimizce önemli olan, ibret
dolu gözlerle ve ders almasını bilerek tabiata/ evrene bakmaktır.
Bakmasını bilenler, mutlaka görecekler ve hayatın
gerçek anlamının da farkına varacaklardır. (27.04.2007)
[1] Hicr,
15/21. “Çünkü hiçbir şey yoktur ki, kaynağı bizim katımızda olmasın ve biz
hiçbir şey indirmeyiz ki, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye (kadere), bir uyuma
dayanmasın.”; Kamer, 54/49-50. “Bakın, biz her şeyi gerekli ölçü ve nispette
yarattık. Bizim bir şeyi takdir etmemiz ve (onun meydana gelmesi) göz kırpması
gibi bir anlık bir (fiil)dir.”
[2] Ahzab,
33/62. “Daha önce gelip geçen (bu tür günahkar)lar için Allah’ın tatbik ettiği
yol budur; ve sen Allah’ın tatbikatında bir değişiklik göremezsin!”; Fâtır,
35/43. “…Halbuki, bütün şeytânî tuzaklar (sonunda) sadece
sahiplerini yutar; yoksa onlar, önceki (günahkar)ların (sürüklendikleri) yoldan
başka bir şey mi bekliyorlar? Sen Allah’ın tuttuğu yol ve yöntemde hiçbir
değişiklik göremezsin; evet sen, Allah’ın yolunda ve yönteminde hiçbir sapma
göremezsin!”; Fetih, 48/23. “Allah’ın yöntemi öteden beri hep böyledir ve siz
Allah’ın yönteminde hiçbir değişme bulamazsınız!”; Ayrıca bkz. En’âm, 6/34, 115.
[3] Bakara,
2/164. “Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbirini
takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde;
Allah’ın gökten indirerek onunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının
çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların (yönünün) değişmesinde ve gökle
yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan
bulutlarda: (bütün bunlarda) düşünüp akıllarını kullananlar (gözetleyenler)
için mesajlar vardır.”; Câsiye, 45/5. “Gece ile gündüzün birbirini izlemesinde
ve Allah’ın göklerden indirip onunla cansız toprağa hayat verdiği rızk imkânlarında
ve rüzgarların değişmesinde, (bütün bunlarda) akıllarını kullanan insanlar için
mesajlar vardır.”
[4] Nisâ,
4/79. “Başına her ne iyilik gelirse (bu) Allah’tandır; başına her ne kötülük
gelirse (bu da) senin kendindendir…”(İnsanın karşılaştığı her iyilik ve başına
gelen her kötülük, son tahlilde Allah’ın iradesinin bir eseridir. Ancak insanın
“kötü kader” saydığı her şey, gerçekte, nihâî sonuçları itibarıyla kötü
değildir; zira “mümkündür ki nefret ettiğiniz bir şey sizin için iyi olabilir.
Ve yine mümkündür ki sevdiğiniz bir şey de sizin için kötü olabilir; Allah
bilir, ama siz bilmezsiniz. (Bakara, 2/216). Zâhirî birçok “kötülük” çoğu
zaman, bir sınavdan ve ilâhî kaynaklı bir olgu olan, sıkıntı çekerek ruhsal
olgunluğa erişme aracından başka bir şey olmayabilir ve mutlaka başına kötülük
gelen kişinin yanlış bir seçiminin veya yanlış fiilini sonucu olması gerekmez).
[5] Ra’d,
13/28. “Onlar ki, inanmışlar ve Allah’ı anmakla kalpleri huzur ve doyum
bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah’ı anmakla huzura
erişir.”
Yorumlar
Yorum Gönder