Tahrif Edilmiş Yahudilik ve Hıristiyanlık Asla Hak Din Değildir (271)
İlk Peygamber Hz. Âdem’den son Peygamber Hz.
Muhammed’e kadar gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin tebliğ ettiği dinin adı
İslam’dır ve bunlar “hak dinler”dir. Bunu bize haber veren Kur’ân-ı Kerim’in
bizzat kendisidir. Ancak bu “hak dinler”in ihtiva ettiği iman ve ahlak
esaslarına zıt düşünce, fikir ve inançlar içeren diğer tüm dinler ise “bâtıl
dinler”dir.[1]
Artık Allah katında tek hak din kıyamete kadar
Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği İslâm’dır.[2]
Zira diğer dinler zaman içinde mensupları tarafından tahrif edilmiş, şirke
bulaşmış ve tevhidden uzaklaşmışlardır.[3] Dolayısıyla
İslâm’dan başka hiçbir din geçerli ve muteber değildir ve asla din olarak kabul
edilmeyecektir.[4] Aksini
iddia edenler Kur’ân ve sünnetin ilkelerini çiğnemiş, âyetleri
görmezlikten gelmiş ve keyfi kararlar almışlardır.[5]
Mesela birisi kalkıp; “Bütün dinler vahye dayalı ve tevhid temelli
olsun ya da olmasın farketmez; hepsi hakikat ve değer olarak eşittirler” derse
bunu İslâm dininin kabul etmesi asla mümkün değildir.
Yahut bir başkası; “İnsanlar İslâm’a aykırı bir din ve ahlak
anlayışını benimsemiş olsalar da fark etmez; onlar da Allah katında din olarak
eşittirler ve tamamı kurtuluşa ereceklerdir” derse bu da kesinlikle doğru
olmayacaktır. Böyle sözler söylemek cehaletin veya art niyetin bir ifadesi olup
Kur’ân ve sünnete aykırı söylemlerdir.
Zira İslâm, hak ile bâtılın belli olduğunu, birbirlerinden açık bir
şekilde ayrıldığını,[6] Allah katında tek hak dinin İslâm
olduğunu haber vermiş ve mü’minlerin uyması gereken kuralları titizlikle tespit
etmiştir.
Bir İslâm toplumunda farklı din ve inançlara mensup kimselerin temel
insan hak ve özgürlüklerinden istifade ederek yaşamlarını sürdürmeleri gayet
normaldir. Ancak bunun adı “dinî çoğulculuk” değil, İslâm’ın tanıdığı “din
hürriyeti”dir. Zira “dinî çoğulculuk”
tabiri, “sanki tüm dinler eşitmiş gibi bir izlenim” uyandırmaktadır ki bu
kesinlikle doğru değildir. Zaten
bu kavramı ortaya atanların da niyeti budur. Son din İslam’ı sıradanlaştırma ve
etkisiz hâle getirme çabasıdır. Ancak bizim böyle bir kavramı kabul
edebilmemiz hiçbir şekilde mümkün değildir.
Elbette bir müslümanın da farklı din mensuplarının ülkelerinde onların
tanıdığı din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde kendi dinini yaşaması mümkündür.
Zira herkesin kendi inancını baskı ve dayatma altında kalmadan yaşaması hukukî
ve ahlâkî olandır. Dolayısıyla bu bir “dinî çoğulculuk” değildir. Farklı din
mensuplarının bir arada, barış ve huzur içinde yaşamasıdır. Zira “dinî çoğulculuk” kavramı batılılara
özgü bir kavramdır. Bunun içini anlamlı bir şekilde doldurmadan aynen tercüme
edip kullanmak ve saf zihinlerin bulandırılmasına neden olmak yanlıştır.
