Zalime Destek Olmak da Zulümdür! (311)
Farklı görüşleri veya tanıkları dinlemeyerek, tek taraflı habere veya tek
bir şahide bakarak karar veren kişi kim olursa olsun kesinlikle yanılır;
yanılması kaçınılmazdır; zira bu değişmeyen bir gerçektir.
Aynı şekilde bir azizi/papazı/hahamı/patriği/veliyi/hocayı/şeyhi/ikonu/putu
aşırı derecede, adeta taparcasına sevmenin/kutsallaştırmanın da “gözü kör,
kulağı sağır edeceği ve kişinin hakikati görmesine engel olacağı” ecdadın
gelecek nesillere ışık tutan ve yol gösteren önemli bir tecrübesidir.
Dolayısıyla “bu iki önemli tecrübeyi” göz ardı ederek dolduruşa gelen,
karşıt görüşleri dinlemeyen/okumayan/anlamayan, körü körüne liderine/şeyhine/hocasına
itaat eden, uyutulmayı isteyen, pembe yalanlara kanarak kendini avutan insan
sağlıklı karar veremez ve asla doğru bir hüküm ortaya koyamaz. Sadece doğru
yolda olduğunu zanneder o kadar. Oysa
“zan” hiçbir zaman gerçeğin yerini tutamaz. Nitekim âyet-i kerime’de
şöyle buyrulmaktadır: “Onların
çoğu sadece zanna (asılsız bilgiye/kuruntuya/delile dayanmayan habere)
uymaktadır. Gerçekte zan hakikat
karşısında bir şey ifade etmez. Gerçek şu ki, Allah onların yaptıklarını
bütünüyle bilmektedir.”[1]
Akıllı olduğunu iddia eden kişi eğer “böyle ön yargılara” sahipse hiçbir
zaman hakikate ulaşamaz ve doğru karar veremez. Bu nedenle öncelikle peşin
fikri terk eden ve akl-ı selim ile hareket eden insan, Kur’an ve sünnetin
ilkeleri ışığında düşündüğünde doğru karar alabilir. Doğru karar verebilmek
için sağlam muhakeme ışığında yapılan sağlıklı tefekküre ihtiyaç vardır.
Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “O gün ne malın bir faydası olur, ne de evlâdın. Yalnızca Allah'ın
huzuruna kötülükten (küfürden, nifaktan, şirkten ve şüpheden) korunmuş bir
kalple (kalb-i selim ile) çıkanlar (kurtulacaklardır)!”[2]
“Şüphe yok ki, İbrahim de
O'nun izinden gidenlerdendi. Çünkü o, Rabbine (tam bir teslimiyet içinde,
küfürden, nifaktan, şirkten, isyandan ve şüpheden) korunmuş bir kalple (kalb-i
selim ile) geldi.”[3]
Hz. Peygamber de kalb-i selim ile ilgili şunları söylemiştir: “İnsanda
bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o
bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.”[4]
Hz. Peygamber bir başka sefer şöyle buyurmuştur: “Hiç şüphe yok ki
doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye
Allah katında sıddık (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür.
Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb
(çok yalancı) diye yazılır.”[5]
Görüldüğü üzere kalbini/ruhunu sağlam ve sarsılmaz bir iman ile
doldurmayan, doğruluğu ve dürüstlüğü kişiliğinin bir parçası haline getirmeyen,
yalana sarılan, akl-ı selimi ve kalb-i selimi karbonlaştıranların hidayete
erebilmeleri ya da hidayet üzere kalabilmeleri mümkün değildir. Böyle kimseler, kendi özgür iradeleriyle
zalim olmayı tercih ettikleri ya da haksızlıklara göz yumdukları için suçludur.
Bu itibarla hem Kur’ân’ın hem de Hz. Peygamber’in akl-ı selime ve kalb-i selime
dikkat çekmesi ve mü’minleri doğru karar vermeye davet etmesi bu açıdan çok önemlidir.
Sonuç olarak, kendi iradesini rafa kaldırarak hatada ısrar eden,
zalimleri körü körüne destekleyen ve onların peşlerinden gidenler sorumludur.
Bu gibi kimseler, çok sevdikleri
insanların da yanlış yapabileceklerine inanmadıkları, onların da hırs, tamah,
güç ve yönetme tutkusuna kapılabilecekleri ihtimalini düşünmedikleri, belirli
güç odakları tarafından kullanılabilecekleri varsayımını göz ardı ettikleri,
onun da bir takım şantajlara boyun eğmek zorunda kalabilecekleri gerçeğine akıl
erdiremedikleri için kesinlikle suçludur ve de zalimdir. Çünkü yaşanan
onca yanlışa rağmen hâlâ hatada ısrar edenlere, inatlaşanlara, kibirlenenlere,
şeytanlaşanlara, tiranlaşanlara ve firavunlaşanlara sahip çıkmak, onları ve
günahlarını savunmak, mazlumu ve mağduru yalnızlığa terk etmek zulme destek
olmaktır. Zulme destek olmak ise büyük bir cürümden başkası değildir.
(02.01.2015)
Yorumlar
Yorum Gönder