Yanlış Anlaşılan ve Anlatılan Bir Kavram: Sadaka (291)
Doğruluk, “gerçeği tasdik etmek,
tasdik edilen gerçeğe uygun hayat sürmek” anlamına gelirken, doğruluğun
zıddı yalancılık ise “hakikati tasdik
etmemek ve kendi çıkarlarını gözeterek ilkesiz hayat yaşamak” anlamına
gelmektedir.
Gönülden inanarak tasdik ettiği inanca/hakikate uygun davranan ve bu
inancın gereğini en güzel davranışlarla ortaya koyan kimseye “sâdık” denir.
Bütün sâdıklar müttakîlerdir. Yani; Yüce Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle
hareket eden, Kur’ân ve sünnetin ilkelerine uygun yaşamaya çalışan Yüce Allah’ın
velî (Yüce Allah’ı yegâne sığınak ve koruyucu bilen) kullarıdır.
Hz. Peygamber, Asr-ı Saadet’te “doğruluğun
davranış boyutunu” ifade ederken “sadaka” kavramını kullanmıştır. Ancak
ne acıdır ki bu kavram sadece lisanımıza geçerken değil, klasik ve çağdaş
Arapçada da anlam kaybına uğramış ve “karşılıksız
olarak fakirin eline verilen küçücük yardımın adı” olmuştur.
Oysa bu kelimeye böyle yanlış bir anlamı vermek, Hz. Peygamber’in
muradının/maksadının/gayesinin/amacının doğru anlaşılamasını engellemiştir. Dolayısıyla
sadaka kavramına Hz. Peygamber’in o dönemde kast ettiği anlam neyse o verilmelidir.
Bu itibarla sadakayı, “imanın
sadakatini ortaya koyan her türlü olumlu davranış”, “doğruluğu güzel davranışla
arama teşebbüsü” veya “iyi,
güzel, yerinde, haklı ve doğru bir davranış” şeklinde tanımlamamız
mümkündür.
Buna göre bir insanın özüyle ve sözüyle doğru, tutarlı ve ilkeli olduğunu
ifade eden her davranış sadakadır. İnsanın “düşünce dünyasındaki güzelliği
yansıtan her olumlu davranış” nasıl “hasene” olarak adlandırılıyorsa, “özünde
ve sözünde doğru olduğunu gösteren, bir başka ifadeyle İslâm’ın ilkelerine uyma
hususundaki sadakatini ispat eden her türlü eylem” de “sadaka” olarak
adlandırılabilir. Dolayısıyla “sadaka” sıdk üzere olan sâdıkların davranışıdır.
Hz. Peygamber’in “sadaka” olarak tanımladığı bazı davranışları yukarıdaki
bilgiler ışığında yeniden tercüme edersek şunları söyleyebiliriz:
“Güzel söz sadakadır.”[1] Yani; güzel
söz söylemek, kırıcı olmamak “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Yumuşak söz sadakadır.”[2] Yani;
tatlı dilli olmak, bağırıp çağırmadan konuşmak, kimseyi incitmemek, kalp
kırmamak “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Kardeşine gülümsemen
sadakadır.”[3]
Yani; insan ve din kardeşlerine karşı güler yüzlü olman, onları
görünce tebessüm etmen, asık suratlı olmaman, somurtmaman “iyi, doğru, yerinde
ve güzel bir davranıştır.”
“Allah’ın kullarına selam
vermen sadakadır.”[4]
Yani; insan ve din kardeşlerine karşı esenlik dilemen, onlara zarar
vermemen, emin ve güvenilir bir insan olduğunu hissettirmen “iyi, doğru,
yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“İnsanlara yol göstermen sadakadır. Yolunu
kaybedene yol göstermen sadakadır.”[5] Yani; insanlara
yardımcı olman, onların sıkıntılarını gidermen, acılarını paylaşman, gerçeği
bulmaları için çok çalışıp sağlam bilgi vermen “iyi, yerinde, doğru ve güzel
bir davranıştır.”
“Yolda insanlara eziyet veren
bir şeyi kaldırıp atman sadakadır.”[6] Yani;
insan ve din kardeşlerine zarar veren veya vermesi muhtemel olan şeyleri
yollardan uzaklaştırman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Bir kimsenin bineğine binmesine
yardımcı olman sadakadır.”[7] Yani;
insanlara küçücük şeylerle de olsa yardımcı olman, onların işlerini
kolaylaştırman, hayır dualarını alman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir
davranıştır.”
