“Allah Beni Yaratırken Bana Mı Sordu?” Sapkınlığına Bir Cevap! (327)
Allah Teâlâ ile kul arasındaki ilişkiyi “kral-köle ilişkisi” gibi
göstermeye çalışanların yanıldıklarının en bariz ifadesi “sapkın bir kulun çok
rahatlıkla yukarıdaki cümleyi kurabiliyor ve Yüce Yaratan’a meydan okuyor”
olabilmesidir. Zira normal şartlarda bir kölenin efendisine karşı yukarıdaki
cümleyi kurabilmesi ve ona kafa tutabilmesi mümkün değildir. Ancak özgür bırakılan
ve imtihan edilen bir insan Yüce Allah’a karşı bu şekilde pervasızca bir soru
yöneltebilir; O’na hakaret edebilir; O’nu sorgulamaya kalkabilir; şeytanca bir
duruş sergileyebilir.
Görüldüğü üzere Yüce Allah, imtihanın tabiî bir gereği olarak böyle soru
soran bir kuluna bile hemen müdahale etmiyor, canını almıyor ve kafasına taş
yağdırmıyor. Onu özgür bırakıyor ve etraflıca düşünmesi için ona zaman tanıyor.
Zira Yüce Allah’ın kendisi için belirlediği kuralları vardır ve o kurallara
bizzat kendisi de uymaktadır.[1] Dolayısıyla
Yüce Allah, hiçbir zaman ihmal etmez ama imhâl eder. Yani bütün kullarına
hatalarından dönmeleri için mühlet tanır, gerçeği arayıp bulmaları için zaman
verir. Ama verilen süreyi doğru dürüst kullanmayan ve küfrüne küfür katanların
da[2] yaptıklarını
yanlarına bırakmayacağını bildirir. Kısaca, Yüce Allah “yarına” bırakır ama bu
alçakların yaptıklarını asla “yanlarına” bırakmaz.
Böyle bir soruyu sorabilmek için bile “yaratılmış ve muhatap alınmış olmak” gerektiğini düşünmeyen bu
nankör, “Allah beni neden yarattı? Ben mi imtihan olmak istedim? Bana mı
sordu?” derken ne kadar da sağlıksız düşündüğünü göstermektedir. Çünkü bu
adama; “İnsan olarak yaratılmak ister misin?” şeklinde bir sorunun
sorulabilmesi için bile “onun yaratılmış olması” gerekir. Bunu bile düşünmekten
aciz bu aptalın bu şekilde “kaytarma ve
sorumluluktan kaçma girişimi” beyhudedir ve aptalcadır.
Zira dersi çalışmadığı için “Hoca
zor soru sordu” diyerek sınavdan kaçmaya çalışan haylaz/tembel bir öğrenci
ne kadar büyük yanlış yapmaktaysa yukarıdaki soruyu soran şahıs da aynı ölçüde
büyük bir yanlış yapmaktadır. Niyeti gerçeği aramak olmayan bu kişinin böyle saçma
sapan sorular sorarak sınavdan kurtulacağını zannetmesi kesinlikle doğru
değildir.
“Mesleği resim yapmak olan bir ressam,
yağlı boya harika bir tablo yaptığında ona “Neden resim yaptın?”
denilmezse, aynı şekilde Yüce Yaratıcıya da “Neden beni yarattın?”
denilmez. Zira yaratmak Yaratan’ın sıfatlarındandır; Yaratan olmak
yaratmayı gerektirir ve aksi dahi düşünülemez.
Satanistler de aynı şekilde; “İnsanın Tanrı karşısında aciz olmasından
nefret ediyorum, ben dünyaya isteyerek gelmedim, ne istiyorsam onu yaparım,
kimse bana karışamaz” derken de aynı sapkınlığa düşmüşlerdir.
Dolayısıyla psikolojisini bozmuş, doğru inanç kalıplarından uzaklaşmış ve
şeytanın oyuncağı olmuş böyle bir şahıs; “Beni neden yarattın?
Yaratmasaydın! Bana mı sordun? Ben yaratılmak istemiyordum ki” diyorsa
iddiasında samimi olduğunu ispat etmesi gerekir. Bu zavallı iddiasında
samimiyse derhal yaşamına son vermeli ve sonuçlarına da katlanmalıdır. Yok,
eğer ölümü göze alamıyor ve cehennemde ebedî azaptan korkuyorsa o zaman “inanmadım dediği halde yarım yamalak da olsa
bir imanının olduğu ama niyetinin bozuk olduğu” ortaya çıkar.
Dolayısıyla bu soruyu soran kişi ya iddiasını ispat edip bir an önce gereğini
yapmalı ya da iyi niyetle bu soruyu soruyorsa cevabını bulmak için “yoğun çaba sarf etmeye, içindeki şeytanı ve
şeytanlaşmış insanları etkisiz hâle getirmeye” çalışmalıdır.
Kaldı ki, aynı kişi eğer insan olarak yaratılmamış olsaydı bu sefer
kalkıp utanmadan ve sıkılmadan; “Allah beni neden yaratmadı? Ben yaratılmak,
imtihan olmak ve sonsuz cenneti kazanmak isterdim. Bana sormasına gerek yoktu
ki? Zaten her türlü sermaye O’na ait, her şeyi bana veren O! Ben de insan
olarak yaratılmak isterdim! Bana neden bu fırsatı sunmadı? Ama bu haksızlık!”
diyebilecekti.
Dolayısıyla böyle saçmalayanların sağlıksız/eksik/problemli düşündükleri
açıktır. Böyle bir yöntemle hakikate ulaşabilmeleri de kesinlikle mümkün
değildir. Bu soruyu iyi niyetle
sorduktan sonra düşünen, araştıran, sorgulayan ve hidayeti samimiyetle
arzulayan birisinin Yüce Allah’ı kesinlikle bulacağı, O’nu takdir edeceği ve
O’na şükredeceği açıktır. Ama laf olsun diye, insanların kafalarını
karıştırmak amaçlı soranların ise dalalete düşeceği, kalbinin taşlaşacağı,
inkâr, isyan, fısk, şirk ve tereddütler içinde bocalayacağı ve sonunda da
cehennemi boylayacağı açıktır. Zira niyet hayır ise akıbet hayırdır. Niyet kötü
ise akıbet berbattır, rezalettir, rezil ve rüsva olmaktır.
Benzer şekilde geçen günlerde bir ödül töreninde “Tanrı bizi dünyaya
göndermeden önce bu dünyanın nasıl bir yer olduğuna dair bir fragman/parça
izlettirseydi, biz yine de dünyaya gelmek ve burada imtihan olmak ister miydik
bilmiyorum; herhalde ben istemezdim” diyen “kendisi değil ama yaşı kemale
ermiş” zavallı sözde sanatçının nankörlükte hiçbir sınır tanımadığı apaçık bir
hakikattir. (Kanaatimizce bu şahsa böyle bir ödül vermeyi planlayan şer
odakları, ondan gençlerin kafasını karıştırma amaçlı bu cümleyi kurmasını
özellikle istemiş ve o da bu ödül karşılığında mezkûr talebi yerine getirmiş
olmalıdır.)
Çünkü bu kuş beyinli adam, yoktan var edildiğini, kendisine sayısız
nimetler bahşedildiğini hiç düşünmüyor; bu
dünyada insan olarak yaratılmanın bile aslında kendisine verilen muhteşem değer
olduğunu idrak etmeye yanaşmıyor. Kendisine sayısız lütuflarda
bulunan bu dünya sarayının bânisini arayıp bulmak yerine, yetmiş küsur yaşına
kadar zıkkımlandıktan, “şen şakrak”
bir hayat yaşadıktan, her türlü ahlaksızlığı/şeref yoksunluğunu yaptıktan sonra
hâlâ utanmadan kalkıp pervasızca böyle manipülasyon (hileli yönlendirme) kokan
bir soruyu sorabiliyor.
Aslında bu sefihin kendisine şu soruyu sorması lazımdır: “Bu dünyaya
insan olarak gelmek ve bundan daha güzelini kazanacağı vaadiyle imtihan olmak
mı iyidir yoksa hiç yaratılmamak mı? Adam yerine konulmamak mı? Değer
verilmemek mi?”
