Duygusal Bağımlılık ve Doğru Karar Vermek (331)
İnsanların doğru kararlar verebilmelerini engelleyen bazı ruhî hâlleri
vardır. Bunlardan birisi de “duygusal bağımlılık”tır. Duygusal bağımlılık, nesnelliği ve objektifliği bozar. Mesela bir
hâkim kendi çocuğunu yargılayamaz; çünkü evladıyla arasında yakın bir bağ
vardır. Bu bakımdan hissi davranmak insanın aklını örter ve yargı gücünü
zayıflatır. Son derece açık ve net olan bir konuda bile böyle bir insanın
doğruyu reddedip yanlışın peşinden gitmesi söz konusu olabilir.
Bu reddedişin sebebi, “duygusal bağımlılık, sevdiğini savunma içgüdüsü,
bir ihtiyaç/çıkar/mahrumiyet veya herhangi bir korkudan” da kaynaklanıyor
olabilir.
Duygusal özerkliğe sahip olamayan kişi yönü belirsiz akıntıda sürüklenen
bir kayık gibidir. Zira muhakemesi bozulmuştur, aklıyla değil hisleriyle karar
vermektedir, etraflıca düşünememektedir. Sağlıklı bilgi toplamaktan ve bunları
analiz etmekten uzaktır. Dolayısıyla da sonunda bir kayaya çarpıp alabora
olması ve batması kaçınılmazdır.
Aklını yerli yerinde kullanmayan böyle tipler, sevmedikleri veya haset
edip kıskandıkları kişinin hiçbir iyi yönünü görmek istemezken, taptıkları
şeyhe/hocaya/lidere hiçbir yanlışı/hatayı/eksikliği yakıştıramazlar. Onların
tamamen masum, suçsuz ve günahsız olduklarına bütün kalpleriyle inanır ve
onlara toz kondurmazlar.
Bu bakımdan sağlıklı düşünmek ve doğru hükümler ortaya koyabilmek için
aklın ve duyguların yerli yerinde kullanılması elzemdir. Zihinsel yanılgılara
düşmemek için doğru bilgiyle beslenmek şarttır.
Nitekim Yüce Allah’tan başka varlıkları “Allah’ı sever gibi” seven, sahte
kutsal değerlerin/şahısların peşinden giden, onların süflî arzularına hizmet
eden, onları tanrı edinen birisi şirke düşer[1] ve
Yüce Allah’ı unutur. Yüce Allah’ı unutanlara da Allah Teâlâ kendilerini
unutturur[2] ve
onlara hiçbir değer vermez.[3]
Bu nedenledir ki, Hz. Peygamber; “Bir şeye karşı aşırı derecede sevgi
(taparcasına bağlanman, bağımlı olman) gözünü kör kulağını sağır eder”[4] buyurarak
insanların çoğunluğunun düştüğü mezkûr yanlışa dikkat çekmiştir.
Nitekim İbn Kayyim el-Cevziyye de (ö. 751/1350); “Bir şeyi taparcasına
sevmek o kişiyi o şeye bağımlı kılar ve hürriyetini elinden alır. Sadece
Allah’ın huzurunda boyun eğmesi ve O’na kulluk etmesi gereken bir kimseyi
“kendisi gibi bir insana kul ve köle hâline getiren”, kayıtsız ve şartsız onun
iradesi ve hâkimiyeti altına sokan “aşk”ın/bağımlılığın” insana hiçbir faydası
yoktur” demektedir.[5]
Sonuç olarak, ömür boyu doğru hükümler ortaya koyabilmek için aklın ve
duyguların yerli yerinde kullanılması, zihinsel yanılgılara düşmemek için de
aklın doğru bilgiyle desteklenmesi/beslenilmesi şarttır. Aksi takdirde
nesnelliği ve objektifliği bozan “duygusal bağımlılık”tan kurtulamayan insan,
hem kendine hem de topluma büyük zararlar verebilir. Hâlâ bu gerçeklere gözünü
kapatan ise sadece kendine yazık eder. Öyleyse gerçeklerle arasına duvar ören böyle
bir sefihin suçlaması gereken sadece ve sadece kendisidir. (22.05.2015)
[1] el-Furkân 25/43.
[2] el-Haşr 59/19.
[3] el-A’râf 7/51; et-Tevbe 9/67; et-Tâhâ 20/126. Ayrıca bk. Yûnus 10/7, 92; el-Enbiyâ 21/97; es-Secde 32/14; ez-Zümer
39/56; el-Câsiye 45/34.
[4] Ebû Dâvud, Süleyman b. Eş’as, Sünenu Ebî Dâvud,
Çağrı Yay., İstanbul 1992, 40/Edeb, 116 (V, 346-347), nr: 5130; İbnHanbel, V,
194; VI, 450.
[5] Süleyman Uludağ, “Aşk”, DİA, İstanbul 1991, IV, 15.
Yorumlar
Yorum Gönder