Her İnsanın Kaderi Kendi Çabasına Göre Şekillenir! (351)
Yüce Allah kâinatı son derece hassas ayarlarla yaratmış, oraya bir
düzen/denge/ölçü koymuş ve insanları imtihan edeceğini bildirmiştir. Bu imtihan
devam ederken insanların kişisel tercihlerine, yaptıklarına, söylediklerine,
büyük konuşmalarına, dualarına, aldığı beddualara, tövbe ve istiğfarlarına,
ibadetlerine vs. bakarak kaderlerini şekillendireceğini de haber vermiştir.
Âyetleri birlikte okuyalım.
“Biz
her insanın kaderini boynuna dolamışızdır (kendi çabasına bağlamışızdır); öyle ki, kıyamet günü onun önüne
her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil (amel defteri) çıkaracağız.
[Ve o Gün ona:] “(Şimdi) oku sicilini! (seyret yaptıklarını!)” [denecek,]
“(çünkü) bugün kendi hesabını kendin çıkaracak durumdasın! Her kim ki doğru yolu izlemeyi
seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Ve her kim ki yoldan
saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Ayrıca, Biz, [kendilerine] bir elçi
(uyarıcı) göndermeden [yaptığı
haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma] azap etmeyiz.”[1]
Görüldüğü üzere âyetler bu kadar açık ve seçik iken hâlâ bu gerçeği
anlamaktan aciz bol miktarda din adamı/şeyh/dede/baba/çakma ilahiyatçı/yarım
hoca/sözde akademisyen ortalıkta dolaşmakta ve yalan yanlış şeyleri insanlara
“kader” diye anlatmaktadır. Oysa bu insanların kendi kafalarına göre bir din
anlatması ne kadar da büyük bir vebaldir!
Mesela bu âyeti “Biz her insanın kuşunu kendi boynuna doladık…”
diye saçma sapan tercüme eden, “alına yazılmış bitmiş bir kader” anlayışını
savunan, ortalıkta bir bilen edasıyla dolaşan, tv programı yapan, hâlâ gazetede
köşe yazıları yazmaya devam eden adamlar/kadınlar bu yaptıklarının karşılığını
mutlaka alacaklardır. Onlar sevap umarken günahlarla/kifillerle
karşılaştıklarında çok ama çok şaşıracak ve perişan olacaklardır. Çünkü
melekler onların yazdıklarını, söylediklerini, savunduklarını çok güzel bir
şekilde kaydetmişlerdir. Bu zavallılar da kıyamet günü kendi hesaplarını
kendileri çıkaracak durumda olacaklardır.
Her insanın kaderinin her an, her saniye, her salise yapıp ettiklerine,
söylediklerine ve savunduklarına göre şekillendiğini, yeniden yeniden yazılmaya
devam ettiğini, Yüce Allah’ın ihmal etmeyip mühlet (imhâl) verdiğini, kimsenin
yaptığının yanına kalmayacağını anlamak için gayret göstermeyenlerin, bu
gerçeği açık seçik ifade etmeyenlerin ve “yanlış bir kader anlayışını” ısrarla
savunanların işleri ne kadar da zor olacaktır!
“Yüce Allah’ın Arş’a istiva etmesinin” anlamı üzerinde derin derin
düşünmeyenlerin, O’nun her an yeni bir
tasarrufta bulunduğunu idrak etmeyenlerin, “Allah Teâlâ’nın evreni
yaratıp emekliye ayrıldığını ve dinlenmeye çekildiğini iddia edenlere” güvenilir ve ikna edici cevaplar
vermeyenlerin veballeri ne kadar da büyük olacaktır!
Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Göklerde
ve yerde bulunanlar (her şeyi sadece) O'ndan isterler. O, (bütün bunları hayata
geçirmek için) her an yeni bir ilâhî tasarruftadır (her an her şeyi yeniden
yaratmaktadır).”[2] Bu âyette geçen “yevm” kelimesi çok anlamlı kelimelerden
biri olup burada “an” manasında kullanılmıştır. Çünkü Arapçada (يوم) “yevm” kelimesinin “gün, an, zaman,
devir, dönem, aşama, evre, merhale” gibi anlamları mevcuttur. Dolayısıyla
farklı âyetlerde farklı manalara gelen bu kelimeye sürekli aynı anlamı vererek
Kur’ân’ın anlaşılmasını zorlaştırmak doğru değildir. İnatla böyle davranmaya
devam eden ve insanları yanlış bilgilendirenler büyük bir vebal altında
kalacaklarını bilmelidir.