Eminin bu sefih kendi içinden bu soruya; “Elbette insan olarak yaratılmak iyidir! Taş attım da kolum mu yoruldu! Ne
emeğim var ki? İyi ki insan olarak yaratılma fırsatı bana verildi” diyordur
ama vicdanının sesini dinlemeyen ve vesvâsi’l-hannâs’ın çağrılarına kulak veren
bu yaratık gerçeği sesli ifade etmekten de çekiniyordur. Zira iddiasında samimi
değildir. Çünkü söylediği saçmalığa kendisi bile inanmamaktadır.
Oysa şu satırların yazarına göre, insan olarak yaratılmak ve böyle bir
imtihan fırsatıyla baş başa bırakılmak bile başlı başına bir onurdur, şereftir,
haysiyettir; muhteşem bir imkândır/fırsattır. Dolayısıyla beni insan olarak
Yaratan Yüce Rabbime sonsuz hamd-ü senâlar ediyorum. O’na ne kadar şükretsem
azdır! İyi ki beni insan olarak yarattı! İyi ki bana böyle muhteşem bir fırsat
verdi! Bu yüzden O’nun huzurunda saygıyla eğiliyorum.
Yüce Allah’ın verdiği ömür sermayesiyle ticaret yapan ve ebedî bir hayatı
kazanma fırsatı/imkânı/şansı kendisine sunulan bir adamın kalkıp düşünmeden bu
şekilde zırvalaması ne kadar korkunç bir nankörlüktür!
Bu adamın hâlini şöyle bir temsil ile açıklamamız da mümkündür: Yardıma
çok muhtaç olduğu bir anda kendisine yardım elini uzatan, ticaret yapması için
ona borç sermaye veren bir iş adamına bütün sermayeyi yiyip bitirdikten sonra
kızan, ona hakaretler yağdıran, ‘Bana neden sermaye verdin? Vermeseydin
kardeşim, bana mı sordun? Zorla mı istedim, ödemiyorum işte!’ diyen bir
adamın yaptığı nasıl büyük bir nankörlük ise bu sefihin de söylemi aynı şekilde
büyük bir kadir bilmezliktir. Kaldı ki, verilen bu sermayeyi (ömrünü) batıran
adam hukuken de suçludur ve cezayı hak etmektedir. Bu şekilde zırvalayarak
kaytarmaya ve sorumluluklarından kaçmaya çalışması onu mazur göstermeye
yetmeyecektir.
Dolayısıyla ömür sermayesini tüketerek, emanete hıyanet eden birisinin bu
yaptıkları elbet yanına kâr kalmayacak ve bunun hesabı kendisine sorulacaktır.
Sonuç olarak, tutarsız, akıl dışı, çelişki dolu konuşan böyle bir sefih
iddiasında samimiyse bunu ispat etmek zorundadır. Değilse arayıp Mevlâ’sını
bulmak ve O’ndan trilyonlarca kez özür dilemek mecburiyetindedir. Aksi halde
sadece kendine yazık edecek, şeytanıyla beraber cehennemi boylayacaktır. Zaten
Yüce Allah, bu imtihanı çok önceden haber vermiş ve onu uyarmıştır. Bu
zavallının ahiret günü; “Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha
Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak!”,[3] “Keşke ben
Rabbime hiçbir ortak koşmamış olsaydım!”[4],“Ne olurdu
ben de peygamberle beraber bir yol tutsaydım da keşke falanı dost edinmeseydim!
Yazıklar olsun bana! Andolsun ki, Kur'an bana geldikten sonra beni ondan o
saptırdı. Zaten şeytan, insanı (ayarttıktan sonra) yalnız ve yardımcısız
bırakır”[5],
“Keşke benimle senin aranda
doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı! (Şeytan! Sen) ne kötü
arkadaşmışsın!”[6], “Hesabımın (yaptıklarımın) ne
olduğunu da bilmeseydim. Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi (yeniden
dirilmek olmasaydı), “Malım (servetim) bana hiçbir yarar sağlamadı. Saltanatım
(güç ve kudretim) yok olup gitti.”[7], “Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha
olsa da, mü’minlerden olsak!”[8],
“Keşke toprak olsaydım!”[9] ve “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım”[10] çığlıklarının/feryatlarının
hiçbir anlamı olmayacak ve bu sözleri onu asla cehennemden kurtarmaya da
yetmeyecektir. (24.04.2015)
Yorumlar
Yorum Gönder