Bir Hayalim: “Mahşer Günü” Adlı Film (343)
Yaklaşık on beş yıl kadar önce Isparta’da yerel bir tv kanalında Perşembe
akşamları “Müftülük Saati” adlı dinî program hazırlayıp sunarken Ankara’dan
gelen üst düzey bir devlet yetkilisi konuğa canlı yayın esnasında bir öneride
bulunmuş ve kendisinden ellerindeki imkânları kullanarak düşündüğüm bu projeyi
hayata geçirmelerini talep etmiştim. Tabi ki o tavsiyem nazik bir şekilde geri
çevrildi, hiçbir ilgi görmedi ve şu ana kadar da gerçekleşmedi.
Ancak ben mezkûr hayalimden asla vazgeçmedim. Son günlerde gerek
öğrencilerime gerekse camide cemaate yaptığım vaazlarda bu tavsiyemi yeniden
dillendirmeye başladım. Bu düşüncemi kamuoyu ile paylaşmak ve kalıcı hale gelmesini
sağlamak için de bu köşe yazısını yazmaya karar verdim. Naçizane önerim şudur:
Kur’ân-ı Kerîm ve sahih hadislerde tasvir edilen kıyametin kopuş
sürecinde yaşanacaklar, mahşer günü insanların üç grup halinde olmalarından
bahseden âyetler, cennet ve cehennemi hak eden kimselerin halleri, onların
kendi aralarında yaptıkları ibretlik konuşmalar, meleklerin ve peygamberlerin
yaptıkları şahitlikler, hâkimler hâkimi Yüce Allah’ın insanlara ve cinlere
yaptığı hitaplar, cennetteki güzellikler, cehennemdeki azap sahneleri ve daha
nicelerinin yer aldığı “en az bir milyar dolar bütçeli, çok güçlü bir ekip
tarafından uzun yıllar üzerinde çalışılarak senaryosunun titiz bir şekilde
hazırlandığı, güçlü bir oyuncu kadrosuyla ve her türlü gelişmiş bilgisayar
teknolojisinin kullanıldığı ve yaklaşık iki saat sürecek bir film” derhal
yapılmalıdır.
Daha önce çekilmiş “Çağrı” ve benzeri filmlerden daha kaliteli olması
şart olan bu film tüm dünya dillerine tercüme edilmeli ve aynı anda tüm dünyada
vizyona girmelidir. Çünkü samimi müslümanların gayretleriyle gerçekleştirilecek
bu özgün ve orijinal film sayesinde hem İslam doğru bir şekilde tebliğ edilecek
hem de tüm insanlığa “geleceğinde
hiçbir şüphe olmayan ahiret günü” hakkında sağlam ve güvenilir bilgiler
verilmiş olacaktır.
İnsanlara yaklaşmakta olan kıyamet ve sonrasında karşılaşacakları
manzaraları şimdiden gösteren, onların daha iyi düşünmelerine imkân sağlayan, her
türlü sağlam bilginin en güzel şekilde sunulduğu, gözlere, kulaklara ve
gönüllere hitap eden bu “Mahşer Günü” isimli filmin çekilmesi ve tüm dünyada
gösterime girmesi halinde kanaatimizce aklını kullanan insanların büyük bir
kısmı İslam’ı araştırmaya başlayacak ve İslam ile şereflenme bahtiyarlığına
erişebileceklerdir.
Dinlerini doğru dürüst tanıtmayarak, Allah’ın dinine hizmet/yardım
etmeyerek,[1] böyle
bir hedefi/hayali akıllarından geçirmeyerek, sanatın gücünü kullanmayarak, boş
bir hayat yaşayan sözde mülsümanların yukarıda söylediklerimizi anlamaları
elbette zordur.
Bu bakımdan böyle bir filmin çekilmesi fikrini ortaya atan, onu
destekleyen, bu projenin gerçekleştirilmesine her türlü maddî ve manevî katkıyı
sunan erdemli mü’minler çok önemli bir hayra vesile olacakları ve iyi bir çığır
açacakları[2] için
bunun sevabından nasipleneceklerdir.
Nitekim senaryosunun Kur’an ve sahih sünnete dayandığı, üzerinden asırlar
geçse bile hiç eskimeyecek olan bu film kıyametin kopacağı ana kadar gösterimde
kalacak, bir tebliğ vasıtası olarak kullanılacak, genç nesillerin İslam ile
tanışmasına büyük katkılar sağlayacaktır. Dolayısıyla bu filme destek olanların
amel defterlerine “sadakayı cariye kabilinden” olmak üzere sevaplar akmaya
devam edecek,[3] çok önemli bir iş başaran
böyle mü’minlerin ecirleri/amelleri asla zayi edilmeyecek,[4] Yüce
Allah’ın rızasını kazanan bu sâlih kulların cenneti hak etmeleri kesinleşecek,[5]
cenneti hak edenlerin ise cennetteki dereceleri kesinlikle yükseltilecektir.[6]
Nitekim sağlıklı tefekkür yapmayı
beceremeyen, okumayı sevmeyen ve her zaman işin kolayına kaçan insanların
gözlerine ve gönüllerine hitap eden bu film vasıtasıyla çok önemli bir vazife
başarılmış olacak, onlara doğru, güvenilir ve net bilgiler/mesajlar verilecek
ve “Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektuplarında olduğu gibi” çok mühim “evrensel görev” deruhte edilmiş olacaktır.
