Anlamadan/Dinlemeden Hüküm Vermek ve Uydurma Hadisler! (323)
Karşı tarafın ne söylediğini tam olarak anlamadan, gereken soruları sorup
bunlara ikna edici cevaplar almadan, ön yargıyla fikrini ortaya koyan
adam/kadın sağlıklı tefekkürün hakkını vermemiştir. Çünkü henüz muhatabının ne
dediğini tam olarak anlamamış, anlamak istememiş, hemen hükmünü vermiş ve
muhatabını ademe (yokluğa) mahkûm etmiştir. Muhatabıyla kendisi arasına
koskocaman bir duvar örmüş ve onu kendisine düşman ilan etmiştir. Bununla da
yetinmemiş muhatabının sözlerini dinlememeleri için öğrencilerini ve sohbetini
dinleyenleri de kışkırtmaya kalkışmış ve onu itibarsızlaştırmaya
çalışmıştır.
Öğrenciler ile onu sevenler ise bu şahıstan etkilenmiş, onu adam sanmış
ve gerçekleri haykıran İslâm âlimini dinlemekten korkmuş, çekinmiş ve
kaçınmışlardır. Çünkü aleyhte kampanya yürüten bu zavallının cübbesine,
rütbesine, titrine, kılık kıyafetine bakarak onu bir şey zannetmiş ve körü
körüne onun peşinden gitmişlerdir. Oysa o âlim geçinen fâsık her türlü sayhayı
(sağlam düşünceyi, tutarlı görüşü,
yanlışını ona hatırlatan makul fikri, hakikate çağrıyı) kendi aleyhine
zannetmiş, taraftarlarını kaybetmemek ve çıkarlarını korumak için hezeyanlara
başvurmuştur.
Tam da burada münâfıkların özelliklerinin anlatıldığı şu âyet-i kerimeyi
hatırlamakta fayda vardır:
“Onları gördüğün zaman
kalıpları (dış görünüşleri) senin hoşuna gider, onları beğenirsin.
Konuştuklarında (ağızlarından çıkan yaldızlı, etkileyici ve parlak) sözlerine
kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan ruhsuz kütüklere
benzerler. (Bu adamlar/kadınlar içi boş kof kütük gibi olduklarından,
kendilerine güvenemediklerinden, korkak ve hain olduklarından, nifaklarının
ortaya çıkacağından endişe ettiklerinden dolayıdır ki) her çağrıyı (İslâm’a
güçlü daveti, sağlam düşünceyi, açıklarını ortaya döken güvenilir sahih dinî
bilgiyi, tutarlı görüşü) kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar (gerçek İslâm
âlimlerine ve kâmil mü’minlere her zaman) düşmandırlar. Bu yüzden onlardan
sakının! Allah onları kahretsin! Nasıl da (hakikatten) döndürülüyorlar!”[1]
Şimdi bu ve benzeri adamları daha iyi tanımak için birkaç misal verelim.
Mesela muhatabınıza “geçmişte Hz. Peygamber adına hadis uydurma
girişimlerinin olduğunu, o yüzden de kitaplarda görülen veya sohbetlerde hadis
diye nakledilen her rivâyete Hz. Peygamber’in sözüymüş gibi bakılmaması
gerektiğini, araştırmadan acele karar vermenin doğru olmadığını, aksi takdirde
Hz. Peygamber’e iftira atanlarla aynı safta buluşma ve suç ortağı olma
tehlikesinin mevcut olduğunu” söylediğinizde muhatabınız daha sizin ne dediğinizi
tam olarak anlamadan sizi “İslam düşmanı”, “sapık” veya “zındık” olmakla
suçluyorsa bu muhatabın süfehâdan olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.
Yine muhatabınıza “geçmişte iyi niyetle hadis uydurma girişimlerinin
olduğunu, bazı sözde âlim, sûfî ve kıssacıların buna alet olduğunu, bunların
halkı ibadete teşvik için az amele çok sevaplar vaat eden birçok hadis
uydurduğunu, bunlara karşı dikkatli olunması gerektiğini” söylediğinizde
muhatabınız daha sizin ne dediğinizi tam olarak anlamadan sizi “hadis düşmanı”
olmakla suçluyorsa bu muhatabın da süfehâdan olduğu tartışma götürmez
gerçektir.
