Arkadaş! Mesele O Kadar Basit Değil!
Mensup olduğu cemaatin/ tarikatın/ meşrebin/
grubun/ takımın dar kalıplarıyla meselelere bakan bazı zevat, toplumsal
sorunların çözümü noktasında oldukça yüzeysel değerlendirmeler yapmakta,
gözlerini bürüyen kin nedeniyle adaletten ayrılmakta ve sorunların kaynağı
olarak da maalesef hep nefret ettikleri o şahsı/ şahısları göstermektedirler.
Kendileri at gözlüğüyle meseleye baktıkları için dimağları dumûra uğramakta ve
her geçen gün vicdanları daha da kararmaktadır.
Bu tür sığ düşünenler geçmişte olduğu
gibi günümüzde de varlığını hâlâ sürdürmektedir. Pavlov’un köpeklerini
şartlandırmasında olduğu gibi, efendilerinin masum/ günahsız/ hatasız olduğuna
inanan ve onun telkinleriyle/ hipnozlarıyla şartlanan bu güruh, problemleri çok
yönlü analiz etme kabiliyetinden yoksun oldukları için her duydukları yalana hemen
inanmakta, ağızlarına geleni konuşmakta, kendilerini hakikatin tek temsilcisi/
ölçüsü olarak görmekte ve hata üstüne hata yapmaya da devam etmektedirler.
Oysa bir düşünür, sanki böylelerini
uyarırcasına şöyle söylemiştir: “İnançlarınıza dikkat edin düşünceleriniz
oluyor, düşüncelerinize dikkat edin sözleriniz oluyor, sözlerinize dikkat edin
eylemleriniz oluyor, tavır ve davranışlarınıza dikkat edin karakteriniz oluyor,
karakterinize dikkat edin kişiliğiniz/ kimliğiniz oluyor, kimliğinize dikkat
edin kaderiniz oluyor.” Görüldüğü üzere bu tespitler son derece haklı
ve yerindedir. Zira kişilerin kaderlerinin şekillenmesinde “inançların rolü”
oldukça büyüktür. Öyleyse öncelikle yapılması gereken doğru bir inanca/
imana sahip olmaktır. Doğru bir inanca ancak ve ancak doğru bilgi ve sağlam bir
muhakemeyle sahip olunabilir. Eksik ve hatalı bilgilerle şekillenen inanç,
insanı çok büyük yanlışlara götürür ve Hak’tan uzaklaşmasına neden olur. Bu
bakımdan “güvenilir dinî bilgi”, hava ve su gibi en temel/ olmazsa
olmaz/ vazgeçilmez ihtiyaçlardandır.
Eğer toplumun sorunlarına sahih
bilgiye dayalı doğru cevaplar üretilemiyorsa ve insanlar ikna edilemiyorsa, o
zaman yanlış bilgiler ortalıkta dolaşır ve bu bilgi kırıntıları yanlış
inançlara/ algılara yol açar. Dolayısıyla Müslümanların kafa karışıklıklarını
gidermek için öncelikle onlara “doğru diye öğretilen yanlış bilgilerin”
düzeltilmesi ve sağlam dinî bilgilerle buluşturulmaları gerekir. Bu yanlışların
düzeltilmesine karşı çıkarak Kur’ân ve sahih sünnet’e aykırı şeyleri onlara
hâlâ din diye anlatmaya devam etmek, insanların dinden uzaklaşmalarına/
soğumalarına neden olur. Yapılması gereken; bu insanlara kaynağından çıkan
tertemiz sular içirmektir. Yani; Kur’ân ve sahih sünnet’ten ilham alınarak
ortaya konulan arı, duru ve temiz dinî bilgileri sunmaktır. Din ile dinin
yorumlarını birbirine karıştırmamaları; ayrıca mezhep imamlarını veya tarikat
önderlerini kutsamamaları gerektiğini onlara öğretmektir. Bu kişilerin de insan
olduklarını ve her zaman yanılma ihtimallerinin bulunduğunu kabul etmelerini
sağlamaktır.
