Siz Hasbî mi Yoksa Hesâbî mi Bir Bürokrat Arıyorsunuz?
Ülke yönetiminde bulunan
siyasîlerin bürokraside işlerin daha düzenli, güvenli ve hızlı yürümesini temin
maksadıyla atamalar yapmaları ve en iyi performansı sergileyen bürokratlarla
çalışmaları/ yol yürümeleri elbette normaldir. Zira seçim zamanı sandıkta halka
hesap verecek onlardır. Dolayısıyla ehliyet ve liyakat sahibi, tanıdıkları ve
bildikleri sadık bürokratları tercih edip onları üst düzey görevlere
getirmeleri en doğal haklarıdır.
Ancak onlar, bu atamaları
yaparken acaba “hasbî” mi yoksa “hesabî” mi olanları tercih etmektedirler, buna
da bakılması gerekmektedir. Kanaatimizce onların hasbî olanları arayıp
bulmaları hem kendilerinin hem de idare ettikleri ülkenin yararına olacaktır.
Eğer onlar, durumu idare
etmekte mahir, hiçbir olumlu icraat yapmayan, sürekli iyi şeyleri öteleyen, ipiyle
kuyuya inilmeyen, alınan isabetsiz kararları bile “Çok güzel bir fikir!
Harika! Ne kadar da güzel düşünmüşsünüz! Efendim siz gerçekten çok başkasınız!
Derhal bunu yapalım” diyerek pohpohlayan, o kararın olumsuz yönlerini,
yansımalarını -bilse dahi- söylemeyen, sürekli hesap yapan, koltuğunu/
geleceğini düşünen, dalkavukluk yapan, riyakâr kimseleri tercih eder ve onları
devletin kurumlarının en tepe noktalarına getirirlerse o takdirde çok büyük bir
yanlış yapmış olacaklardır.
Burada bizim “hasbî”
derken kast ettiğimiz “daima milletini ve ülkesini düşünen, açık, şeffaf,
dürüst, hesap verebilir, mert, cesur, ilkeli, omurgalı ve açık sözlü”
kimselerdir.
“Hesabî” derken kast ettiğimiz ise; “sadece kendini/
koltuğunu düşünen, çıkar hesabı yapan, ulaştığı bazı gerçekleri gizleyen, nabza
göre şerbet veren, takiyyeci, yalancı, korkak, ikiyüzlü, ilkesiz, yüzsüz ve
omurgasız” tiplerdir.
Maalesef her dönemde bu
“hesabî tipler” yönetime yakın olmuş, yağcılık, hile, desise ve dalkavuklukla
koltuklarını korumayı başarmış, “hasbî olanları” yıldırmak amacıyla siyasal
iktidara onları jurnallemiş, aleyhlerinde kara propaganda yürütmüş, iftiralarla
onların alaşağı edilmelerini sağlamışlardır. Bu tipler her devirde devleti
ve milleti değil sadece ve sadece kendi çıkarlarını öncelemişlerdir. Dolayısıyla
burada en önemli görev “siyasal iktidara, onlara müşavirlik edenlere ve
kamuoyunu doğru bilgilendirme görevi yapan samimi gazetecilere”
düşmektedir. Onların vazifesi, “hesabî” olanlara değil “hasbî” olanları bulmak
ve önemli görevlere onların getirilmesini sağlamak olmalıdır.
Sonuç olarak siyasî irade,
özellikle üst düzey görevlere atamalar yaparken “hesabî” değil “hasbî” olanları
seçmekle mükelleftir. Zira böyle yapmak, hem kendi iktidarlarının hem de
ülkenin yararına olacaktır. Akıllı siyasetçiler, “her devrin adamı olan,
tavşan tersi gibi kokmaz ve bulaşmaz adamlardan” uzak durmak zorundadır.
Aksi halde ahiret günü “atama kararnamesinin altına imza atarak” yetki verdiği
bu tür kifayetsiz muhterislerin yaptıkları her türlü yanlışın bedelinin/ hesabının
da kendilerine sorulacağını mutlaka bilmeli ve ona göre hareket etmelidirler. (19.01.2018)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder