Kulluk ve İbadet Arasındaki Farkı Bilmeyen İslâm Âlimi Olamaz!
Bilindiği üzere “ubûdiyet”
ile “ibâdet” arasında fark vardır ve her ikisi aynı şey değildir. Kulluk etmek
ile ibadet etmeyi birbirine karıştıran ve aradaki bu ince farkı bilmeyen
birinin âlim olması söz konusu olamaz. Nitekim “kulluk” daha geniş (şemsiye)
bir kavram iken “ibadet” bunun alt cüzlerinden sadece birisidir.
Dolayısıyla Kur’ân’da geçen ve “kulluk etmek” şeklinde tercüme edilmesi
gereken âyetler eğer “ibadet etmek” şeklinde tercüme edilirse Yüce
Allah’ın maksadı/ muradı insanlara tam olarak ulaştırılamamış, onlara doğru dinî
bilgi verilememiş ve insanlar yanıltılmış olur.
Örneğin Fâtiha Sûresi’ndeki
(نَعْبُدُ اِيَّاكَ)
âyetini “Biz ancak Sana ibadet ederiz” (Fatiha, 1/5) şeklinde
tercüme etmek isabetli değildir. Zira bu âyetin doğru tercümesi; “Biz
ancak Sana kulluk ederiz” şeklinde olmalıdır. Zira kulluk etmek ayrı,
ibadet etmek ayrıdır.
Aynı şekilde (لِيَعْبُدُونِ اِلَّا الْاِنْسَ وَ الْجِنَّ خَلَقْتُ مَا وَ)
âyetini de “Ben insanları ve cinleri ancak Bana ibadet etsinler
diye yarattım” (Zâriyât, 51/56) şeklinde tercüme etmek isabetli değildir. Zira
bu âyetin doğru tercümesi; “Ben insanları ve cinleri ancak Bana kulluk
etsinler diye yarattım” şeklinde olmalıdır. Zira kulluk ayrı ibadet
etmek ayrı şeylerdir.
“İbadet etmek” deyince
insanların aklına “namaz, oruç, hac, umre, kurban, zekât, sadaka, zikir vs.”
gelmekte ve bunları yaptıkları zaman “kulluk görevlerini” ifa
ettiklerini zannetmektedirler. Oysa bütün bu ibadetler zaten kulluğun içinde
mündemiçtir. Kulluk daha geniş kapsamlı olup ibadeti de içine almaktadır. Bu
açıdan bakıldığında ibadet yapılınca sorumluluklar bitmemekte, tam tersine
yeni başlamaktadır. Dolayısıyla insanlardan istenen sadece ibadet değil kulluktur.
Bu nedenle “Yüce
Allah’a kulluk etmek” deyince bir mü’minin aklına gelmesi gerekenler sanırım
şunlar olmalıdır: “Tefekkür, tevhid, Allah’a ve ahiret gününe iman, tevekkül,
teslimiyet, sünnete ittiba, Yüce Allah’a dua ve ibadet etmek, iyiliği emredip
kötülükten sakındırmak, salih amel işlemek, güzel ahlâk sahibi, doğru, dürüst ve
güvenilir olmak, infak etmek, ilme sarılmak, teknoloji üretmek, Allah yolunda
cihat etmek, yeryüzünde barış ve adaleti sağlamak, İslâm’ı temsil ve tebliğ
etmek vs.”
Bu bakımdan insanları
sadece belli bazı ibadetlere yönlendirip yukarıda sayılan görevleri
olduğunu onlara söylememek, hatırlatmamak veya eksik bırakmak çok büyük bir vebali
üstlenmek demektir.
Diğer taraftan kulun yaptığı
ibadetlere Allah Teâlâ’nın hiçbir ihtiyacı yoktur; aksine kulun ihtiyacı
vardır. Bir başka ifadeyle doktorun verdiği ilaca doktorun değil hastanın
ihtiyacı vardır. Çünkü hasta olan doktor değil, doktorun yanına gelmek
zorunda kalan o insandır. İyileşmek istiyorsa doktorun verdiği ilacı kullanmak
ve onun önerilerini dikkate almak durumundadır.
Dolayısıyla bir kul,
içindeki şeytani sese ve şeytanlaşmış insanların “yanlış yönlendirmelerine/ saptırıcı
telkinlerine/ yaldızlı sözlerine/ parlak tekliflerine/ ilginç önerilerine”
kapılıp gitmek ve imtihanı kaybetmek istemiyorsa sürekli ibadet etmek ve Yüce
Yaratan ile bağını koparmamak zorundadır. Nitekim ibadetleri terk eden sorumsuz ve duyarsız birisinin bu iki düşman grup
tarafından çok kolay bir şekilde alt edilmesi/ yenilmesi kaçınılmazdır. Bu
nedenle Yüce Allah’a kullukta başarılı olmak isteyen bir insanın az da olsa düzenli
olarak ibadet etmesi kendi lehinedir.
Öte yandan ibadet yapmak
bir borç ödeme değildir. Müttakî (sorumluluk sahibi) bir kul olmak ve kemale
ermek isteyen kişinin zaten ibadet yapması gerekmektedir ki bu, kendi faydasınadır
ve zaten olmazsa olmazdır. Bir başka ifadeyle ibadetler salih kul olma
yolunda ilerleyen mü’minin önüne çıkan engelleri bir bir aşmasında ona yardım eden,
destek olan manevî payandalardır; fırtınalarda sığınılacak güvenli limanlardır.
Nitekim dua etmek bu anlamda ibadetin özüdür ve Yüce Allah ile manevî bağı
kuvvetlendiren en önemli vasıtadır.
Görüldüğü üzere kulluğun
içinde zaten ibadet etmek vardır. Dolayısıyla müslümanlardan beklenen
kulluktur. Tekrar ifade edelim ki, kulluk zaten ibadeti de kapsamaktadır. Bu
bakımdan sadece ibadetlere odaklanıp kulluğun diğer gereklerini/ icaplarını yok
saymak, görmezlikten gelmek, önemsememek ve ihmal etmek doğru değildir.
Kısaca ifade etmek
gerekirse salih ve müttakî bir mü’min, sağlam ve sarsılmaz bir imanla Yüce Allah’a
ve ahiret gününe inanmak ve taklidi imanını tahkiki hale getirmek zorundadır.
Zira bu, kulluğun gereğidir. İşte bu yapıldığında kulluk görevi ifa edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min,
kendisine emredilen bütün ibadetleri yapmakla mükelleftir. Zira bu, kulluğun
gereğidir. Bu yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, tedbir,
tevekkül ve kader arasındaki mevcut ilişkiyi doğru değerlendirmek için “sağlam ve
güvenilir dinî bilgisini artırmak” zorundadır. Zira bu, kulluğun gereğidir. Bu
yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, iyiliği
emredip kötülükten sakındırmak zorundadır. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu
yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, daima salih
amel işlemek zorundadır. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu yapılmadığında
kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, güzel ahlâk
sahibi olmak zorundadır. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu yapılmadığında
kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min,
malından infak etmekle görevlidir. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu
yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, doğru,
dürüst ve güvenilir olmak zorundadır. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu
yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, sahih
sünnete ittiba etmek zorundadır. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu
yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, ilme
sarılmak, teknoloji üretmek ve yeni icatlar yapmak zorundadır. Zira bu, kulluğun
bir gereğidir. Bu yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, Allah
yolunda canıyla ve malıyla cihat etmek zorundadır. Zira bu, kulluğun bir
gereğidir. Bu yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min,
yeryüzünde barış ve adaleti sağlamaya çalışmak zorundadır. Zira bu, kulluğun
bir gereğidir. Bu yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Müttakî bir mü’min, İslâm’ı
temsil ve tebliğ etmek zorundadır. Zira bu, kulluğun bir gereğidir. Bu
yapılmadığında kulluk görevi ihmal edilmiş olacaktır.
Sonuç olarak, “ibadet etmek”
ile “kulluk etmek” aynı şeyler değildir. Kulluğun gereklerinden/
icaplarından/ şartlarından sadece birisi ibadet yapmaktır. İbadetler yapıldığında
diğer görevler asla sakıt olmamaktadır. Kulluğun diğer unsurlarını “unutmak/
umursamamak/ önemsememek/ dikkate almamak” doğru değildir. Tekrar
belirtelim ki, kulluk daha geniş kapsamlıdır ve ibadeti de zaten içine
almaktadır; insanoğlundan istenen sadece ibadet değil kulluktur. Öyleyse müslümanların
bu gerçeği artık öğrenmeleri gerekmektedir. Dolaysısıyla bu gerçekleri öğretmesi
gerekenler görevlerini yerine getirmeli ve “kulluğun gereklerinden biri olan
tebliğ ve tebyin vazifesini” hakkıyla yapmalıdırlar. (26.01.2018)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder