Denize Düşen Yılana Sarılır! (356)
“Büyük lokma ye ama büyük konuşma!” atasözü ve “tükürdüğünü yalamak” veya “tükürdüğü testiden su içmek” deyimleri
insanları uyarmak için söylenmiş veciz ifadelerdir. Çünkü bazı insanlar
sonuçlarını düşünmeksizin çok büyük laflar etmekte, tövbeye yanaşmamakta, hata
üstüne hata yapmakta, yanlışta ısrar etmekte, en sonunda da kâfirlerden/zalimlerden/müşriklerden/ateistlerden
medet ummakta, “denizde” bulduğu “çıngıraklı yılanlara” sarılmaktadır.
Zira bu tipler, basit dünyevi çıkarlar uğruna dostlarını/din kardeşlerini
arkadan hançerlemiş, yanlış üstüne yanlış yapmış, bir zamanlar aleyhine
konuştuğu kimselerin eline/avucuna/ocağına düşmüş ve onların eteğine
sarılmışlardır.
İşte atalarımız böyle öngörüsü zayıf, basiretsiz ve ferasetsiz kimseleri
yukarıdaki sözlerle uyarmış, bir gün yaptıklarının bedelini acı bir şekilde
ödeyebileceklerini söylemiş ve çok dikkatli olmalarını tembihlemişlerdir.
Nitekim ülkemizdeki bazı örgütlü yapılar/iç mihraklar günümüzde de bir
zamanlar düşman oldukları ve aleyhlerinde kampanyalar yürüttükleri kimselerin
kapılarına giderek onlara yalvarmakta, onlarla işbirliğine girişmekte, dost
olup kucaklaşmakta, süfli davaları uğruna ellerindeki her türlü imkânı (sır,
belge, para, psikolojik destek, tv, radyo vs.) zalimlere sunmakta, teşkilata
mensup sınır ötesinde gizli harekât yürüten devlet görevlilerinin isim
listelerini vermekte, onların infaz edilmesine neden olmakta ve bunu da hiç
Allah’tan korkmadan, utanmadan ve sıkılmadan yapabilmektedir. Oysa bu tipler,
yazıcı meleklerin yaptıklarını kaydettiklerini bilecek kadar da olsa “azıcık
bir dinî bilgiye” sahiptir.
Ancak kendi elleriyle saplandıkları o bataklıkta şantajlara boyun eğmek
zorunda kalan bu ihanet yapıları, bir kere olsun sağlıklı tefekkür yapmamış,
kin, nefret, haset ve kıskançlık duygularıyla hareket etmiş, dünyevi çıkarlar
uğruna gözlerini karartmış ve iplerini sinsi şeytanların ellerine vermişlerdir.
Sinsi şeytanlar da onlara yaptıklarını doğru, meşru, haklı ve süslü göstermiş,
kendi gidecekleri yere onları da götürmek için harekete geçmişlerdir.
Bu tipler; “Yüce Allah, bir racül-ü fâcirin (kötü bir adamın) eliyle
de İslam’a hizmet eder” sözünü haklı çıkartmış, hatalarını görememiş ve çırpındıkça
daha da batmıştır. Oysa “kim bilir
belki de dillerine dolayıp durdukları, büyük konuştukları, haksız yere
suçladıkları o racül-ü facir tam da kendileri oluvermiştir.” Çünkü
müslüman görünen bu tipler ilkesiz ve omurgasız davranarak, adaletten ayrılarak
ve sürekli belden aşağı vurarak böyle bir sonu kendileri hazırlamışlardır. Bu
nedenle de mezkûr ikiyüzlülerin kimseye kızmaya hakları kalmamıştır.
Çünkü tarih boyunca belden aşağı vuran, hatalarını kabul etmeyen, küçük
hayaller uğruna ayılarla (küresel güçlerle, siyonistlerle, emperyalistlerle, kâfirlerle
vs.) aynı yatağa giren, piyon/maşa/taşeron olarak kullanılmayı kabullenenler
işleri bitince bir tuvalet kâğıdı gibi kullanılıp bir kenara atılmış ve sonunda
mutlaka kaybetmişlerdir. Zira tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Özetle bu yarım gönüllü inanan münafıklar yaptıkları iyi ve güzel şeylerin
karşılığını bu dünyada iken almış, mutlu günler yaşamış, alkışı ve takdiri
görmüş, yandaşları tarafından elleri, ayakları ve etekleri öpülmüş, baş tacı
edilmiş ve omuzlarda taşınmışlardır. Ancak ahirette kendilerine hiçbir
pay/sevap kalmamıştır; çünkü ürettikleri ve bunlar sayesinde yandaşlarını
kandırmayı başardıkları “bazı iyi ve güzel şeylerin karşılığını” buradayken almış
ve tüketmişlerdir. Onlar, ömürlerinin sonlarında da bu dünyadan rezil olarak
ayrılmayı ve ahirette de rüsva olmayı hak etmişlerdir. Çünkü âyetler gayet
açıktır. Birlikte okuyalım.
“İnkâr edenler
(gerçeklerin üzerini örtenler) ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:)
“Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi (yaptığınız iyi şeylerin karşılığını
alıp) bitirdiniz, (alacağınızı aldınız) onların zevkini ve sefasını sürdünüz.
Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan (inatçı küfrünüzden) ve
yoldan çıkmanızdan (fıskınızdan) dolayı alçaltıcı bir azap ile
cezalandırılacaksınız.”[1]
“Doğrusu Allah'a
verdikleri sözü ve ettikleri yeminleri az bir menfaat (kazanç) karşılığında
değiştirenler (yahudi, hıristiyan ve müşrikleri dost edinenler, batıl din
mensuplarının değerlerine sarılanlar var ya), işte onlar öteki dünyanın
nimetlerinden asla nasiplenemeyeceklerdir. Allah, kıyamet günü onlara hitap
etmeyecek ve onları (günahlarından) temize çıkarmayacaktır. Onlar için elem
verici bir azap vardır.”[2]
“Kim âhiret kazancını
(sevabını) isterse, onun kazancını artırırız. Kim de dünya kazancını (iktidar,
güç, şöhret, servet, rütbe, statü, mal, mülk, makam, para) isterse ona da
istediğinden veririz, fakat onun ahirette hiçbir payı yoktur.”[3]
“Allah’a ve Resûlüne
savaş açanların (basit çıkarlar uğruna zalimlerle/kâfirlerle işbirliğine
girişip müslümanları arkadan hançerleyenlerin, din kardeşliğini yok edenlerin,
tüm dünyada İslâm’ın yara almasına neden olanların) ve yeryüzünde bozgunculuk
çıkarmaya çalışanların (fert ve toplumun huzur ve güvenliğini tehlikeye
sokanların, adam öldürenlerin ve yağma suçu işleyenlerin) cezası; (eğer birini
öldürmüşlerse kendilerinin de) öldürülmeleri yahut (malını alarak öldürmüşlerse
çarmıha gerilerek) asılmaları veya (sadece mallarını zorla almışlarsa)
ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut (tehditle, şantajla,
baskıyla insanları korkutmuş ve sindirmişlerse bulundukları) o yerden
sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki rezilliktir. Ahirette onlara (korkunç)
büyük bir azap vardır.”[4]
“Ey peygamber! Hakikati
inkârda birbirleriyle yarışanlardan dolayı üzülme: Şu, ağızlarıyla “Biz
inanıyoruz!” diyen hâlbuki kalpleriyle inanmayanlardan ve her türlü yalanı can
kulağıyla dinleyen ve [aydınlanmak için] sana gelmek yerine başka insanlara (sahte hahamlara/sahte
din adamlarına) kulak veren yahudilerden. Ki onlar, [vahyedilen] sözleri asıl
bağlamlarından kopararak anlamlarını çarpıtırlar ve “Eğer size şöyle şöyle [bir
öğreti] verilirse onu kabul edin; ama verilmezse uzak durun!” derler. [Onlara bakıp üzülme,]
çünkü Allah (kötü niyet ve eylemlerinden dolayı) kimin düştüğü sapıklıkta
kalmasını isterse, artık sen onu Allah'ın elinden kurtaramazsın. (Nitekim
kendileri istemedikleri ve hiçbir çaba göstermedikleri için) Allah da onların
kalplerini temizlemek istememiştir. Onları
bu dünyada zillet, öteki dünyada da korkunç bir azap beklemektedir.”[5]
Görüldüğü üzere mezkûr âyetler hakikat inkârcılarının, müstekbirlerin,
mütreflerin ve münafıkların sonlarının nasıl olacağını haber vermektedir.
Dolayısıyla bunlara karşı dikkatli olmak, tuzaklarına düşmemek ve aynı delikten
iki kez ısırılmamak gerekir. Çünkü
büyük laf konuşan, tükürdüğü testiden su içen, denize düşüp “yılana sarılan
sinsi ayartıcıya” “Efendimiz, salih zat,
seçilmiş insan, mehdi hazretleri” diyerek aldanan haşhaşiler de tıpkı o
şeytan/İblis gibi suçludur. Dolayısıyla ahirette bunların özür
dilemelerine ve suçu birbirlerine atmalarına asla izin verilmeyecek,[6] mazeretler ileri sürseler de
yaptıklarına kendileri şahitlik edecek,[7]
öne sürdükleri bahaneler kesinlikle kabul edilmeyecektir.[8]
Yorumlar
Yorum Gönder