Atanamayan Öğretmen Palavrası! (316)

 

Son yıllarda ülkeyi karıştırmak isteyen bazı şer odaklarının kendi süflî çıkarları için üniversite mezunu genç işsizlerin duygularını istismar ettikleri, görev alamamalarını dillerine doladıkları dikkatlerden kaçmamaktadır. Bu kesimler, “atanamayan öğretmen” jargonu üzerinden hem gençleri hem de ailelerini tahrik etmekte ve bir algı operasyonu yürütmektedir.

Elbette üniversite mezunu yüzbinlerce genç işsizin olduğu doğrudur. Ancak her üniversite mezununa devletin iş imkânı sağlayacağı düşüncesi de “geçmişin tortularından kurtulamamış kimselerin sakat bir anlayışından başkası” değildir. Çünkü artık dünya değişmiştir; herkes nitelikli elemanları kapma derdindedir. Kendini çok iyi yetiştirenlere dünyanın her yerinde iş imkânı vardır.

Bununla birlikte üniversite mezunu genç girişimciler, devletin sağladığı teşviklerden faydalanarak kendi şirketlerini kurabilir ya da özel sektörde çalışma imkânına kavuşabilir.

Veya kendilerini çok iyi yetiştirir, girdikleri sınavda en yüksek puanları alır ve devlet kadrolarına hemen atanabilir.

Veyahut üniversite yıllarında iyi bir yabancı dil öğrenmişlerse mesleklerini yurt dışında icra edebilir ve çok daha fazla para kazanabilir.

Ancak kendini iyi yetiştirmemiş, kızlarla/erkeklerle dolaşıp gününü gün etmiş, kafe köşelerinde sabahlamış, sinema salonlarında keyif çatmış, okey masalarında gençliğini tüketmiş, facebook ve twitter gibi sosyal medya ortamlarında vaktini öldürmüş, çeşitli evlerde/yurtlarda beyninin yıkanmasına müsaade etmiş, vize ve final sınavlarına ezber yaparak veya en düşük notla derslerini geçmiş, hocalara yalvararak veya kopya çekerek üniversite bitirmiş, hiçbir ideali ve hedefi olmayan mezunların da işsiz kalması gayet normaldir. Zira böyle bir sonu bilerek ve isteyerek kendileri hazırlamışlardır.

Böyle tembel gençleri istismar ederek kullanmaya kalkışanların, kendi şirketlerinde/ fabrikalarında/medya organlarında bunlara iş vermeyenlerin, böyle niteliksiz gençleri devlet kadrolarına doldurarak ülkenin geleceğiyle oynayanların “seksenbeş milyonun hakkını ihlal ettikleri” açıktır, bu son derece yanlış ve esef verici bir durumdur.

Empatiden yoksun bu zavallıların söylemlerine inanarak ülkenin geleceğini tehlikeye atan, “atanamayan öğretmen” zırvalarına kanan, popülist söylemlere aldanan, sonra da yanlış kararlar alanlar tıpkı bu palavraları yayan kimseler gibi suçlu ve günahkârdır. Çünkü yeteri kadar ve ciddi bir eğitim almamış sorumsuz/tembel/uyuşuk/aylak üniversite mezunlarını devlet kadrolarına doldurmanın kendi ayağına kurşun sıkmaktan hiçbir farkı yoktur.

Eğer bir şahıs ülkesini gerçek anlamda seviyorsa böyle “niteliksiz kimseleri” devlet kadrolarına atamaz, atayamaz; atanmasını tavsiye edemez; atıyorsa erdemli bir insan olmadığı gibi “vatan haini” olarak adlandırılmayı hak eder. Çünkü vatan haini olmak demek, “sadece düşmanla işbirliği yapmak ve ülkenin gizli sırlarını/bilgilerini onlara satmak” değildir.

Vatan hainliği, ülkesinin gelişip kalkınmasını engelleyecek her türlü yanlış fikri/düşünceyi/ideolojiyi/mandacılığı desteklemek demektir.

Vatan hainliği, ehil olmayan lider/şeyh/hoca/mollalara/tembel üniversite mezununa arka çıkmak ve sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket etmek demektir.

Dolayısıyla herkes çalışmalı, hak etmeli, hak ettiği yere el-etek öpmeden, alın teriyle, göz nuruyla ve Yüce Allah’a güvenerek gelmelidir.

Elbette geçmiş yıllarda çalışarak bir yerlere gelmek çok daha zordu. Hak etsen de oraya gelebilmen asla mümkün değildi. Herkes kendi yandaşlarını belli kadrolara doldurur ve itaatkar kimseleri arzularlardı. Ama şimdi belli kadrolara atanmak çok daha kolay hale gelmeye başlamış; merkezi sınavlar yavaş yavaş yerine oturmuş; mülakatlar en aza indirilmiş; daha ciddi yapılan sınavlarla herkese eşit imkânlar sunulmuştur.

Bu nedenle çok çalışan, kendini çok iyi yetiştiren, kendi uzmanlık alanıyla ilgili sınavda en yüksek puanı alan genç bir üniversite mezunu “birilerine rağmen/birileri istemese de” devlet kadrolarında güzel pozisyonlara atanabilmektedir. Hâlâ atanmıyorsa da mahkeme kararıyla yine oralara gelmesi mümkün olabilmektedir.

Sonuç olarak, herkes çalışmalı ve hak ettiği yere göz nuruyla, akıl ve alın teriyle gelmelidir. “Alanıyla ilgili yapılacak merkezi sınavda” 50, 60, 70 puan alarak devlet memurluğu bekleyenler, çok daha fazla çalışmalı ve en az 80, 90 veya 100 puan almaya gayret etmelidir. Kanaatimizce sınavda 80 puanın altında alanlar, kesinlikle hiçbir devlet kadrosuna atanmamalı; kaliteden asla taviz verilmemeli, 80 ve üstü puan alanların ataması yapılmalıdır. Her zaman en iyi puanı alan, çok çalışan, sorumluluk sahibi, dürüst, ahlâklı ve kişilikli bireyler devlet kadrolarında iş sahibi olmalı ve ülkeyi muasır milletler seviyesine çıkarmalıdır. Zira “vatanını en çok sevenin, görevini en iyi yapan” olduğu gerçeği hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. (06.02.2015)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evlilik Kader midir? I (361)

Evlilik Kader midir? II (362)

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!