Tesettür Neden Önemlidir? (318)
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de tesettürü farz kılmış ve bunu şöyle
emretmiştir:
“Ey Peygamber! Hanımlarına,
kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, (dışarı çıkacakları zaman)
bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların (erdemli/iffetli
kadınlar olarak) tanınıp incitilmemeleri (alçak, cani ve ahlaksız kimselerin kötü
bakışlarıyla/ tacizleriyle/saldırılarıyla rahatsız edilmemeleri) için daha
uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”[1]
Âyette geçen cilbab “dış kıyafet” anlamına gelmektedir. Cilbab, elbise
gibi üste giyilen, vücut hatlarını belli etmeyen bir giysidir. Bu, pardösü
olabileceği gibi çarşaf veya benzeri bir kıyafet de olabilir. Zira İslam’da
tesettür vardır; ancak belli bir kıyafet dayatması söz konusu değildir. Bu
“örtünme emri”, zamanın ve şartların değişmesiyle asla değişmez ve hükmü de
kıyamete kadar bâkidir.
Ancak örtünmenin şekli, rengi, deseni, kalıbı, modası kültürden kültüre,
coğrafyadan coğrafyaya değişkenlik gösterebilir. Burada önemli olan, örtünen
kadının ciddi, vakur ve saygın bir hanımefendi olduğunu çevresine göstermesi ve
vücut hatlarını hiçbir şekilde belli etmemesidir.
Fakat beğenilme arzusuna yenik düşerek vücudunu cömertçe teşhir eden,
dişiliğini ön plana çıkartan bir kadının “ahlaksız erkeklerin dikkatini
çekmesi” ve onları tahrik etmesi söz konusu olabilir. Bize göre böyle giyinen
kadınlar da onları bakışlarıyla süzen erkekler de elbette yanlış yapmaktadır ve
her iki cinsin de bu tavrı son derece edep ve ahlak dışıdır.
Ancak herhangi bir kadın “açık-saçık giyindi” diye hiçbir erkeğin ona
saldırmaya veya tecavüze kalkışmaya hakkı kesinlikle yoktur. Böyle yapan bir
erkeğin suçunun mahkeme kararıyla sabit olması halinde o erkek müsveddesine en
ağır ceza neyse o verilmelidir.
Eğer böyle bir erkek, “mini etek giydi” veya “açık saçık dolaştı” diye
bir kadına el/dil uzatıyor veya “tahrik oldum” diye o kadına saldırıyor,
dövüyor veya hunharca katlediyorsa, bunu yapan erkeğin derhal idam edilmesi
gerekir. Zira hiçbir vatandaşın kendisini devletin ilgili kurumlarının yerine
koyup bu kadınlara müdahale etme hakkı yoktur. Dolayısıyla konuyla ilgili yasal
düzenlemeler bir an önce yapılmalı ve böyle adamlar için idam cezası
getirilmelidir.
İnanan veya inanmayan bir kadın, müslümanların yaşadığı bir toplumda
huzur, güven ve emniyet içerisinde istediği şekilde giyinip (evrensel ahlâk
ilkelerini göz ardı etmeden) caddelerde ve sokaklarda özgürce dolaşabilmeli ve
hiçbir kimse onlara kesinlikle müdahale edememelidir.
Eğer kadınlar tesettüre riayet etmiyorsa bu durumda erkeğin göz kapağını
indirmesi (yani tesettürü gözüne uygulaması) kendi elindedir. Bir kadın
açık-saçık giyindi diye ona bakmak zorunda değildir. O erkek de imtihan
olmaktadır, kadına değil önüne bakmalıdır.
Öte yandan öyle açık saçık giyinen bir kadın ile Rabb’i arasına girmeye
de kimsenin hakkı yoktur. Zira o kadın yaptıklarının hesabını Yüce Allah’a
kendisi verecektir.
Bize göre akıllı bir kadın toplumsal konumunu “dişiliği” üzerinden değil,
“kişiliği ve insanlığı” üzerinden tanımlamalıdır. Erkeklerin ilgisini üzerine
çekip onların cinsel zevklerine hitap eden bir kadın sonunda en büyük zararı
yine kendisine verir. Lakin her zaman olduğu gibi yine nihaî karar kadının
kendisine aittir ve onun da tövbe edip yanlışından dönme hakkı her zaman
mevcuttur.
Örtünmeyle ilgili Kur’ân’daki bir diğer âyet ise şöyledir:
“Mü’min kadınlara da söyle,
gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını (iffetlerini/namuslarını) korusunlar.
(Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna zînet (yer)lerini (karşı tarafı
tahrik eden cezbedici güzelliklerini) göstermesinler. Başörtülerini ta
yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından yahut
babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey
oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından
yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut müslüman kadınlardan yahut sahip
oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz
kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına
göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar
(karşı cinsin dikkatini çekmek için ilgi uyandıran güzelliklerini/alımlı
yerlerini sergileyerek, tahrik edici şekilde yürümesinler). Ey mü’minler hep
birlikte (günahkâr davranışlarınızdan dolayı) tövbe ediniz ki kurtuluşa (dünya
ve ahiret mutluluğuna) eresiniz!”[2]
Bu âyette yer alan “lâ
yadribne bi ercülihinne/kadınlar, ayaklarını yere vurmasınlar” ifadesi bir
deyimdir. Bu kalıp, Arapça’da “darebe bi yedeyhi fî mişyetihi/yürürken
kollarını salladı” ifadesine benzemektedir. Dolayısıyla bu ifadeyle kast
edilen, erkekleri “tahrik edici bir yürüyüş”tür. Âyette bu tarz bir yürüyüşten
“inanan kadınlar” men edilmektedir. Bir başka ifadeyle yasaklanan yürüyüş, “sallanarak,
sallayarak, bir takım organlarını belli edecek şekilde kırıtarak/kıvırtarak
yürümektir.”
Aynı şekilde giydiği topuklu
ayakkabıyı yere vurarak geldiğini belli edecek tarzda, kendisine bakılmasını
arzulayarak ve bundan da gizli bir zevk duyarak yürümek de doğru değildir. Dolayısıyla
normal bir insan gibi yürümeyi terk ederek sokaklarda “çöl yılanı gibi kıvrıla
kıvrıla yürüyen bir kadın” büyük bir yanlış yapmaktadır. Kanaatimizce söz
konusu ifade bu tarz bir yürüyüşü kast etmekte, yasaklamakta ve bunun yanlış
olduğunu söylemektedir. Çünkü etraf, şeytanın emrine girmek için can atan erkek
müsveddeleriyle, madde bağımlılarıyla, ruhsal sorunları olan bir sürü zavallı
adamla doludur. Bu tür alçaklara karşı tedbir almak ise hem kadınların hem de
devletin görevidir.
Diğer taraftan bu âyette
kadınlara teşhir etmeleri yasaklanan zinet ise, Türkçede anlaşılan “küpe,
bilezik, yüzük ve gerdanlık” gibi şeyler değil, tam tersine “kadının vücududur.” Yani burada
yasaklanan süs eşyalarının teşhiri değil, özellikle erkekler tarafından
beğenilen ve ilgi çeken bir takım organların teşhir edilmesidir. Bu bakımdan
karşı cinsi tahrik eden cezbedici güzelliklerin sergilenmesi kesinlikle doğru
değildir. Kocası dışındakilere vücudunun mahrem bölgelerini gösteren/sergileyen
kadın büyük bir yanlış yapmakta ve kendisini maddî ve manevî tehlikelere maruz
bırakmaktadır.
Bu yasaklamadan istisna
tutulan kısım sadece “el, yüz ve ayaklar”dır. Ancak “aşırı makyajla dikkat çekici
hale getirilmiş dudak, yanak, kaş, kirpik, göz vs. uzuvlar” da zinet kapsamındadır.
El ve ayak tırnakları da bir takım renklendiricilerle/ojelerle dikkat çekici
hâle getirilmişse bu da asla doğru değildir. El, yüz ve ayağa müsaade var diye
buraları teşhir etmek, ayağa hal hal takmak, erkekler tarafından beğenilmeye
çalışılmak kanaatimizce yanlıştır ve bu bir acziyetin göstergesidir. Bu
bakımdan erdemli kadınlar “kadınlık onurunu” ayaklar altına almamalı ve bu aciz
duruma düşmemelidir.
Yukarıdaki âyetlerin daha
anlaşılır olması için tesettürün neden önemli ve gerekli olduğunu şu misalle
açıklayabiliriz: “Nasıl milletlerin bazılarının diğerlerine karşı
silahlanmaları aslında iyi bir şey gibi gözükmese de daha büyük felaketlerin
vuku bulmasını önlediği/caydırıcı olduğu için önemliyse, kadının örtünmesi de
ilk bakışta bazılarına olumsuz/garip/ilkel gibi gelse de kötü
bakışlardan/incitilmekten/tacize uğramaktan/her türlü maddî ve manevî
saldırıdan koruduğu/koruyacağı için” önemlidir.
Sonuç olarak, İslam’da örtünme
vardır ve bunu tartışmak bile abesle iştigaldir. Dolayısıyla Yüce Allah’a
inandığını söyleyen O’ndan cennet arzu edip cehennemden kurtulmayı isteyen
kadınların bu emri ciddiye almaları gerekir. Herkesin kendi kafasına göre bir
İslam anlayışı peyda edip bu âyetin açık hükmüne aykırı davranması, on dört
asırlık dinî tecrübeyi yok sayması ve ısrarla bu hatasını savunmaya devam
etmesi son derece yanlıştır. Çünkü örtünme İslâm’ın bir emridir ve bu hüküm
kıyamete kadar da geçerliliğini koruyacaktır. Dünyada mutlu olmak isteyen kadın
ve erkeğin bu emre uygun davranması kendi lehinedir. Bu emri hafife alanlar ise
istemedikleri sonuçlarla karşılaştıklarında başkalarını değil ilk önce
kendilerini suçlamalı ve sorumlunun bizzat kendileri olduğunu akıllarından
çıkarmamalıdır. (20.02.2015)
Yorumlar
Yorum Gönder