Buhârî’ye Dil Uzatan Köpektir!
Makaleye böyle çarpıcı/
tahrik edici bir başlık seçmemizin nedeni, elbette okuyucunun dikkatini
çekmek ve bu yazının okunmasını sağlamaktır. Ancak hem bu başlığı hem de
yazının üslubunu biraz sert bulanlar olabilir. Onlara “kısmen hak verdiğimizi” söyleyebiliriz.
Lakin söz konusu İslâm, Hz. Peygamber, salih ve müttakî âlimler/ mü’minler
olunca akan suların duracağı, bunların hakkını ve hukukunu korumak için herkese
anlayacakları dil ile konuşacağımız da malumdur. Zira eleştiriyle hakaret
arasındaki farkı anlamayan ve ilmî tenkit yerine itibarsızlaştırmayı seçen
birilerine -sarsılıp kendilerine gelmelerini temin etmek için- anlayacakları
dilden konuşmak adaletin ve hakkaniyetin gereğidir. Bir bakıma bu
yaptığımız, onları da sevdiğimizin, kaybetmek değil kazanmak istediğimizin bir
ifadesi olarak görülüp değerlendirilebilir. Çünkü “salyalı köpektir”
veya “kuduz köpektir” yerine sadece “köpek” dememiz bile bu samimiyetimizin
bir göstergesidir.
Bu kısa açıklamadan sonra
şunu ifade edelim ki İmam Buhârî (ö. 256/870), ömrünü İslâm’ın ve Hz.
Peygamber’in doğru anlaşılmasına adayan, bunun için pek çok kitap kaleme alan,
bu konuda büyük çaba/ emek sarf eden, acılar çeken ve bedeller ödeyen müstesna bir
İslâm âlimidir.
Bununla birlikte şunu da hemen
belirtelim ki, Buhârî de tıpkı diğer insanlar gibi bir beşerdir. Elbette
onun da hatalar yapması kaçınılmazdır; zira hatasız kul yoktur. Çünkü sınırlı
ve aciz bir varlık olan insanoğlu, nisyan ve hata ile maluldür. Dolayısıyla
onun eserlerindeki bazı hatalarına/ yanlışlara/ sürçmelerine dikkat çekmek hem
tabiîdir hem de olması gerekendir.
Ancak onun yaptığı bütün
güzel amelleri yok sayarak emeğine saygısızlık etmek, şahsına hakaret etmek,
onu itibarsızlaştırmaya çalışmak, sonra da onun üzerinden Hz. Peygamber’in “tüm
hadislerini” problemli/ uydurma/ güvenilmez gibi göstermeye çalışmak hem
ilmî hem de ahlâkî bir davranış değildir. Bu nedenledir ki bahse konu hayâsız
saldırılara seyirci kalmamız, bir köşede oturup makam, mevki veya unvan
hesapları yapmamız düşünülemez.
Tekrar ifade edelim ki,
İslâm âlimi Buhârî eleştirilmez değildir. Tabi ki ilmî ölçüler içinde onun da tenkit
edilmesi söz konusudur. Ama “ilmî tenkit” yerine ona “hakaret etmeyi”
seçmek, onun toplum nezdindeki saygınlığını sarsmak ve eserlerini küçümsemek
doğru değildir.
Nitekim Dârekutnî (ö.
385/995), el-İlzâmat ve’t-Tetebbu’ adlı 415 sayfalık eserinde Buhârî’nin
naklettiği 218 kadar rivâyeti ilmî bir üslupla eleştirmiş ama onu ve kitabını
itibarsızlaştırmaya çalışmamıştır. Bu, gayet doğaldır; çünkü tenkit, ilmî ve
fikrî gelişme için olmazsa olmaz bir faaliyettir. Zira kendini eleştiriye
kapatanların hiçbir şekilde ilerlemesi mümkün değildir.
Dolayısıyla züccaciye
dükkânına bodaslama dalan fil misali pervasızca hadis-i şeriflere saldıranları,
sanki tüm hadisler “üç asır sonra yazılmış ve tamamı uydurmaymış gibi bir hava/
izlenim/ algı/ atmosfer” oluşturmaya çalışanları buradan uyarmamız
gerekmektedir. Eğer bu adamlar iyi niyetli iseler ikazlarımızdan ders
alacaklardır; yok eğer değiller ise aynı hezeyanlarına devam edeceklerdir. O
takdirde bu adamların iyi niyetli olmadıklarını, işin özünü anlayamamış/
kavrayamamış, kabukta dolaşan tipler (haşeviyye) olduklarını söylememiz ve tüm
müslümanları bunların saçmalıklarına karşı uyarmamız gerekecektir.
