Uçak Fobisi Aslında Bir Duyarlılığın Sonucudur! (305)

 

Bilindiği üzere korku, normal insanî duygudur ve tehlike anında korku veren o durumdan uzaklaşmayı ve kurtulmayı sağlayacak “koruyucu bir işlev” üstlenir. Fakat korkunun düzeyi artarsa kişi paniğe kapılır ve vermesi gereken tepkiyi vermesi zorlaşır. Tehlikeli bir durumla karşılaşan insan otomatik olarak devreye giren "Kaç ya da savaş" tepkisiyle kendisini koruyacak tedbirleri alır, ancak paniğe kapılırsa bunu gerçekleştiremez ve olduğu yerde donup kalabilir.

Eğer kişinin korkusu aşırı, anlamsız ve sürekliyse, korku anında yoğun sıkıntı yaşıyorsa, bu durum günlük hayatını ve aktivitelerini olumsuz etkiliyorsa böyle bir korkuya "fobi" adı verilir. Benzer şekilde kişi uçaktan aşırı derecede korkuyor, binemiyor, binmesi gerektiğinde ya kaçıyor ya da çok sıkıntıyla uçak yolculuğuna katlanabiliyorsa o kişide uçak fobisi var demektir.

Ancak uçak fobisi bir “korkaklık” durumu değildir. Çünkü uçak fobisi olan pek çok kişi günlük yaşamında cesur, atik ve başarılıdır. Lakin uçuş fobisi psikolojik bir hastalıktır ve tedavisi de mümkündür.

Tedavide öncelikle kişinin başka fobileri, depresyon ve stresle ilgili bozuklukları, madde kullanımı gibi başka sorunlarının bulunup bulunmadığına bakılır. Sorunun sebebine, şiddetine ve doğasına göre ilaç tedavileri ya da psikoterapiler uygulanabilir. Psikoterapilerde hastanın “uçuşla ilgili olumsuz algı ve yanlış düşüncelerinin değiştirilmesi, pozitif koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi ve sorunun üstüne gitme” yöntemiyle fobinin yenilmesi mümkündür.

Nitekim uçak fobisinin titiz, mükemmeliyetçi, kontrolcü ve stresle başetme sorunları yaşayan kişilerde yaygın olarak görüldüğü, uçak kazalarından sonra TV’lerin yaptığı canlı yayınların uçak fobisi olanların durumunu daha da şiddetlendirdiği, ortaya çıkan aksaklık ve kazaların tekrar tekrar gösterilmesiyle uçağın güvenilmez bir taşıt olduğu düşüncesinin zihinlere yerleştirildiği ve uçuş esnasında yaşanan türbulansın da fobiyi tetiklediği ifade edilmektedir.

Aynı şekilde uçuş fobisi olanların uçağın mutlaka düşeceğine ve öleceklerine inandıkları, ölüm ve “kapalı alan korkusunun” paniğe yol açtığı, “Havadayız, uçağa bir şey olursa, arıza yaparsa kesin düşüp ölürüz” ya da “Bana bir şey olursa, kalp krizi ya da başka bir sağlık sorunu yaşarsam kim bana yardımcı olacak?” diye düşündükleri, kapalı alan fobisi olanlarda da, uçak kapıları kapandığında, kapana sıkışma psikolojisiyle panik atak yaşayabildikleri belirtilmektedir.

Aynı şekilde gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda uçak düşmesi, uçak arızaları ve hava korsanlığıyla ilgili haberlerin olduğu ve tüm bunların kişilerdeki uçuş korkusunu pekiştirdiği belirtilmektedir.

Ayrıca birçok filmde uçak kazaları ve uçak kaçırmaların “korku teması olarak” kullanıldığı, buna karşılık uçak yolculuğunun “güvenirliğine ve konforuna” değinen yazı ve haberlere yeterince yer verilmediği, bunun da fobiyi tetiklediği ifade edilmektedir.

Uçak fobisi olan kişilerin uçağa bindiklerinde kalp çarpıntısı, baş dönmesi, terleme, uyuşma, karın ağrısı, gaz, boğulma hissi, kasılma, tuvalete gitme arzusu ve tansiyonda yükselme gözlendiği, kişinin; “Sonum geldi, kurtuluşum yok, kesin ölüyorum!” diye düşündüğü, bu gibi durumlarda, görevlilerin son derece sakin, kendilerinden emin, sevecen davranmalarının çok önem arz ettiği, kişiyi kokpite götürmenin, rahat davranmanın ve onunla sohbet etmenin yatıştırıcı olabileceği söylenilmektedir.

Uçak fobisi olan kişilerin kaygı düzeylerini azaltacak spor ve gevşeme egzersizleri yapmaları, dua etmeleri, düzenli ve sağlıklı beslenmeleri, mizahla ilgilenmeleri, kontrollü yapılarını biraz gevşetmelerinin iyi olacağı da önerilmektedir.

Aynı şekilde uçuş korkusunu yenmenin ilk aşamasının havacılık hakkında doğru bilgi edinmek olduğu, bir uçak güvensizse dünyanın hiçbir yerinde uçuşuna izin verilmeyeceği, bu sektörde güvenlik söz konusu olduğunda hiçbir masraftan kaçınılmadığı, uçuşla ilgili her ayrıntının defalarca kontrol edildiği, yolcu uçaklarının hepsinin yedek sistemli olarak dizayn edildiği, bir sistemde arıza olması durumunda onun görevini üstlenecek başka bir sistemin mutlaka devreye girdiği, her türlü ihtimale karşı daima iki pilotun görev yaptığı ifade edilmektedir.

Yine uçuş esnasında türbülans yaşayanların uçağın düştüğünü sandıkları, oysa hava boşluklarının normal tabiî hâdiseler olduğu, bu durumda uçağın inişli çıkışlı bir yolda giden arabaya benzetilmesinin daha doğru olacağı belirtilmektedir.

Aynı şekilde uçakların sağlam ve güvenilir araçlar olarak tasarlandıkları, normalde karşılaşabileceklerinden çok daha zorlu şartlara dayanacak şekilde üretildikleri, uçuş sırasında duyulan her acayip sesin düşme işareti olarak hayal edilmesinin yanlış olduğu ve her sesi yorumlayacak kadar tecrübe sahibi olunmadığının bilinmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Kısaca ifade etmek gerekirse bazı kimselerin uçağa binmekten çok korkmaları ya “bilgi eksikliğinden” ya da “ölüm korkusundan” kaynaklanmaktadır. Bu iki kusurlarına rağmen uçağa binmek zorunda kalan ve uçak fobisi olanların ise tir tir titredikleri, dualar ettikleri ve çok tedirgin oldukları görülmektedir.

Diğer taraftan insanların çoğunluğu uçağa binmekten korkmamakta, korksa bile belli etmemekte, bir tehlike anına kadar da umursamadan rahat bir şekilde davranmaya devam edebilmektedir.

Öte yandan imanını tahkiki hale getiren, Yüce Allah’a ve ahiret gününe şeksiz şüphesiz inanan, kulluğu tam yapmaya çalışan, sâlih ameller işlemeye devam eden kâmil bir mü’min ise “ahiret yolculuğuna her an hazır olduğundan” ölümden, depremden, uçağın düşmesinden veya başka herhangi bir şeyden asla korkmamaktadır.

Pekâlâ, sayıları az uçak fobisi yaşayanlar neden çok korkuyor ve neden bu kadar tedirgin oluyorlar? Büyük çoğunluk neden korkmuyor ya da bu durumlarını belli etmiyorlar?

Kanaatimizce uçak fobisi olanların büyük bir kısmı ölümden korkuyor ve dünyadan erken ayrılmak istemiyor. Uçaktayken sürekli ölümü düşündüklerinden, ahirete gereken hazırlığı da hakkıyla yapmadıklarına inandıklarından ya da ahirete hiç inanmadıklarından vaktinden önce bu dünyadan ayrılıp gitmekten ödleri kopuyor.

Aynı şekilde diğer vurdumduymazlar da öleceklerini biliyor, ama ölümü akıllarına dahi getirmiyor, daha çok vakitleri olduğunu düşünüyorlar. Çünkü ölüm gerçeğiyle yüzleşmekten ve gereken hazırlığı yapmaktan kaçınıyorlar. Bu yüzden de “zihin konforlarını bozmaya” yanaşmıyor, böylece kendilerini avutmaya ve hata yapmaya devam ediyorlar.

Lakin zihin konforunu bozan, tefekkür eden, bu dünyada neden bulunduğunu sorgulayan, ahireti düşünen “fakat tam olarak bunun cevaplarını bulamayan, aramaya vakit ayırmayan, doğru kaynaklardan beslenmeyen, gerçekleri bir türlü içselleştiremeyen ve şeytanların seslerine kulak verenler” ise ölümden korkuyor ve daha çok uçağa binince bu korkularıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Yani bu kişiler aslında eleştiren, sorgulayan duyarlı kişiler olmalarına rağmen “güvenilir dini bilgiye ulaşma çabalarını yetersiz kılmaları” ve “dini pratikleri yapma konusunda gösterdikleri gevşeklikler” nedeniyle hatalarının da farkındalar. Bu yüzden de ölüme kendilerini en yakın hissettikleri “uçak yolculukları” onları çok ama çok korkutuyor.

Dolayısıyla bize göre uçak fobisini yenmenin yolu, “Allah’a, ahirete, öldükten sonra dirilmeye kesin olarak iman etmek, sadece Yüce Allah’a güvenip teslim olmak ve sâlih amellerle ahirete hazırlık yapmaktan” geçer. Çünkü her an öleceğini düşünerek ahirete hazırlık yapan birinin ölümden korkmasını gerektirecek bir durum yoktur. Böyle biri ölümü “Yüce Allah’a” kavuşmak olarak görür ve huzur içinde ruhunu Hakk’a teslim eder. Bu itibarla, uçak fobisi hastalığına yakalananların yapması gereken şey, Yüce Allah’a ve ahiret gününe şeksiz şüphesiz inanmak, imanlarını yakîn hâle getirmek ve her an dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyarak “ahiret hazırlığını önceden” yapmaktır. İşte böyle birisinin hiçbir şeyden korkmayacağı, sadece Yüce Allah’a güvenip teslim olacağı, dünya ve ahirette de her türlü fobi, üzüntü, sıkıntı, endişe, tasa ve korkudan emin olacağı açıktır. (21.11.2014)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Torpil Yapan da Yaptıran da Melundur!

Evlilik Kader midir? II (362)

Uydurma Rivâyetler ve Mehmet Akif Ersoy’un Uyarısı (236)