Aynı şekilde muhatabınıza “geçmişte İslam düşmanlarının, zındıkların,
münâfıkların, mülhidlerin kasıtlı olarak hadis uydurduklarını, amaçlarının
İslâm’ı lekelemek olduğunu, bu tür uydurma hadislere karşı dikkatli olunması ve
her duyulan söze hemen inanılmaması gerektiğini” söylediğinizde muhatabınız
daha sizin ne dediğinizi tam olarak anlamadan sizi “İslam düşmanı”, “hadis
düşmanı” olmakla suçluyorsa bu muhatabın da süfehâdan olduğu tartışma götürmez
bir gerçektir.
Yine muhatabınıza “tefsirlerde, meallerde birtakım hatalı/yanlış bilgiler
olduğunu, âyetleri açıklarken uydurma hadislere, İsrâiliyat, Mesihiyat ve
Mecusiyat’a başvurulduğunu, o yüzden de her yoruma/te’vile din gözüyle
bakılmaması ve çok dikkatli olunması” gerektiğini söylediğinizde muhatabınız daha
sizin ne demek istediğinizi anlamadan sizi “tefsir düşmanı”, “selef düşmanı”
veya “İslâm düşmanı” olmakla suçluyorsa bu muhatabın da süfehâdan olduğu
tartışma götürmez bir gerçektir.
Muhatabınıza “her hadis kitabına güvenilemeyeceğini, onların da içinde
çok zayıf ve uydurma hadisler olabileceğini, çok yönlü araştırmadan o kitabın
tamamını savunmanın doğru olamayacağını, o yüzden de tek tek her bir hadisin
sened ve metin tenkidinin yapılmasının şart/elzem olduğunu, böyle yapılmadan
verilecek her acele kararın eksik bir içtihat olacağını ve bunun da büyük bir
sorumluluğu/vebali gerektireceğini” söylediğinizde muhatabınız sizin ne
dediğinizi anlamadan sizi “peygamber düşmanı”, “hadis düşmanı” veya “hadis
inkârcısı” olmakla suçluyorsa bu muhatabın da süfehâdan olduğu tartışma
götürmez bir gerçektir.
Muhatabınıza “Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabullenemeyen mecusî,
yahûdî, hıristiyan ve müşriklerin onun vefatı sonrası ‘efsanevî ve insanüstü
bir peygamber’ tasavvuru ortaya attıklarını, bilinçli olarak bu söylentileri
çıkardıklarını, müslümanların kafalarını karıştırmak amaçlı manipülasyon
yaptıklarını, Resûlüllah karşısındaki yenilgilerinin rövanşını almak gayesiyle
böyle sinsi bir algı operasyonu yürüttüklerini” söylediğinizde
muhatabınız sizin ne dediğinizi anlamadan sizi “peygamber düşmanı”, “hadis
düşmanı”, “sünnet düşmanı” olmakla suçluyorsa bu muhatabın da süfehâdan olduğu
tartışma götürmez bir gerçektir.
Aynı şekilde muhatabınıza “kafir ve müşriklerin günümüzde de boş
durmadıklarını, hâlâ İslam’ı yanlış yorumlayan birtakım
akımları/ideolojileri/terör örgütlerini/sapık tarikatları desteklediklerini,
maşa olarak kullanılan bu örgütlerin de müslümanların başına bir sürü çorap
ördüğünü, dolayısıyla bu tür yanlış din yorumlarına karşı dikkatli olunması
gerektiğini” söylediğinizde muhatabınız daha sizin ne dediğinizi anlamadan sizi
“din düşmanı”, “tasavvuf düşmanı”, mülhid”, “kâfir”, “hain”, “alçak”,
“satılmış”, “ajan”, “mealci” veya sapık” olmakla itham ediyorsa bu muhatabın da
süfehâdan olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.
Sonuç olarak, bütün bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak sözün tamamı zaten
akıllı insanlara söylenmez. Yazıyı buraya kadar okuyup ne demek istediğimizi
anlayanlar meseleyi kavramıştır. Ancak hâlâ aklını kullanmayan ve sağlıklı
tefekkürün hakkını vermeyenlerin üzerine Kur’ân’ın ifadesiyle “maddî ve manevî
pisliklerin/elem verici azapların” yağacağı da ayrı bir gerçektir.[2] Dolayısıyla
üzerlerindeki bu pislikleri fark etmeden, kendi sefihliklerine bakmadan, karşı
tarafın ne dediğini/ne demek istediğini tam olarak anlamadan karar veren ve muhataplarıyla
ilgili karalama kampanyaları yürütenler süfehâdan olup, bunlar “vesvâsi’l-hannâs’ın
türdeşi”, yandaşı ve arkadaşlarıdırlar. (27.03.2015)
Yorumlar
Yorum Gönder