“Bir kimsenin (bineğine)
yükünü yüklemesine yardımcı olman sadakadır.”[8] Yani; yardıma
ihtiyaç duyan birisine yardım elini uzatman, onu sevindirmen “iyi, doğru,
yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Doldurduğun kovayı kardeşinin
boş kovasına boşaltman sadakadır.”[9] Yani; acelesi
olan insana fazla bekleyip zaman kaybetmemesi için yardımcı olman, kendi sıranı
ona vermen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“İki kişinin arasında adaletle
hükmetmen sadakadır.”[10] Yani;
insan ve din kardeşlerinin arasında hakkı gözetmen, hüküm verirken adaletten
ayrılmaman, haktan yana olman “iyi, güzel, doğru ve yerinde bir davranıştır.”
“Toprağa diktiğin her ağaç
senin için bir sadakadır.”[11] Yani;
insanların ve hayvanların yararına olacak şeyleri yapman, çevreyi koruman, tabiaattaki
dengeyi muhafaza etmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Sadakanın en faziletlisi; bir
müslümanın ilim öğrenmesi ve sonra bu öğrendiklerini bir başka müslüman
kardeşine öğretmesidir.”[12] Yani;
insanlığın yararına olacak her türlü ilmî faaliyeti gerçekleştirmen, bunun için
ter döküp bedel ödemen ve bunları mü’min kardeşlerine öğretmek için çabalaman “iyi,
doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“İyiliği emredip kötülükten
sakındırman sadakadır.”[13] Yani;
iyiliklerden yana olman, kötülükleri engellemeye çalışman, mü’minlere destek
olup inkâr, isyan, fısk, şirk ve dinsizlikle mücadele etmen “iyi, doğru,
yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Namazı (cemaatle) kılmak için
camiye doğru attığın her adım sadakadır.”[14] Yani; namazı
cemaatle kılman, namazında devamlı ve duyarlı olman, sağlığını korumak için
camiye yürüyerek gitmen “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Allah’a hamd etmen senin için
bir sadakadır.”[15]
Yani; Yüce Allah’ı çokça anman, O’na çok şükreden bir kul olman “iyi,
doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Allah’ı tesbih etmen
sadakadır.”[16]
Yani; Yüce Allah’ı çok zikretmen, O’nu hiçbir zaman hatırından çıkarmaman,
yaratılış amacına uygun hareket etmen, görevlerini tam ve eksiksiz yapman “iyi,
doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
“Allah’ı tekbir etmen
sadakadır.”[17]
Yani; Yüce Allah’ı çok zikretmen, O’nun Tek büyük ve biricik ilah olduğunu bilmen,
sürekli O’nu ve verdiği nimetleri hatırında tutman, O’na ve ahiret gününe
imanını sağlamlaştırman “iyi, doğru, yerinde ve güzel bir davranıştır.”
Sonuç olarak, Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde “sadaka” terimi “karşılıksız olarak fakirin eline verilen
yardımın adı” değildir. Tam tersine o dönemde sadaka; “imanın sadakatini ortaya koyan her türlü
olumlu, yerinde, iyi, doğru ve güzel davranış”ın adıdır. Buna
göre her mü’min özünde ve sözünde doğru, ilkeli, kararlı ve tutarlı olmalı,
Yüce Allah’a verdiği ahde/söze/misaka bağlı kalmalı ve sadık olduğunu
göstermelidir. (08.08.2014)
[1] İbn Hanbel, II, 312, 316, 350.
[2] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); 78/Edeb, 34 (VII, 79).
[3] Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340)
[4] Buhârî, 53/Sulh, 11 (III, 170-171;Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61);
İbn Hanbel, II, 316, 350; V, 167).
[5] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340).
[6] Buhârî, 46/Mezâlim, 24 (III, 103); Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61);
Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340).
[7] İbn Hanbel, II, 316, 350).
[8] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); İbn Hanbel, II, 316, 350).
[9] Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340).
[10] Buhârî, 53/Sulh, 11 (III, 170-171;İbn Hanbel, II, 316, 350).
[11] İbn Hanbel, VI, 362).
[12] İbn Mâce, Mukaddime, 20 (I, 89).
[13] Buhârî, 78/Edeb, 33 (VII, 79); Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84;
Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II, 61); Tirmizî, 25/Birr, 36 (IV, 339-340; İbn
Hanbel, V, 167).
[14] Buhârî, 56/Cihâd, 72 (III, 224); İbn Hanbel, II, 312, 316, 350).
[15] Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II,
61).
[16] Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; Ebû Dâvud, 5/Tatavvu, 12 (II,
61); İbn Hanbel, V, 167).
[17] Müslim, 6/Müsâfirîn, 13 (I, 499) nr: 84; İbn Hanbel, V, 167).
Yorumlar
Yorum Gönder