Görüldüğü üzere Yüce Allah kullarını her an imtihan edeceğini ve
kaderlerini “tercihlerine, yaptıklarına ve savunduklarına göre
şekillendireceğini” açıkça ifade etmektedir.
Bazı misaller vererek ne demek istediğimizi açıklamaya çalışalım.
Örneğin insanların hak etmeden “ehliyet almalarını” normal gören, böyle
bir düşünceyi savunan, bunu yapanlara sesini çıkartmayan, tepkisini
göstermeyen, susarak onaylayan, bu yanlış düşünceyi kişiliğinin bir parçası
haline getiren birisinin günün birinde “bilgisiz, dikkatsiz ve sorumsuz bir
şoförün” sürdüğü bir aracın altında kalarak feci şekilde ölmesi bir tesadüf
müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
İnsanların gelişi güzel şekilde silah edinmelerini normal gören, silah
tüccarlarının güdümündeki medya organlarının yanlış yönlendirmelerine kanarak
bireysel silahlanmayı savunan, bu yanlışa tepki göstermeyen, susarak onaylayan,
bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren birinin oğlunun/kızının
“silahlarını kuşanarak okula gelen bir katil tarafından onlarca öğrenciyle
birlikte öldürülmesi” bir rastlantı mıdır yoksa kendi şekillendirdiği kaderin
bir sonucu mudur?
İnsanların düğünde havaya ateş etmelerini normal gören, böyle bir
zihniyeti savunan, bunu yapanlara ses çıkartmayan, tepkisini dile getirmeyen,
susarak onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren ve “silahın
çıkardığı sesten sevinç duyan birisinin” böyle bir magandanın silahından çıkan
kurşunlar sonucu eşini veya çocuğunu kaybetmesi bir tesadüf müdür yoksa kendi
şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
“Psikolojik sorunları olan bir gencin pilot olmasını” normal gören, böyle
bir düşünceyi savunan, bunu pilot yapanlara ve ona uçak teslim edenlere sesini
çıkartmayan, tepkisini dile getirmeyen, böyle büyük bir yanlışı susarak onaylayan
ve bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren birisinin söz konusu psikolojik
sorunları olan hasta pilotun kullandığı ve dağa çarptırdığı uçakta feci şekilde
ölmesi bir tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
Gençlerin çalışmadan ve hak etmeden “doktor olmasını” normal gören, böyle
bir düşünceyi savunan, torpil yapanlara sesini çıkartmayan, tepkisini
göstermeyen, susarak onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren
birisinin böyle yarım bir doktorun yaptığı ameliyatta çok sevdiği bir yakınını
kaybetmesi bir tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu
mudur?
İnsanların hak etmeden “öğretmen olmalarını” normal gören, siyasi
amaçlarla böyle bir düşünceyi savunan, bunu yapanlara sesini çıkartmayan, tepkisini
göstermeyen, susarak onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren
birisinin “böyle yarım bir öğretmenin kalbinde Allah korkusu olmadan
yetiştirdiği teröristlerden/hırsızlardan/hortumculardan zarar görmesi” bir
tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
İnsanların hak etmeden “din adamı olmalarını” normal gören, böyle bir
düşünceyi savunan, bunu yapanlara ses çıkartmayan, tepkisini göstermeyen,
“yazık bari bir mesleği olsun!” diye bunu onaylayan ve böyle bir zihniyeti
kişiliğinin bir parçası haline getiren birisinin böyle yarım hocanın anlattığı
mitolojik muhtevalı rivayetlerden/seviyesiz içtihatlardan/fanatik
dindarlardan/meczuplardan/sahte mehdilerden/canlı bombalardan şikâyet etmesi
bir rastlantı mıdır yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
İnsanların hak etmeden “mimar/mühendis/müteahhit olmalarını” normal
gören, böyle bir düşünceyi savunan, bunu yapanlara sesini çıkartmayan,
tepkisini göstermeyen, “Nasıl olsa
bizden!” diyerek onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren birisinin
böyle yarım bir mimarın/mühendisin/müteahhidin yaptığı çürük bir binanın
altında kalarak can vermesi bir tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği
kaderin bir sonucu mudur?