Bu itibarla, “farklı din ve inançların hepsini aynı kategoride ve eşit”
olarak değerlendirmek doğru değildir. Çünkü hak din İslâm’dır ve İslâm’a göre günümüzdeki
diğer bütün dinler “bâtıl dinler”dir. Ve onların bâtıl dinler kategorisinde
değerlendirilmesi gerekir. Sanki o
bâtıl dinleri de “hak dinlermiş” gibi takdim etmek ve o din mensuplarının da
cennete gireceğini iddia etmek zinhar doğru değildir. Böyle yapmak,
aslında o insanların da gerçeği bulmasını engellemek suretiyle onlara
zulmetmektir. Değişik amaçlar ve çıkarlar uğruna böyle konuşanların çok büyük bir
yanlış yaptıklarını ve birilerinin oyununa geldiklerini söylememiz boynumuzun
borcudur.
Öte yandan muhtelif dinlere mensup insanlar, müslümanlarla bir arada
yaşarken İslâm’a savaş açar veya müslümanları vatanlarından etmek için doğrudan
ya da dolaylı olarak düşmanla işbirliğine girişirlerse bunlarla mücadele etmek
ve hak ettikleri cezaya çarptırmak da dinimizin bir emridir.[7] Dolayısıyla “hak din” ile “bâtıl dinler”
bellidir. Bunlar kesinlikle birbirine eşit değildir. Yüce Allah’ın razı olduğu tek
din, “hak din İslâm”dır.[8]
İslâm’ı yaşayan kurtuluşa erecektir. Son din İslam gelmiş ve tahrif edilmiş
diğer dinlerin hükmünü ortadan kaldırmıştır. Yahudi ve hıristiyanlar inatlarından ve kıskançlıklarından dolayı
bir türlü Hz. Muhammed’i ve tebliğ ettiği dini kabul etmemişlerdir.[9] Dolayısıyla
onlara şirin görünmek adına dinî değerlerden taviz vermek ve onları da “hak din
kategorisine” dâhil etmek asla ve kat’a doğru değildir.
Diğer taraftan farklı din mensuplarıyla oturup konuşmak, dünyanın ortak
sorunlarına çareler aramak ve karşılıklı ticaret yapmak elbette mümkündür.[10] Ancak
onlara açık ve net bir şekilde İslam’ı tanıtmak, inandığı değerleri güzelce
ortaya koyup savunmak, eğip bükmeden, kıvırtmadan “doğru Allah, peygamber ve
ahiret tasavvurunu” haber vermek gerekir. Böyle yapmamak vebaldir. Zira
İslâm’da istikamet üzere olmak vardır; takiyye ve yalana asla yer yoktur.[11]
Sonuç olarak, Allah Teâlâ katında hak din İslâm’dır, diğer bütün dinler
bâtıldır ve bâtıl dinler kategorisindedir. Bu konuda belirleyici olan temel
ilkeler Kur’ân ve sünnetin prensipleridir. Yaptığı davranışlarla cenneti kimin
hak edeceğini ve cehennemi kimin boylayacağını Yüce Allah şimdiden haber
vermiştir. Zira Yüce Allah kuralları belirlemiş, insanları seçimlerinde özgür
bırakmış, onlara akıl vermiş, elçiler göndermiş ve kutsal kitaplar inzal
etmiştir. Dolayısıyla bu kuralları kaynağından yani, Kur’ân ve sünnetten
okuyarak haber veren kimselerin iyi niyetli uyarılarını kabul etmeyerek hüsnü kuruntularla
kendilerini avutan, diğer bâtıl din mensuplarına bol keseden cennet dağıtan ve
kendi dinlerini bu şekilde yanlış tanıtanlar ciddi bir vebali omuzladıklarını
bilmelidir. (21.03.2014)
[1] et-Tevbe 9/33; el-Fetih 48/28.
[2] Âl-i İmrân 3/19.
[3] et-Tevbe 9/31.
[4] Âl-i İmrân 3/85.
[5] el-İsrâ 17/81; es-Sebe 34/49.
[6] el-Bakara 2/256.
[7] el-Mümtehine 60/9.
[8] el-Mâide 5/3.
[9] el-Bakara 2/90, 109, 213; Âl-i İmrân 3/19; eş-Şûrâ
42/14; el-Câsiye 45/17.
[10] el-Mümtehine 60/8.
[11] eş-Şûrâ 42/15.
Yorumlar
Yorum Gönder