İslam’a yüzbinlerce saldırının
yapıldığı şu günlerde dinlerini doğru dürüst tanıtma endişesi taşımayan,
İslam’ın ve müslümanların dertleriyle dertlenmeyen ve sırf kendi kişisel
çıkarlarını düşünenlerin bu hayalimizi anlayıp idrak edebilmeleri veya
destekleyip savunabilmeleri oldukça zordur.
Çünkü böyle tipler akıllarını
rafa kaldırdıkları için söz konusu hayali hafife alıp dalga geçebilir, sırf
bireysel olarak yaptıkları nafile ibadetlerine güvenebilir, kısa yoldan cennete
gireceklerini zannedebilir, uydurulmuş veya şirke bulanmış din yorumlarını
“din” zannedebilir, böylece hem kendilerini hem de çevrelerini aldatabilir. Dolayısıyla
böyle bir hayali küçümseyen zavallıların şimdiden ahiret gününde kendilerini
savunacak deliller aramaya başlamaları -eğer bulabileceklerse- kendi
yararlarına olacaktır. Zira İslam’ın
özünden uzak bir hayat süren, sonra da İslam’ı yaşadıklarını zanneden bu güruha
söz anlatmanın ve ikna edebilmenin zorluğunun farkındayız. Ancak biz her
şeye rağmen “gelecek nesillerden aklını kullanmasını bilen, basiret ve feraset
sahibi olan, sorgulayan ve sağlam bir muhakeme ışığında düşünen erdemli
bireyler” için bu tür projelerimizi/fikirlerimizi seslendirmeyi ve yazmayı bir
görev addediyoruz.
Zira Yüce Allah’ın kendilerine bahşettiği “aklı ve yer altı zenginlikleri”
hem yerinde hem de etkin bir şekilde kullanılmayanların üzerlerine pisliklerin
yağması kaçınılmazdır.[7] Söz
konusu nimetlerden biri olan akıl eğer seviyesiz, boş ve basit işlerle işlevsiz
hâle getirilir ve vahyin ışığında doğru
işletilmezse; Yüce Allah’ın müslümanlara bahşettiği kömür, demir,
uranyum, petrol, doğalgaz vs. kaynaklar da gökdelen, saray, villa, malikâne,
uçak, lüks araba vs. tutkusuyla israf edilirse o İslam toplumunun zalim
kavimlerin elinde oyun ve eğlence aracı olması kaçınılmazdır. Çünkü konuyla
ilgili âyet açıktır. Bu âyeti birlikte okuyalım.
“Ey Rabbimiz! Bizi
hakikati inkar edenler için bir oyun ve eğlence aracı yapma (onları bize musallat etme!) Ve
günahlarımızı bağışla, Rabbimiz: çünkü Sensin tek kudret ve hikmet sahibi!”[8]
Eğer bu âyette böyle bir dua öğretiliyorsa akl-ı selim sahibi bir mü’min bilir
ki, müslümanlar yanlışlar yaptıklarında, din kardeşliğini zedelediklerinde,
birbirleriyle mezhep/tarikat/cemaat savaşlarına giriştiklerinde ve bu
hatalarından dönmediklerinde zalim kavimlerin elinde oyun ve eğlence aracı
olmaları kaçınılmazdır. Çünkü vahyin
rehberliğinde çalışan bir akıl bu âyetten böyle bir sonuç çıkartır.
Dolayısıyla bu âyet üzerinde ciddiyetle düşünülmeli ve böyle bir
imtihanla karşılaşmamak için gereken tedbirler şimdiden alınmalıdır. Bu
itibarla, Yüce Allah’ın müslümanlara ikramı olan tüm bu kaynakları İslam’ı
tebliğ için kullanmak yerine kendi kişisel zevkleri için kullanan sözde müslümanlar
uyarılmalı ve gerçeği görmeleri sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, “Mahşer
Günü” adlı film bir an önce çekilmelidir. Kur’ân’da Yüce Allah’ın tasvir ettiği
mezkûr sahnelerin “film olarak
çekilmesini ve insanlığın istifadesine sunulmasını” anlamakta
zorlananların dönüp kendilerine bakmaları, gidişatlarını kontrol etmeleri ve
Kur’ân’ın bütün âyetleri üzerinde hem de bağlantıları çok iyi kurarak tefekküre
devam etmeleri gerekir. Aksi halde vahyin ışığında işletilmeyen aklın
kontrolünü ele geçirme konusunda mahir “vesvâsi’l-hannâs olan şeytan” böylesine
zavallı bir aklın sahibine musallat olacak, ona her yönden fısıldayacak,
yanlışlarını doğru, hezeyanlarını haklı, hakaretlerini meşru ve amellerini de süslü
gösterecek,[9] sonrasında da kendi
gideceği yere onu da beraberinde götürecektir. (21.08.2015)
[1] Muhammed 47/7. Ayrıca bk. el-Hac
22/40; es-Saf 61/14.
[2] en-Nisâ 4/85.
[3] Yasîn 36/12.
[4] el-Kehf 18/30. Ayrıca bk. el-A’râf
7/170; Yusuf 12/56.
[5] el-Beyyine 98/7-8.
[6] el-En’âm 6/132. Ayrıca bk.
en-Nisa 4/95-96; et-Tâhâ 20/75-76; el-Mü’min 40/15; el-Ahkâf 46//19.
[7] Yunus 10/100.
[8] el-Mümtehine 60/5.
[9] el-En’âm 6/43, 112; el-Enfâl
8/48; en-Nahl 16/63; en-Neml 27/24; el-Fâtır 35/8; el-Fussilet 41/25.
Yorumlar
Yorum Gönder