Teröristlerin araç yakmalarını, bombalar patlatmalarını, iş makinaları
kullanılamaz hale getirmelerini normal gören, buna sevinen, böyle bir zihniyeti
savunan, bunu yapanlara hiçbir tepki göstermeyen, susarak onaylayan, bunu
kişiliğinin bir parçası haline getiren birisinin günün birinde bu teröristler
tarafından kendi arabasının/otobüsünün yakılması bir tesadüf müdür yoksa kendi
şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
Şer odaklarının her türlü kitle iletişim araçlarını kullanarak
eşcinsellerin/lezbiyenlerin reklamını yapmasını normal gören, böyle fıtrattan
sapmayı özgürlük diye savunan, bunu yapanlara sesini çıkartmayan, tepkisini
göstermeyen, susarak onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren
birisinin günün birinde kendi oğlu veya kızının da bunlardan biri olduğunu
öğrendiğinde şaşırması bir tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin
bir sonucu mudur?
Sokak ortasında veya çok işlek caddelerde motosikletiyle aşırı gürültü
yapan bir gencin bu davranışını normal karşılayan, bunu savunan, bu gence ses
çıkartmayan, tepki göstermeyen, susarak onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası
haline getiren birisinin günün birinde “insanların sürekli bedduasını alan bu
gencin sürdüğü motosikletin altında kalarak can vermesi veya bu sürücünün başka
bir araçla çarpışarak feci şekilde ölmesi” bir tesadüf müdür yoksa kendi
şekillendirdikleri kaderin bir sonucu mudur?
İnsanlara iftira atılmasını normal gören, böyle sakat bir düşünceyi
savunan, müfterilere sesini çıkartmayan, tepkisini göstermeyen, susarak
onaylayan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren birisinin günün birinde
kendisinin de iftiralara maruz kalması ve itibarsızlaştırılması bir tesadüf
müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
Sevmediği adamın işine yarayacak diye hak ve adalet çizgisinden ayrılan, “O
kazanacaksa ben kaybetmeye hazırım” diyen, haksızlıkları ve yanlış
uygulamaları savunan, bunu kişiliğinin bir parçası haline getiren birisinin
günün birinde aynı şeyler başına geldiğinde dövünmesi bir tesadüf müdür yoksa
kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
Üst düzey bir göreve geleceğim diye çocukluk arkadaşını satan, onu
arkadan hançerleyen, amacına ulaşmak için her yolu mubah gören, bunu
kişiliğinin bir parçası haline getiren, “güç, iktidar ve makam tutkunu bir
adamın yanlışlarını destekleyen birisinin” günün birinde susarak desteklediği bu
adamdan çok büyük bir darbe/çifte yemesi ve Yüce Allah’ın lanetini hak etmesi
bir tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
“Sırtımda yumurta küfesi var” diyerek ilkelerinden uzaklaşan, şantajlara
boyun eğen, uluslararası güç odaklarıyla aynı yatağa giren, çevresindekilere
yaptıklarının doğru, haklı ve meşru olduğuna inandıran, onlara sahte ümitler
dağıtan ve tüm haklı uyarılara kulak tıkayan “güç tutkunu bir adamın/hoca
müsveddesinin/sahte mehdinin/sahte İsâ’nın ahir ömründe rezil olması” bir
tesadüf müdür yoksa kendi şekillendirdiği kaderin bir sonucu mudur?
Sonuç olarak, her insanın kaderi her an, her saniye, her salise yapıp
ettiklerine, söylediklerine ve savunduklarına göre yeniden yazılmaktadır/şekillenmektedir.
Zaten öyle olmasaydı tövbe etmenin bir anlamı kalır mıydı hiç? Zaten öyle
olmasaydı dua/ibadet etmenin bir anlamı olur muydu hiç? Zaten öyle olmasaydı
başkalarına iyilik etmenin ve onlardan hayır dua beklemenin bir anlamı kalır mıydı
hiç? Dolayısıyla alına yazılmış bitmiş
bir kader söz konusu değildir; insanın kaderi alnına an be an yazılmaya devam
etmektedir. Çünkü Yüce Allah, katından verdiği söz gereği insanlara
mühlet vermekte, “kendi halini değiştirmeyenlerin halini değiştirmeyeceğini”
haber vermektedir.[3] Bu nedenle “yanlış bir
kader anlayışı” ile hareket ederek ahiretini heba/berbat etmek doğru değildir.
Şurası apaçık bir hakikattir ki, her insan dünyadayken cennetini veya
cehennemini kendisi kazanmakta, kaderini büyük oranda kendisi
şekillendirmektedir. İşte bu yüzden de sorumlu olacağı Kur’ân’da
bildirilmektedir. Zaten böyle olmasaydı insanları imtihan etmenin, onlardan
gidişatlarını kontrol etmelerini istemenin ve “şartlı hüküm cümleleri kurmanın
bir anlamı” kalır mıydı hiç? (16.10.2015)
Yorumlar
Yorum Gönder