Mesela bazı konularda insanlara doğru
bilgiler sunulamadığı için yanlış din tasavvurları/ anlayışları artmakta, şirke
neden olabilecek uygulamalar devam etmekte, ateizme ve agnostisizme sapan
gençlerin sayısında ciddi artışlar yaşanmaktadır. Kanaatimizce gerekli önlemler
alınmadığı ve gençler doğru dinî bilgiyle buluşturulamadığı takdirde ilerleyen
yıllarda bu artışlarda ciddi patlamaların yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Örneğin toplumun “şu konulardaki
kafa karışıklıklarının derhal giderilmesi için” herkesin üzerine düşen
vazifeyi yapması şarttır:
“Allah ve peygamber tasavvurlarındaki
çarpıklıklar”, “yanlış ümmet-i Muhammed anlayışı”, “Hz. Peygamber’e sadece
dille salâtü selam getirmek ama onun İslam davasını tüm dünyaya doğru temsil/
tebliğ etme konusunda gevşek davranmak”, “sünnetullah kavramı”, “hadisin ve
sünnetin delil değeri”, “Kur’ân müslümanlığı söylemi”, “ilk yaratılan insan
veya insanlar meselesi”, “cin, nefis ve şeytanla kastedilenlerin kimler olduğu”,
“kader konusu”, “engelli olarak yaratılmak ya da sonradan engelli olmak”,
“kalbin mühürlenmesi”, “intihar ve intihar edenlerin cenaze namazının kılınıp
kılınamayacağı”, “beş vakit namaz kılmayanların idam edilip edilmeyecekleri”,
“teravih namazının nasıl bir namaz olduğu”, “Ramazanda hem imsak hem ve sabah
namazının vaktinin tespitinde yapıldığı iddia edilen yanlışlıklar”,
“seferîlikte namaz”, “kaza namazı veya keyfi olarak namazı kazaya bırakma
konusu”, “adet gören kadınların da oruç tutması ve namaz kılması hususu”,
“kadının tesettürünün ölçüsü”, “kurban ibadetinin farz veya sünnet oluşu”,
“zekâtın nisabı, zenginliğin kriterleri”, “faiz ve kâr payı”, “dinî nikâh veya
imam nikâhı”, “mut’a nikâhı”, “sübyân ile evlilik, çok eşlilik, kadını hafifçe
dövme gibi konular”, “üç talakla veya mahkeme kararıyla boşanma”, “mürtedin
hükmü”, “zina edeni taşlayarak öldürme cezasının (recm) olup olmadığı”, “töre/
namus cinayetleri”, “eşcinsellik”, “kürtaj”, “organ nakli”, “ötanazi”,
“türbeleri ziyaret”, “tevessül, ölmüş evliyanın ruhaniyetinden istifade etmek,
feyz ve ilham almak, istimdat dilemek, rabıta yapmak gibi problemler”, “kutub,
evtad, gavs, nükeba, nüceba kavramlarının ortaya çıkış süreçleri”, “ruh
kavramıyla kastedilenler ve beşer ruhu konusu”, “şehitlik, şehitlerin
ölmedikleri ve diri oldukları”, “sihir, büyü, falcılık, üfürükçülük,
muskacılık”, “ümmetin 73 fırkaya ayrılması”, “mezhep, tarikat, cemaat, hareket,
camia ve akımların gerekli olup olmadığı”, “kıyametin büyük veya küçük
alâmetlerinin olup olmadığı”, “kabirde azap konusu”, “şefaat”, “A’raf ehli”,
“cennetin veya cehennemin şimdiden yaratılıp yaratılmadığı, her ikisinin de
ebedî olup olmadığı”, “huri ve gılman konusu” ve “sırat köprüsünün olup
olmadığı” vb. hususlar.
İşte saydığımız ve sayamadığımız daha
pek çok dinî konuyla alakalı Müslümanlara acilen doğru dinî bilgiler
aktarılmalıdır. Aksi halde dinden uzaklaşanlar, Yüce Allah’a kulluk/ ibadet
duyarlılığını kaybedenler, şeytanın ve şeytanlaşmış adamların oyuncağı olanlar
giderek çoğalacak, “sözde müslümanların” sayısı katlanarak artacak ve “model
bir İslam toplumu inşa etme süreci/ hülyası/ hayali/ hedefi/ ideali/ görevi”
ileri tarihlere ertelenmek zorunda kalacaktır.
Sonuç olarak, birilerinin iddia
ettiği gibi din ile aralarına mesafe koyanların veya günahlara dalanların
sayısında artışlar yaşanmasının temel nedeni; yukarıdaki konuların konuşuluyor
olması değil, bu konularla alakalı topluma sağlıklı dinî bilgilerin sunulamıyor/
aktarılamıyor olmasıdır. Bütün bu konuları gündeme taşıyarak sorunların acilen
çözülmesini isteyenlerin iyi niyetli olmadıklarını iddia ederek onların
kalplerinden geçeni okuma yanlışlığına (küstahlığına/ terbiyesizliğine/
ukalalığına/ densizliğine) düşmek, yanlış dinî bilgileri körü körüne din diye
savunmaya devam etmek, bunları gündeme getirenleri; “Her şey bitti de sadece
kabirde azap konusu mu kaldı?”, “Her şey bitti de sadece şefaat konusu mu
kaldı?” veya “Her şey bitti de adetli kadının oruç tutması mı kaldı?”
diyerek küçümsemek/ suçlamak, bu mevzuların konuşulmasından rahatsızlık duymak,
konuşanları susturmak, “inanç ile davranışlar arasındaki bağı ve inancın
insan yaşamındaki rolünü” bilmemekten kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla
insanların doğru kararlar verebilmeleri ancak doğru bilgiyle ve sağlıklı
tefekkürle mümkün olacağından doğru bilgiye ulaşıncaya kadar bu problemlerin
tartışılmasından korkmamak ve bir an önce doğru sonuçlara ulaşmak için azmu
cezmu kast etmek (bir işi başarmak için tüm imkânları kullanmak ve bütün
olumsuzluklara rağmen asla pes etmemek) şarttır. (01.07.2016)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet
Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi
Yorumlar
Yorum Gönder