Bilindiği üzere kötü
niyetli müsteşrikler, üçüncü asırda kaleme alınan “tasnif devri”
eserlerini “bilinçli ve maksatlı olarak” sanki hadisler üç asır sonra
yazılmış gibi göstermiş ve bir algı operasyonu yürütmüşlerdir. Amaçları; önce
hadisleri sonra da Kur’ân’ı itibarsızlaştırmak ve müslümanların bu iki kaynağa
olan güvenini sarsmak, böylece İslâm’ın altını oymaktır.
Bu oryantalistler, Hz.
Peygamber döneminden itibaren yazılmaya başlanan hadisleri, birinci ve ikinci
asırda tedvin edilen “cüzleri, sahîfeleri ve kitapları” görmezlikten gelmiş
ve tasnif devrinde yazılan hadis musannefâtını ileri sürerek “hadislerin üç
asır sonra yazıldığı intibaını” uyandırmaya çalışmış ve sürekli bunun
propagandasını yapmışlardır. Hâlâ bu adamlar, söz konusu paçavra iddialarını
desteklemek için olağanüstü bir gayret göstermekte ve bunun için de her türlü
enstrümanı kullanmaya devam etmektedirler.
Dolayısıyla Batı tandanslı
(kaynaklı) böyle bir girişime karşı uyanık olmak gerekmektedir. Ancak ne acıdır
ki, batılı oryantalistlerin hadisleri itibarsızlaştırma ve İslâm’ı hurafeler
dini gibi gösterme girişimlerinin “ülkemizde gönüllü temsilciliğine soyunan
ve iyi bir iş yaptıklarını zanneden kibir abidesi bazı tipler”, neye alet
olduklarını anlamadan uzman olmadıkları bir alanda top koşturmakta/ kalem
oynatmakta ve densizce hadislere ve hadis kaynaklarına dil uzatabilmektedirler.
Tekrar ifade edelim ki,
söz konusu hadis kitaplarındaki rivâyetlerin ilmî ölçüler içinde tenkit edilmesi
ayrı, bu temel hadis kaynaklarının tamamının önemsiz, değersiz ve güvenilmez gösterilmeye
çalışılması ayrı bir konudur. Aradaki bu farkı anlamaktan aciz olan zavallıların
dönüp kendi anlayış kapasitelerini/ seviye(sizlik)lerini gözden geçirmeleri
gerekmektedir.
Şurası bir gerçektir ki
hadis inkârcılarının genellemeci bir mantıkla tüm hadisleri ve hadis
kaynaklarını güvenilmez gösterme gayretleri tam bir çarpıtmadır, hezeyandır ve
en hafif tabiriyle oryantalistlerin algı operasyonlarının taşeronluğunu/
uşaklığını yapmaktır.
Onların en sahih hadisleri
toplama gayretiyle yola çıkan Buhârî’yi hedef tahtasına koyarak saldırmaları ve
“içinden cımbızla seçtikleri uç örnekleri/ bazı problemli hadisleri”
bahane ederek hadislerin tamamını güvenilmez gösterme gayretleri tam bir
densizliktir/ terbiyesizliktir/ aymazlıktır. Bu tür zırvalıklara müslümanların
karnı toktur.
Nitekim bir adamın
konferansından/ makalesinden/ kitabından üç beş cümleyi cımbızlayarak o adamı
yanlış tanıtmak ve itibarsızlaştırmak nasıl kötü ve gayri ahlâkî bir şey ise
Buhârî’nin eserindeki bazı rivâyetleri cımbızlayarak onun Sahih’ini
sonra da, bu kitap üzerinden tüm hadisleri itibarsızlaştırmaya çalışmak da aynı
şekilde kötü, çirkin ve gayr-i ahlâkîdir.
Sonuç olarak, Buhârî’yi tenkit
etmek yerine ona saldırıyı seçenler, müsteşriklerin oyunlarına alet
olanlar, toplumda yer edinmek ve taraftar toplamak için Buhârî üzerinden
hadisleri güvenilmez göstermeye çalışanlar “sahanın uzmanı olmayan ve
kullanıldığını dahi fark etmekten aciz olan” zavallılardan başkası
değildir. Bunlar, ifrat ve tefrit arasında dolaşan dengesiz ve ölçüsüz tiplerdir;
herhangi bir “hadis usulü” kitabını okumadan “hadis tarihi ve usulü” hakkında
saçmalayan, ağzına geleni konuşan fanatiklerdir; aşağılık kompleksiyle hareket
eden, “belki de tefrika çıkarmaları amacıyla” dış güçler tarafından
desteklenen, fonlanan ve kullanılan piyonlardır. Bunlar tövbe edip kendilerine
gelmedikleri takdirde karşılarında hakikati haykıran ve ipliklerini pazara
çıkaran “samimi hadis âlimlerini” geçmişte buldukları gibi bundan sonra da bulmaya
devam edeceklerdir. (12.01.2018)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder