Tarafsızlık Yoktur Hakk’tan Yana Taraf Olmak Vardır! (272)
İnsanoğlu hayatı boyunca hemen hemen her konuda tercih yapmak zorundadır.
Ölünceye kadar da bu tercih yapma işlemi aynen devam edecektir. Yaptığı iyi ve
güzel tercihler nedeniyle mükâfat alırken, kötü, zararlı, çirkin ve yanlış
tercihler sebebiyle de cezalandırılacaktır. Herkes amel defterini yaptığı
tercihlerle doldurmaktadır. Seçimini iyi yönde yapmayan, akl-ı selime uygun
hareket etmeyen, sağlam ve güvenilir bilgiler ışığında karar vermeyen bir insan
kendi sonunu kendisi hazırlar.
Şeytan ve şeytanlaşmış insanların telkinlerine kanan, aldatılmayı
istediği için tercihini aldatılmaktan yana kullanan, aklını ve iradesini sahte
lider/şeyh/hoca/mürşitlere teslim eden sonra da çok yanlış seçimlerde bulunan
kişi kendine yazık eder.
Her türlü tercih için uyulması gereken evrensel, özlü ve şaşmaz kurallara
uymak yerine, gelişigüzel hareket eden, bedava yediği bir yemeğe göre
kararını/oyunu değiştiren/satan, neye alet olduğunu hesap edemeyen kimse çok
büyük bir yanlış yapar.
Toplumun bir ferdi olarak ülkeyi, şehri, ilçeyi veya köyü yönetmesi
amacıyla en güvenilir, imanlı, merhametli, azimli, kararlı, ilkeli, ahlaklı,
dürüst, yardımsever, sorun çözen, özü sözü bir, cesur, çalışkan, göründüğü gibi
olan, olduğu gibi görünen, sadece Yüce Allah’tan korkan vicdan sahibi bir
lideri bulup seçmek gerekirken sahtekâr olduğu her halinden belli olan birine
arka çıkmak yanlıştır. Dolayısıyla bu özellikleri haiz olmayan birine destek
olmak, onu seçmek, onun tüm yaptıklarını onaylamak anlamına gelir. Bu ise
sorumluluk almak demektir. Zira oy
veren kişi, kendi adına yönetme yetkisini o şahsa devretmekte, onu kendine
vekil tayin etmektedir. Böylece, o liderin/yöneticinin yaptığı tüm hayırlı hizmetler için sevap kazanırken
yaptığı her türlü rezalet nedeniyle de günahlarına ortak olmaktadır.
Bu itibarla, seçim yapmak çok önemlidir. Kime destek olacağını bilmeyen,
şahsi çıkarları için oy kullanan, emaneti ehil olanlara teslim etmeyen kişi
büyük bir zararda ve ziyandadır. Zira akıllı insan, tarafını belli eder;
ilkelerden/umdelerden/hakikatlerden yana duruş sergiler. Asla omurgasız,
kişiliksiz ve kimliksiz olmaz. İradesini hiçbir kimseye peşkeş çekmez.
Diğer taraftan seçimde tarafsız ya da çekimser kalarak iyileri
desteklememek, ülkeye, şehre, beldeye veya köye zarar verecek kişilerin yönetici
olarak iş başına gelmesine zımnen (üstü kapalı) destek vermektir ki bu da,
ciddi bir vebaldir.
Ya da oyunu geçersiz hale getirecek bir işlem yapmak veya boş oy
kullanarak safını belli etmemek de sorumluluk almak demektir.
Oy vermeye hiç gitmemek de aynen böyledir. Nitekim “Oy kullanmak
küfürdür”, “Oy vermek küfre ortak olmaktır”, “Oy vermek dinden çıkmaktır”, “Oy
vermek şirktir” gibi zırvalara itibar ederek sandığa gitmemek kesinlikle
yanlıştır. Zira bu tür söylemler, sayıları az ve akılları oldukça kıt olan
günümüz Neo-Hâricî, Neo-Vehhâbî ve Neo-Selefîlerin söylemleridir. Dolayısıyla
oyları geçersiz hâle getirmek ya da sandıktan kaçmak, zalimlerin kazanmasına
dolaylı (üstü örtülü) destek sağlamaktır ki bu da son derece yanlıştır.
Diğer taraftan verdiği oyun hiçbir işe yaramamasına, heder olup
gitmesine, ülkeye veya şehre hiçbir fayda sağlamamasına neden olmak da
vebaldir. Örneğin verdiği oy, eğer baraja takılıp boşa gidecekse bu doğru ve
yerinde bir tercih olmayacaktır. Zira böyle bir oy kullanmak, bile bile yanlış
yapmak ve gerçeğe gözlerini kapamak demektir. Çünkü böyle oy kullanan kişi, bu
tercihiyle “ihtiraslarının esiri olmuş kifayetsiz muhterislerin peşine
takılmış, ana gövdeye zarar vermiş, muhterislerin yalanlarına kanmış, hakikatin
gür şekilde haykırılmasına engel olmuş ve zalimlerin elini dolaylı olarak
güçlendirmiş” olmaktadır. Bu nedenle baraja takılacak bir partiye oy vermek,
göz göre göre zalime payanda olmak demektir. Kanaatimizce aklı başında bir mü’min,
ehven-i şer düsturuyla hareket etmeli ve en doğru kararı vermeye çalışmalıdır.
Veya ülkenin değil de kendi aşireti, tarikatı veya cemaatinin çıkarlarını
düşünen sözde liderlerin peşine takılarak karar vermek ve hiç ehil olmayan
birilerinin seçilmesine neden olmak da sorumluluk almak demektir. Zira emaneti ehil olana değil de, kendi
çıkarlarına hizmet edecek kişiye teslim etmek, ilkeyi değil, çıkarları
öncelemek olacağı için bu da büyük bir yanlıştır.
Veya her türlü ırkçılığı yapan, ırkçılık söylemiyle oy toplamaya çalışan,
birleştiricilik değil bölücülük yapan, sırtlarını terör örgütlerine dayayan, toplumu
kamplara bölerek çatışmadan ve şiddetten medet uman, nefret söylemleri yayan,
kan ve gözyaşından beslenen ve bu şekilde koltuğa oturmayı marifet sanan
adamlara destek olmak da vebaldir.
Veya geçmişte İslam düşmanlığı yapan, eline imkân geçtiğinde aynı
düşmanlığı yapmak için fırsat kollayan, gizli ya da açık dinî değerleri
aşağılayan, dinden nefret eden, dini “afyon/uyuşturucu” olarak gören, müslümanların
kutsallarına sürekli hakaretler yağdıran, ancak seçim zamanlarında takiyye
yaparak müslümanları aldatmaya çalışan adamlara oy vermek de ciddi vebali
omuzlamak demektir.
Veya ciddi hiçbir proje ortaya koymayan, bol keseden tüyü bitmemiş
yetimin hakkını ona buna dağıtan, uçuk kaçık vaatlerde bulunan, ağzına geleni
söyleyen yalancı birine oy vermek de ciddi bir vebaldir. Zira ayağı yere
basmayan, inandırıcı olmadığı her halinden belli olan koltuk ve makam düşkünü
böyle adamlara/kadınlara aldanarak oy vermek son derece yanlıştır.
Dolayısıyla aklı başında bir mü’min fotoğrafın tamamına bakarak karar
vermek zorundadır. Çünkü kâmil mü’min
tek bir ağaca değil, ormanın tamamına bakarak karar verir.
Mesela, dürüst, emin, ahlaklı ve
güvenilir bir liderin “seksen doğrusu”, ama “yirmi yanlışı” varsa onun yanında
yer alır; ancak bu liderin yaptığı yanlışlara karşı hakkı ve adaleti her zaman
savunur. Onu demokratik yollardan uyarır, hatasından dönmesi için hukuk içinde
kalarak etkin mücadeleye devam eder. Lakin asla belden aşağı vurmaz; ilkesizlik
yapmaz; hukukun ilkelerinden ayrılmaz; iftira, dedikodu ve yalana başvurmaz.
Böylece birlik ve beraberliğin bozulmasına fırsat vermez; güven ve istikrar
ortamının zedelenmesine de yol açmaz.
Nitekim akıllı bir insan meseleleri çok yönlü değerlendirir. Herkes
akıllı olduğunu iddia ettiğine göre yapılacak şey, tek bir argümana bakarak
karar vermemektir. Hissi, keyfi ve indî kararlar almaktan kaçınmaktır. Kin ve
öfkeyle hareket etmemektir. Adaletten ayrılmamak, hatasız kul arama lüksünden
vazgeçmektir. En az hatayla yönetecek yahut yönetmiş ve kendini ispat etmiş
çalışkan ve dürüst kişiye oy vermektir. Geçmişte yaşadığı zulüm dönemlerine
bakarak doğru kararlar almaktır.
Beceriksiz, tembel, ahlaksız, yalancı, sahtekâr, hokkabaz, hilebaz, düzenbaz,
vurdumduymaz, eyyamcı, nemelazımcı kimselere bir daha kanmamak ve emaneti
onlara teslim etmemektir. Onların geçmişte neler yaptığını asla ama asla
unutmamaktır. Bir delikten iki defa ısırılmamak, söylenen pembe yalanlara
kanmamaktır. Zira akıllı olduğunu iddia eden bir insan tüm bunları düşünmek
zorundadır. Bu uyarıları göz ardı ederek hatada ısrar etmeye devam eden ise
tercihlerinin sonucuna katlanmak durumundadır.
Eğer bir kimse kendisini uyarana, yanlışını hatırlatana, doğru tercihin nasıl
yapılacağını örneklerle ortaya koyana minnettar olup teşekkür etmek yerine, uyarılara
kulak tıkıyor, körü körüne yanlışta ısrar ediyorsa böyle kimselere söylenecek
şey şu olabilir:
“Arkadaş karar senindir; istediğin tercihi yap; Sırf kendini ve
çıkarlarını düşünme! Tüm dünyadaki mazlumların umudu olmak için çalışanlara
destek ol! Ülke için yapılacak her türlü yanlış iş ve icraattan da pay sahibi
olacağını aklından çıkarma! Ayrıca tercihlerinin kaydedildiğini ve mahşer günü
karşına çıkartılacağını da sakın unutma!”
Zira kendi düşen ağlamaz, ağlayamaz, ağlamaya hiç hakkı yoktur.
Yaptıklarının hesabını mutlaka ahirette verecektir. Böyle birinin yıllar sonra
kalkıp; “Keşke o adamlara oy vermeseydim”, “Elim kırılsaydı da o kişiyi
desteklemeseydim”, “Keşke oy vermeye gidip falancayı destekleseydim”,
“Falancanın kıymetini bilememişiz, ona haksızlık etmişiz, şimdi çok ama çok
pişmanız!” gibi laflar söylemeye kesinlikle hakları yoktur. Zira bu tür
timsah gözyaşlarına, popülist söylemlere ve “sözde mazeretlere” akıllı bir mü’minin
karnı her zaman toktur. Çünkü bu kimseler, bu masalları ancak kendileri gibi
olan zavallılara anlatarak rahatlayabilir ve günah çıkartabilirler.
Aklı başında bir mü’min bu tür fâsıkları/ikiyüzlüleri/mücrimleri/müfsidleri
Kur’ân’ın ilkelerine bakarak çok iyi bildiği ve tanıdığı için böyle ucuz laflara
inanmaz. Bu sözlerin içinin boş ve samimiyetten uzak olduğunu bilir; bunlara
asla aldanmaz. Çünkü bu zalimler, zamanında kendilerine yapılan samimi
uyarılara hiç aldırmamış, kahkaha atmış, kibirlenmiş, karşısındakini
küçümsemiş, üstelik dalgasını geçmiş ve burunları havada çekip gitmişlerdir.
Sonuç olarak, herkes tercihini Kur’ân ve sünnetin ilkelerine göre yapmalı
ve tarafını/ safını belli etmelidir. İslam’da tarafsızlığın/çekimserliğin
olmadığını ve haktan yana taraf olma
mecburiyetinin olduğunu da asla unutmamalıdır. (28.03.2014)
Yorumlar
Yorum Gönder