İki Tarafı da Dinlemeden Hüküm Vermek Çok Yanlıştır!
İnsanların çoğunluğu maalesef tek tarafı dinleyip
karar vermekte ve korkunç zulümler işlemektedir.
Şimdi anlatacaklarım Türkiye’de değil, Patagonya’da
yaşanmıştır.
Bir öğrenci, on dört haftalık Okul Deneyimi stajının
on iki haftasına mecburen katılmak zorunda olduğu halde hiçbir mazeret
göstermeden, okul müdürüne, yetkili rehber öğretmene, danışman akademisyene ve
bölüm koordinatörüne haber vermeden/ izin almadan kendi kafasına göre hareket
etmiş ve sadece üç hafta staj göreceği okula gitmiştir. Bu öğrenci, sınıf
arkadaşına yalvararak ilave bir sahtekârlık daha yaptırmış, gelmediği bir hafta
için de o kız arkadaşına kendi yerine imza attırmıştır. Böylece stajın dört
haftasını tamamlamış gözükmüş, ancak geri kalan sekiz hafta uygulama okuluna hiç
ama hiç uğramamıştır.
Aradan zaman geçmiş, dönem sonunda bütün gerçekler ortaya
çıkmış, o öğrenci o dersten kalmış, fakat araya aracılar koydurmuş, “stajını
yaptı” gösterilmesi istenmiş, bu öğrenci hocaların kapısında saatlerce ağlamış,
ancak idarenin kararlı duruşu sonucunda o öğrenci mezun olamamış ve dönem uzatmayı
hak etmiştir. Zira böyle bir duyarsızlığı cezasız bırakmak diğer öğrencilere
büyük bir haksızlık olacaktır. Ayrıca stajını tamamlamamış birisini tamamlamış
göstermek, gelecek nesillere karşı büyük bir adaletsizlik olup bu durum millete
uzun vadede zarar verecektir.
Bu öğrenci kendi yaptığı yanlışı söylemek yerine anasına,
babasına, akrabalarına ve çevresindekilere “kendisine haksızlık yapıldığını,
sadece bir hafta okula gitmediğini, kendisinden habersiz arkadaşının onun yerine
imza attığını, bu yüzden de dönem uzatmak zorunda kaldığını” söylemiş ve
akrabaları da onun bu yalanlarına/ palavralarına sorgulamaksızın hemencecik inanıvermişlerdir.
Zira onlar her iki tarafı da dinlememiş tek tarafı dinleyerek hüküm vermiş
ve kızlarına “zulmeden (!)” kişilere beddua etmişlerdir.
Aradan bir yıl geçip aynı öğrenci bu sefer kalan
stajını tamamlamak için üniversiteye geldiğinde bir akrabasının telefonla bölüm
koordinatörünü araması sonucu bütün gerçekler ortaya çıkmıştır.
Arayan şahıs “suçlu olduğuna inandığı bölüm
koordinatörünü kast ederek zaten geçen yıl öğrenciye haksızlık yapıldığını,
sadece bir hafta staj yaptığı uygulama okuluna gitmediğini, bunun nedeninin ise
kendisinden habersiz kız arkadaşının yerine imza atması olduğunu, bu yüzden dönem
uzatmak zorunda bırakıldığını, bari bu sefer aynı hatanın tekrarlanmaması
gerektiğini, anlayışlı olmanın iyi bir çözüm olacağını” ima edince “bütün
pislikler” ortaya dökülmüştür.
Bölüm koordinatörü, telefonla arayan öğrencinin akrabasına
“aslında o öğrencinin staj yaptığı okula sadece üç hafta devam ettiğini, bir
hafta için de kendi yerine imza attırdığını, imza atması için arkadaşına
yalvardığını, onun da kıramayıp imza attığını, geri kalan sekiz hafta ise okula
hiç uğramadığını, ayrıca iki hafta olan devamsızlık hakkını da kullandığını, bu
yüzden mezun olamadığını, öğrencinin suçlu olduğunu, tek taraflı dinleyip karar
vermenin büyük bir yanlış olduğunu” söyleyince telefonun öbür ucundaki akrabanın
sesi bir anda kesilmiş, dut yemiş bülbüle dönmüş, bir şey söyleyememiş, lafı
evirip çevirmeye başlamıştır.
Patagonya’da yaşanmış bu olayı nakletmemin nedeni; Türkiye’de
böyle şeylerin yaşanmaması arzumuzdan kaynaklanmaktadır.
Kaldı ki bizim ülkemiz bir İslâm ülkesidir,
halkının % 99’u müslümandır ve burada bu tür yanlışlıkların olması mümkün
değildir. Zira bu ülkede bir müslüman asla yalan söylemez, yalan yere yemin
etmez, iftira atmaz, adaletsizlik yapmaz, torpil yapılmasını istemez, ayrıcalık
beklemez, her iki tarafı da dinlemeden karar vermez. Burada herkes
kurallara uyar, zira herkes kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına
yapmaz. Bütün bunlar olsa olsa Patagonya’da olur. Ümmet-i Muhammed’in yaşadığı
bu topraklarda böyle ahlaksızlıklar asla olmaz…
Sonuç olarak, akıllı bir mümin bir konuda karar
vereceği zaman her iki tarafı da dinlemesini bilmeli, bütün delilleri gözden
geçirmeli, haklıyı haksızdan ayırt etmeli sonra nihai kararını vermelidir. Aksi
halde günün birinde büyük potlar kırması, morarması veya yaptığı haksız
bedduaların kendisine dönmesi söz konusu olabilir. Öyleyse bu tür yanlışları
yapanlar, kendi hatalarıyla yüzleşmeli, asıl mağdurlardan özür dilemeli ve her
iki tarafı dinlemeden hainlere/ yalancılara/ sahtekârlara/ alçaklara arka
çıkmamalıdır. (20.01.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder